1. YAZARLAR

  2. Günay Maden Bulut

  3. Ardınız Arkanız Allah Olsun

Günay Maden Bulut

Yazarın Tüm Yazıları >

Ardınız Arkanız Allah Olsun

Eylül 2005A+A-

1

Henüz medeniyet değmemiş köy yerinde bir kadın. 8 çocuğunun en büyüğünü üniversitelere ulaştırabilmiş olmanın gururu kabartmakta her nefesini. Tedirgin ve ürkek. Gündelik işlerle para yetiştirmeye çalışmaktadır oğluna. Yaşıtları çoktan yuva kurdular diye endişelenmekte bir yandan. Elinden uçup gideceği hissiyle yavrusunu bu topraklara sağlam bir bağla bağlamayı düşünmektedir.

Köyünün en güzel kızıdır Selvi. 4 okumuş abinin biricik kız kardeşi. Babası Almanya'da işçidir.

Anne, okulunu bitirmeden evlendirip, tatilleri iple çekecek bir hasreti kalsın sılada istemektedir oğlunun. Dizinin dibinde gelini, gelinin yüreğinde ciğerparesinin özlemi olsun ister. Üstüne kuma getiren kocasına inat, hayata yavrularıyla bağlanıp, kimsesizliğini bertaraf etmek istemektedir kadın.

— Bari senin ardın arkan olur oğul. Ağabeyleri sahipsiz komazlar seni. Darda bırakmazlar biricik kardeşlerini.

5-6 yaşlarında cin bakışlı bir kız çocuğu hiç ilgisizmişçesine dinlemektedir.

Ve çocuk büyür, ağabeyinin geçtiği yollar bambaşka ufuklara çıkartır onu. Hesapların bittiği yerden kaçış olmadığını, yalnızca Allah'a dayananların asla hüsrana uğramayacağını anlayınca iman doluverir zerre zerre hücrelerine. Ayrılır bir kez daha iman ile küfür depderin bir çizgiyle.

2

Dalgalar arzı kapladığında "Ey oğulcuğum! Gemiye sığın" diye ünlemektedir bir Nebi. Yüksekçe dağı ardına alıp, "İşte şu dağa tırmanacağım" cevabını alır. Ancak kurtulanlardan olamadığında oğlu bağrına düşen yangıyı Rabbine arz etmiştir. "Ey Rabbim oğlum ailemdendi!" İmtihanın bilinci işlenir o anda hücrelere.

"Yalnızca iman edenler birbirlerine varis olabilirler. Zulmedenler konusunda bana muhatap olma"

Der ki Nuh: "Rabbim hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım." Artık kalpler mutmaindir. "Ey gök sularını tut, ey yer sularını yut" denildiğinde çekiliveren sular kadar itaatkar, hesap gününün yakınlığını da, hesap görücünün tekliğini de idrak etmiş, sığınılacak hiçbir mekan kalmayacağını anlamıştır gözler. İman kazılı bellekler şükrün ve acizliğin secdelerine kapanmıştır.

3

Bir Resul, Allah'ın en yumuşak huylu kulu. Rabbim diyecektir hüzünle "İhtiyarlık gelip çattı, kemiklerim gevşedi, inandıklarımı sahipsiz koymayacak ardımdan mirasıma varis olacak bir evlat verseydin bana." Dileği gerçekleşmiş, gözler aydınlığı İsmail verilmiştir kendisine en güçsüz çağında.

Sonra çöl ortasında bırakacaktır ciğerparesini. Emir gelmiştir. "Ne ekin ne de su olmayan bir yere bıraktım, Rabbim onları namazı kılsınlar diye öyle bıraktım" derken bir parça hüzün bir parça sitem vardır yakarışında. Sahipsiz koma, al götür yanında onları da denilsin beklentisinde sanki. Sahipsizlerin sahibi pişirmektedir ve daha zoruyla sınayacaktır halilini. Uykuları bölünecek çaresizliklere yakalanacaktır. Yanı yataktan uzaklaşacak, kötü bir kabus olmasını dileyecektir gördüklerinin. Ne varki emir geldiğinde demir kesilir. İlahi Yasa değişmeyecektir. İman dolu yüreklerdeki teslimiyet ve sükunet hep aynı kalacaktır mahşere kadar.

"Ey babacığım emrolunduğun şeyi yap. Kuşkusuz beni sabredenlerden bulacaksın."

Bir tarih dönüşüverecek oracıkta. Kurbanlarımızın ne eti, ne de kanı ulaşmayan Rabbimize yalnız takva ulaşıverecektir bizden. Ne güzel kullardır İbrahim (a.s) ve İsmail (a.s). Nice zorlarla muhatap kılınan.         

4

Salih bir ana, adadığıyla sınanacaktır bir gün. "Rabbim bir kız doğurdum, şüphesiz kızlar erkekler gibi değildir" derken ne doğurduğunu en iyi bilene, adadığının bu yükü kaldıramayacağından mı ürkmektedir. Mücadeleye açık olmayan süs içinde büyütülecek kızlardan doğacaktır teslimiyet sembolü İsa'lar.

Mümin kadınların en nadide çiçeğidir Meryem, iffetinden zerrece kuşkulanılmayan. Peki nasıl bir yangıyla burkulmuştur oğlunun çarmıha gerildiği haberi ulaştığında yüreği. Ahlakı sorgulanırken yalnızca işaretle sükuta gömülüşü gibi sessizliklere mi boğulmuştur. Öksüzce bir tapınakta geçiriverdiği çocukluk ve genç kızlık günlerindeki imtihanı anneliğin imtihanından ağır gelmiş midir?

5

Dolanıp dururken günler aramızda bir iktidar erki ulaşıverir güneşin doğup batamadığı beldelere. Zorbalara karşı yardım ancak adaletine güvenilenden istenebilir. "ya adil olur veya bir miktar geçimlik alırsın" denmiştir kendisine.

"Rabbimin bana sağladığı güvenli durum sizin verebileceğiniz her şeyden daha hayırlıdır" diyerek set çeker mazlumla zalimin arasına. Ardını Rabbe yaslamanın güveniyle kapanır şükür secdelerine.

6

Öksüz ve yetim, soyunu devam ettirecek erkek evlatları da yok üstelik diye horlanan bir Resul; sürgün edildiği baba ocağına, devesinin üstünde secdelerle girmektedir. Muzaffer kumandanın mübarek yanaklarından süzülmektedir şükrün gözyaşları.

Ardında binlerce insan dalga dalga şehadet etmektedir ardının kesilmediğine-kesilmeyeceğine. Tüm müminler varistir ona mahşere kadar.

7

Gün geçmiyor ki yürek dehlizlerine düşen sancılar çoğalmasın mazlum coğrafyalarda. Irak'ta, Filistin'de, Çeçenya'da... tanımadığımız ancak kalu beladan tanış olduğumuz nice parıldayan yıldızlarımız kayıp gitmektedir her gün.

Malatya'da bir çocuk 'hayatın baharı' kavramından yoksun olarak tanışmakta demir parmaklıklarla.

Yalnızca Rabbim Allah'tır dedikleri için kızgın kumlara gömülen Ammar ailesinin imanına imrenmiştir küçük kız. Şahitliklerine Allah resulünün tanıklık ettiği Ammar ailesine gıpta etmiştir tarih kokulu sayfalarda. Kitaplardan içine ılık ılık akan bir imanın sınav alanına pek de dahil olmayacağını düşünerek, kendisinin iyi müminlerden olamayacağına hayıflanmıştır. O güzel Müslümanların verdikleri zorlu Bedir'i, Uhud'u, Hendek'i, Akabe'yi... anlatmaktadır öğretmenleri.

Ne usul dersleri ne de bilimsel teoremler, hiçbiri her gün geldiği okulunun kapısındaki keskin nişancıların 'başındaki örtüyü açmadıkça artık bu okula giremeyeceksin' dediği günkü kadar gerçek değildir hayatında. İşte Sümeyye'nin örnekliğini gösterme günü demiştir genç kızlığına ramak kalan çocuk. Henüz riyaya ve kire bulaşmamış fıtratıyla dikilmiştir iri cüsseli keskin nişancılar karşısında. Gidin söyleyin emir sahiplerinize 'burası benim okulum, başörtüm ise Allah'ın emridir. Okulumdan da başörtümden de asla vazgeçmeyeceğim' dediğinde afallamıştır zalim dikta. 'Boyuna bakmadan karşı çıkmak ha' diyerek narin ellerine takılmıştır haince kelepçeler.

 Bir aile namazla başörtüsünün ayrılamayacağını haykırarak nice güçlüğe göğüs germiştir Allah'ın izniyle. Özgürlük talepleri demir parmaklıklar ardında bitecek sanılarak vurulmuştur paslı kilitler. Bitmemiştir bitmeyecektir nitekim. Zindanlar büyüterek çoğaltır umutları. Saflarını netleştirerek salar mahkum ettiklerini.

Bir genç kız koşarak gider yeni yetmeliğinde başka baharlara ertelenmiş umutlarına doğru. Nice gençler inançla yürür ahitlerine doğru. Kimi Rablerine verdikleri sözleri gerçekleştirirken teslim ederler emanetlerini sahibine. Kimileri de hiç ihanet etmeden beklemektedir sıralarını. Değil mi ki hayat yalnızca sınanma alanımızdır. İtaatin ve her an tetikte "hangi hayrı yapabilirim"in hesaplama alanı.

Bizleri yıllar önce koskoca devleti başörtüsü takarak zorla değiştirmek iddiasıyla idamla yargılanan sessiz bir kızın özgürlük talebiyle tanıştıran ekranlar şimdi de hayatın en gerçek yanı ölümle tanıştırmakta. Nerede olsak saniye ertelenmeksizin gelecek ölüme sebepler aramakta spikerler.

Nurulhak hakka yürümekte ardına bile bakmadan.

Hak nurunu zalimler istemese de tamamlamayı vaadetmekte tüm inananlara.

Şimdi bize düşen güzel bir sabır ve dua değil nedir. Bileğilenmiş umutlarımız tesellidir özlemimize.

Bir yıldızımız daha eksildi yaşama göğümüzden. Nicelerimiz sıralarını beklemekte şimdi.

8

Hastaneler; umutların tüketile tüketile bitirilemediği, büyütüle geldiği mekanlardır. Ölümün öldüre öldüre bitiremediği insanların en zayıf tarafları. Beyaz önlüklerin ellerine doğuveren yaşamların sevincini de, donup kalıveren gözlerle bitiveren yaşamların hüznünü de duyamadığı robot mekanlardır. En çok dost yüzlerin, kardeş soluklarının arandığı, yüreklerin yufkalaşıp gözyaşlarının hiç sakınmadan akabildiği nadir mekanlar. Bir bedene sığamayan umutlarla sığınılan kapılar.

Bir adam elinde çantası, yüreğinde duası. İbrahim'in çöl ortasında ailesini bırakışını unutmadan ağırlamakta bu soğuk mekanda konuklarını...

Sevinçle beklediği bir yazın hüzün karakışına dönüşüvermesinin şaşkınlığında genç bir anne yolu hiç düşmeyecek sandığı bu mekanın misafiridir şimdi. Yüreğini dualara, miniğini yüreğine sarmalayarak saymakta dakikaları. "Büyük ihtimalle kaybederiz" denilen bebeği için çekmekte nefesi ciğerlerine. "Gelişmemiş" denilen iç organları için hangi parçasını verirse sağlığına kavuşur diye bir umut kırıntısı aramakta doktorların gözbebeklerinde. Daha çok nefes alsa, kendi kalbi birer kez de yavrusu için atsa yaşatamaz mı diye hesaplamakta. Hacer'in çöl ortasında bir çare diye koşturuşu gibi koşturmakta ardı ardına düşünceler beyniyle kalbi arasında. Ve umudunu dualara bağlamakta. Rabbine sonsuz güven duymakta. O dilerse "ol" der tamamlanır tüm organları diye ummakta. Unutmamakta genç anne, merhametliler merhametlisi hepimizin sahibi. O'ndan geldik, O'na döneceğiz "yakin" olarak iman etmekte.

Şimdi bir başka hissetmekte bir hurma dalından kıvranarak asılıveren yapayalnız Meryem'i. Rabbin ilahi yardımına tanıklık etmekte tüm hücreleri.

Ne ciğerparesine takılı fişi çekilmeyen makine, ne de zikzaklar çizen siyah ekran imtihanın güçlüğünü hatırlatmamakta. Daha da zorlarıyla sınanmadığı için şükür doldurmakta bomboş avuçlarını. Değil mi ki insan hep en sevdikleriyle sınanmakta. Kutlu yasa kendiyle tekerrür etmekte bir kez daha. Yakub'un acısına denk yürek yangısı ile teslim olmakta Rabbin buyruğuna iki güzel insan. Bugün bir başka gerçeğe şahit olmak yüklenmiş omuzlarına.

 Bir cennet kuşu dolanmakta şimdi Şehzade-başı Camii avlusunun semalarında. Ebeveyninin sabrını müjdelemekte Rabbine, en emin- en masum şahit. Şu kirli dünyayı yaşanmaz bulup, şahitlerin yurduna uçup giderken bir fısıltı yaymakta yüreklere.

"Mal ve evlatlar dünya hayatının gelip geçici süsüdür."

"A(r)dınız da, arkanız da daim Allah olsun."

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR