1. YAZARLAR

  2. Ersoy Göveç

  3. Sorunlar ve Çözüm Önerileri Bağlamında Dershane Krizi

Sorunlar ve Çözüm Önerileri Bağlamında Dershane Krizi

Aralık 2013A+A-

Dershanelerin özel okula dönüşümü tartışmalarında konunun daha berrak anlaşılabilmesi için iki temel olgu üzerinden konunun analizi faydalı olacaktır. Katkıları ve sorunlarıyla dershaneler,  devlet okulları gerçeği ve bunun bir parçası olarak sınavlar ve test tekniği...

A) Katkıları ve Sorunlarıyla Dershaneler

Sınavlarla örülü eğitim olgusu dershanelere yönelimi aşırı bir biçimde artırmaktadır. Liselere geçiş SBS ile yapılırken; şimdi okul derslerinin sınavlarıyla entegre edildi. Eğer üniversiteye geçişte de benzer bir uygulamaya gidilebilirse dershaneleri ihtiyaç olmaktan çıkaracak ortam ve zemini sağlamaya yönelik bir adım atılmış olacaktır.

Okul ve dershane olguları birbirini yalanlayan, nakzeden vakıalardır. Okul varsa dershane niye olmakta? Devlet, eğitimi okullarında veriyor, sonra sınav yapıyor ve sınavda başarılı olabilmek için dershane şart olarak önünüze konuyor. Liselere Giriş Sınavı, Üniversiteye Giriş Sınavı, Kamu Personeli Seçme Sınavı derken sayısız sınav örneği var. Bu sınavlar öğrenci eleme mantığı ve test tekniğiyle yapılmaktadır. Devlet okullarında verilenlerle bu elemelerden geçmeniz mümkün olmamaktadır. Bu bağlamda dershaneler son kırk yıldan bu yana giderek daha çok kendini dayatan bir sosyal gerçekliktir. Bu dayatmanın sınav sistemi ve dershanelerin dönüşümüyle kırılması bir gerekliliktir. Dershaneler ve sınav sistemi diyalektiğini kırmaya zaten bir yerden başlanacaktı, başlanmalıydı da. Mevcut gerçekliği sorunlu görmeyen bakış açısı toplumun yararını değil kendi dar çıkar ve kazançlarını düşünmektedir. Olaya daha üstten bakılabilmeli, fıtri ve adil olanı yakalamaya çalışmalıyız.

Devlet okullarındaki ahlaki düzeysizlik, kamu kurumlarındaki başörtüsü yasağı muhafazakâr kitleler için şimdiye değin dershanelerin bir fırsat ve imkân olarak görülmesine neden olmaktaydı. Devlet okullarındaki yönetim zafiyetlerinin ve insana yaklaşımdaki bürokratik-buyurgan yaklaşımın da şimdiye kadar dershanelerin cazibesini artırdığı söylenebilir.

Dershanelerin Ekonomik Boyutu

Bir asgari ücretli veya tek maaşla çalışan bir memur, çocuğunu yılda en az bir-iki aylık maaşı karşılığında dershaneye gönderebilmektedir. Tüm ortaokul ve lise yıllarında toplam 8 yıl dersaneye gittiğini düşündüğümüzde bir veli, ortalama iki yıllık maaşını dershanelere aktarmaktadır.

Dershanelerin öğrenci başına 2 bin ile 14 bin lira arasında yıllık ücret aldığı basına yansımıştır. 12 yıllık zorunlu eğitimin olduğu ve devlet denetimi/MEB vesayeti dışında eğitimin Tevhid-i Tedrisat Yasası gereği yasak olduğu bir vasattayız. Dolayısıyla okullara devletten bütçe ayrılmadığı bir durumda, yıllık 15 milyar liralık paranın dershanelere gidiyor olması ciddi bir kaynak aktarımıdır.

Dershanelerde Çalışanlar Ucuz İşgücü mü?

4 yıllık üniversiteyi bitiren ve dershanede öğretmen olarak çalışmaya başlayan bir kişiye aylık asgari ücret verilebiliyor. İşsizlik insanları bir şekilde meslek kapısı diye buralara sürüklemektedir. Bazı dershanelerde öğretmenlere öğrenci bulma şartı getirildiği de basına yansımaktadır. Dershane öğretmenlerinin çalışma şartları devlet okullarında görevli öğretmenlere göre çok ağırdır. Mesai saatleri fazla olduğu gibi, ders dışı çalışmalarla dershanede fazladan vakit geçirmektedirler. Çarpıcı bir anket sonucuna göre dershane öğretmenlerinin dönüşümü desteklediği basına yansımıştır. Kadroya geçme vaadinin bunda etkili olabileceği gibi, dershane çalışma şartlarının ağırlığı gibi memnuniyetsizlikler de etkili olmuş olabilir. Ücretlerinin düşüklüğünü de ayrıca zikretmiştik.  Dershane piyasasında yıllık 15 milyar TL’nin döndüğü ifade edilmektedir. Bu ciddi bir meblağdır. Bu paranın dershaneye değil ama yine işlevsel bir şekilde eğitime aktarıldığı düşünüldüğünde müthiş bir sıçramanın olacağı söylenebilir. Zira tüm kamu personelinin bir yıllık maaşı 50 milyar TL civarındadır. Öncelikle burada çalışanları işsiz bırakmayacak bir teklif olmalıdır.

Dershane Fırsat Eşitliği mi Sağlamakta?

Dershanelerin reklamlarda kullanmak için genellikle akademik başarısı yüksek öğrencileri kapma yarışına girdikleri ve bu öğrencileri çoğu kez ücretsiz hatta bursla okuttukları bilinen bir gerçektir. Maddi durumu düşük, akademik başarısı vasat öğrencileri tabandan alıp tavana çıkartmada dershanelerin katkısının kapatılamayacak, giderilemeyecek bir fark olmadığı görülmektedir. Tamamen hiç yoktur demiyoruz ama orana vurduğumuzda tüm lise öğrencilerinin %15’inin dershaneye gittiğini düşündüğümüzde bu kanaat pekişmektedir. Çoğu eğitim uzmanı ve yazar da dershanelerin eğitim kalitesini artırmadığı aksine var olan aralığı-makası dershaneye hiç gidemeyen (ara sınıflarda %80, son sınıflarda %45) aleyhine daha da artırdığını belirtmektedir.

Özel okullarda veya fen lisesi türü seçkin okullarda okuyan ve böylece diğer öğrencilerle arasına fark koyan öğrenci, dershaneye giderek bu farkı daha da artırmakta veya bu farkı korumaya devam etmektedir. Hiç dershane olmasa öğrenciler arasında ciddi farklar olacaktır. Dershaneye gidildiği halde öğrencilerin çoğunluğu için bu fark yine devam etmektedir. Hem de sınavla girilen liselerde okuyanlar maddi olanaklarına göre artan oranda dershanenin de elit ve donanımlısından ders görmektedirler. Genel liselere giden bir öğrencinin dershaneye girmeden seçkin liselere giden öğrencilerle arasındaki farkı azaltması mümkün değil. Dershaneye giderek farkı azaltmakta ama sonuçta üniversitedeki kontenjan yetersizliği nedeniyle yine istediği sonucu alamamaktadır.

Dershanelerin farkı bu noktada ortaya çıkmaktadır. Dershaneye giden genel lise öğrencisi ile gitmeyen öğrenci arasında okul sisteminin yetersizliğinden kaynaklı negatif bir durum oluşmaktadır. Genel lise öğrencilerinin ek ders talebi olmaya devam edecektir. Bunun kendi okullarında açılacak kurslarla kapatılıp kapatılamayacağını süreç gösterecektir. Görüldüğü üzere eğitim almak maddi güce göre artan bir meta haline gelmiş durumdadır. Dershaneler eğitimin metalaşmasına hem katkı sunmakta hem de eğitimin metalaşmasından beslenmektedir. Şu çarpıcıdır ki; son sınıf lise öğrencilerinin yaklaşık yarısı dershanelere gitmemekte/gidememektedir.  Bu öğrenciler için eşitsizliğin daha da arttığı görülmektedir.

 “Dershaneler olmadığında, sadece ekonomik gücü yerinde aileler çocuklarına özel ders aldırabilir hale gelirler; bu da fırsat eşitsizliğini daha da derinleştirir.” denilmektedir. Dershane varken bile ekonomik gücü olan ailelerce çocuklarına özel ders verdirilmektedir. Dershane olgusu hiç yokken de özel ders olgusu söz konusuydu. Bu hiçbir şekilde engellenemeyecek bir durumdur. Kökü eskilere kadar gitmektedir. Özel ders ise eğitim sisteminin yapısını bozan bir unsur olacak kadar genel bir olgu değildir.  Özel ders olduğu için dershaneler ortaya çıkmış değildir. Dershaneler sınav sistemi ve devlet okullarının kalitesizliği sonucu bu kadar yaygınlaşmıştır. Bu halde bile ara sınıf öğrencilerinin ortalama %80’i dershaneye gitmemektedir. Son sınıflarda ise yaklaşık yarısı gitmemektedir. Dershaneler bu haliyle kaldığında bu oran daha da yükselecek ve soruna müdahale daha da zorlaşacaktır.

Öğrenciler okulda 30-35 saat derse girdikten sonra bir de 15-20 saat dershanede ders görmektedir. Bu, çocuklar için katlanılması güç bir yüke dönüşmektedir. Fıtri olarak olaya bakacak olursak; bu yoğunluk, çocukların-gençlerin sosyalleşme imkânını daraltmaktadır. En değerli yıllarını sınav sonrası işlevsiz ve anlamsız olacak bilgileri ezber için geçirmeleri büyük bir zulümdür.

Dershanelerin katkısı ise daha çok ahlaki ifsattan gençleri alıkoymak, onlara belli bir seçenek ve alternatif sunabiliyor olmasıdır. Daha çok soru çözmeye odaklanılan bir kurumda bunu kısıtlayan başkaca yönelimlere girmek dershane yönetimlerince engellenmektedir.

Dershaneler Okulları Anlam Krizine Sokmakta

Dershaneler devlet okullarının zaten var olan sıkıntılarını tümden artırmakta, onları bir anlam krizine sokmaktadır. Öyle ki, lise son sınıf öğrencilerinin açık liseye kayıt yaparak okullarına devam etmekten kurtuldukları basına yansımıştır. Böylece hem dershaneye rahat devam imkânı kazanmakta hem de notlarını yükseltme fırsatını yakalamaktadırlar. Bazı okullarda müfredat ve ders kitapları yerine test kitapları ellerde dolaşmakta, bu da o okul ve öğretmenleri popüler yapmaktadır. MEB okullarında çalışan öğretmenler işlevsizleşmekte, sınav sistemi ve dershane koalisyonuyla müfredat ve ders kitabı mevzuatı arasına sıkıştırılmaktadır.  Dershaneler reel bir ihtiyaç ve boşluğu doldurma iddiasındadırlar. Ama bu işlevin de ötesinde eğitim sistemindeki zehirlenmeyi artırmakta hatta daha da kalıcılaştırmaktadır.

Şartlandırma Olgusu

Dershaneler test tekniğine, bilgilenme ve ezberlemeye kilitlenmiş, yoğunlaşmış kurumlardır. Sınavda elenmemek ve en yüksek puanı almak için daha çok testi doğru olarak çözmeniz gerekmektedir. Dershane, eğitim olayının daha çok bu boyutuyla ilgilenir. Pedagojik olarak düşündüğümüzde bu tabi zararlıdır.

Bu sistemde çocuklarımız test canavarları olarak çıkmaktadır. Ali Şeriati 40 yıl fabrikada üç cıvatayı atlayıp dördüncüsünü sıkarak çalışan bir işçinin emekli olduğu kurumdan çıkarken gördüğü bir polisin kalın ceket düğmelerinin üçünü atlayıp dördüncüsünü sıktığını örnekleyerek aktarır. Şartlanma dediğimiz olay budur. Öğrenciler dershanede şartlanmakta ve belli bir kalıpla düşünmeyi alışkanlık ve yeti haline getirmektedirler. Test tekniği özgür düşünmeyi sınırlayan bir boyuta sahiptir.

B) Devlet Okulu Gerçeği

Test tekniği öğrenci elemede tek yöntem olarak kullanılıyor. Teknolojinin bu kadar gelişip yaygınlaştığı günümüzde başka yöntemler, teknikler de üretilmelidir. Sorgulatıcı, eleştirel olmayı öğütleyen müfredatın sonunda seçenekler arasından verili olan birini tercih etmekle öğrenci elemek sistemin kendi iç bütünlüğü ve tutarlılığı açısından doğru değildir. Bunun gibi onlarca çelişki ve tutarsızlık mevcut. Bunlar giderilmeden eğitim standartlarının yükseltilmesi söz konusu olamayacaktır.

Okul idarecilerinin mana ve misyon yoksunluğu, şekilcilikleri, günü kurtarmaya dönük tavırları, kendi kurumlarının öğrencileri benimsemeyip nemelazımcılıkları gibi etkenler yer yer eğitimin kalitesini düşürmektedir. Öğretmenliği beceremeyenler idareciliğe yönlenmemelidir. Takım ruhu devlet okullarında maalesef oluşamamaktadır. Bu konularda özel okullar daha avantajlıdır.

Şimdi ders kitaplarını incelediğimizde test bulunmadığını görüyoruz. Yardımcı kaynak almak da yasaklanmıştır. Dolayısıyla sınava girecek bir öğrenci elenmemek için ne yapacak? Sınavlar tümüyle test tekniğine dayalı olarak yapılmaktadır. Bu tekniğin öğrencilerin zihin dünyalarını daraltan bir yönü olduğu için sakıncalı olduğu ifade edilmektedir. Çelişki sadece dershane ve okul olguları arasında değil. Ayrıca okul sisteminin ve müfredatın kendi içerisinde de çelişkiler söz konusudur. Belirttiğimiz gibi testi zararlı görüp ders kitabına almıyorsunuz ama sınavlarınızı tümüyle buna göre yapıyorsunuz.

Devlet okullarındaki sözde ücretsiz olan eğitime veliler yıllık 100 lira aidat verememektedir. Bakanlık okul idarelerine defalarca zorunlu aidatı almamalarını içeren uyarılar yapmıştır. Kamuoyuna yansıyıp sıkıntı oluşturan durumlarda soruşturmalarla idarecileri yıldırmaya çalışmıştır. Okulların bütçeleri söz konusu değilken kendilerinin yapmaları gereken iş ve işlemler ne ile yapılacaktır?

F. Gülen Cemaatinin Endişesi

Özellikle Zaman gazetesi, Samanyolu TV vb. medya organları dershanelerin ürettiği tüm olumlulukları ve onları doğuran tüm şartları çok iyi işleyerek kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadırlar. Dershaneler adına yapılan bir özeleştiri ve yenilenme vaadine bu haberlerde rastlanmamaktadır. Tam cephe müdafaa halindedirler. Eğer dershaneler başarılı bir şekilde dönüşürse bundan en çok bu çevrenin imaj kaybıyla çıkacağı şimdiden söylenebilir.

Mevcut tartışma tarafların lehine bir gelişme değil. Tepkiler aşırı ve taraf olmayanları da rahatsız eden, yıpratan bir içeriğe ve üsluba dönüştü. Yıllarca tüm partilere eşit mesafede olma siyaseti güden bir çevrenin bu kadar siyasileşmesi manidar. Bir baskı grubu gibi muhalefet hakkı tabii ki var. Fakat uzlaşmacılık ve diyalog söylemleriyle yıllardır kamuoyu ve Müslüman camianın karşısına çıkıp bu noktada hükümetle bir orta yol bulmaya yanaşmamaları da kendileri açısından bir çelişki gibi görünmektedir. Başbakan’ın kararlılık beyanlarından sonra daha ölçülü bir muhalefet güdecekleri ve hayalcilikten uzaklaşıp reel taleplerle birtakım beklentilerinin karşılanabileceği umulabilir. 

Dershanelerde Gülen cemaatinin ağırlığı olduğu bir gerçektir. Fakat onları da aşan bir sosyal gerçeklik ve maraz durumu var. Söz konusu çevre olaya pedagojik ve fıtri, adil olan zaviyesinden değil kendi grup çıkarları açısından bakmaktadır. Başlarda dershanelerin olmadığı bir duruma uyum sağlamalıyız türü vurgular, yerini sert ve ayrıştırıcı beyanlara bırakmıştır. Bu, hem kendileri hem de hükümet açısından bir yıpranma kaynağı olmuştur. Eğer amaç  “hizmet” ise ne diye toplumun istek ve beklentileri, toplumun çıkarı ve kamu yararı ötelenmektedir? Toplumun dershanelerin kapatılmasını istemediği propagandif bir söylemdir. Diğer hal muhal mantığının eseridir. Dershaneler kapatılırsa kaos olur ve mağduriyetler yaşanır diyerek mevcut durumun devamını savunmak bencilliktir.

Konunun bu kadar tartışılıyor olması hükümetle yaşanan siyaset farklılıklarından olsa gerektir. Daha düne kadar “Dershaneler niye var?” diyenler de “Dershanelerin kapatılması darbe dönemlerinde bile yapılmadı!” demeye başlamışlardır. Bu demagojik ifadeleri bir tarafa bırakıp ne olması gerektiğine yönelik olarak tartışmaları evrimleştirmek sağduyulu her insanın ve çevrenin edinmesi gereken tavırdır.

Hakan Fidan’ın Oslo’da KCK’lılarla dershane pazarlığı yaptığı iddiası örgütün Avrupa kanadınca yalanlanmıştır. Bu iddianın ifade edilmesi bile başlı başına anlamlıdır. Zira bu iddia ile milliyetçi duygulara seslenilmekte, dershane dönüşümünde objektif unsurlar örtülüp kirletilmeye çalışılmaktadır. Çözüm sürecine ilişkin doğabilecek olumsuz hava dikkate alınmamaktadır. Hatta çözüm sürecini olumsuz etkilemeye dönük bir propaganda dilinin de kullanıldığı müşahede edilmektedir.   

Maalesef Gülen cemaati sözcüleri son tavırlarıyla bu tartışmanın önünü açan değil, tıkayan bir tavır göstermiştir. Dershane Birlikleri başkanları da basın ve kamuoyu önünde bu husustan duydukları rahatsızlıklarını belirtmişlerdir. Tabi bunun siyasi nedenleri de söz konusudur. Özellikle Gezi olaylarına zımni destek vermeleri, Suriye politikasında hükümeti uluslararası sitemin argümanlarıyla eleştirmeleri tarafların siyasetlerinde karşıtlıklar olarak gün yüzüne çıkmıştır. Mavi Marmara olayında İsrail iznini şart koşan, öğrenci evleri tartışmasında nikâhsız birliktelikler eleştirisi yapamayan sadece Işık Evleri penceresinden bakan bir söylemleri olmuştur. Genel resme bakıldığında, uluslararası sitemin Erdoğan’sız seçenekler üzerinde durduğunun cemaat tarafından anlaşılmasıyla birlikte, hükümet ile siyasetler farklılaşmaya başlamıştır. Bilindiği üzere Hizmet cemaatinin kazanana oynama tavrı, idare-i maslahatçı tutumundan kaynaklanmaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla uluslararası sistemin er geç Erdoğan’ı egale edeceği varsayımına inanmış durumdalar.

Dönüşümün İstikameti

Köksal Toptan’ın bakan olduğu dönem icra edilen bir kredili sistem uygulaması söz konusudur. Bu sistemle okuyan öğrenciler okullarını bir sene önce bitirme imkânına sahip olabilmişlerdir. Bu sistem üzerinde durulduğunda, her dersin kredisi belirlendikten sonra bu derslerin dershaneden alınması durumunda devlet okulundan muaf tutulabilir. Okul notu olarak ya dershanelerin verdiği not geçerli olabilir veya uygunluk, denklik veya muafiyet sınavlarıyla öğrenci çift kurumla muhatap olup fazladan ders görme yükünden kurtulur.  Örneğin matematik dersini x dershanesinden, İngilizceyi y dershanesinden alır ve okulundaki bu dersler için notu ilgili dershane tarafından verilir ve dönem sonunda bir sınavla notuna ekleme yapılıp ortalaması karneye geçirilebilir. Abdurrahman Dilipak ve başkaca yazarlar, okul dışındaki kurumların notlarının muteber tutulması ve karneye geçirilmesini önermekteler. En son olarak geliştirilen akademik lise fikri bu düşüncenin bir açılımıdır. Fakat bakanlık bunu kısa süreli olarak düşünülebileceği kaydını koyarak kabul etmiştir. Bu önerilerimizin temelinde şu arayış vardır: Var olan bir kurumu kökünden kesip yok etmek yerine budayıp şekil vermek eğitimdeki çeşitliliği artırmak adına değerli olacaktır.

Daha önceleri okullarda ilgili dersin öğretmenlerince ek kurslar düzenlenirdi. Bunlar yasaklandı. Takviye almak isteyen öğrenciye okul dışına mecburi yönlendirme yapıldı. Şimdi bu kurslar yeniden açılıyor.

Başbakan’ın Yaklaşımı

Başbakan, şu verileri aktarmıştır: “Gülen çevresine ait dershanelerin oranı genel dershanelerin %25’i kadardır. Ortaokul ve lise sonlarda toplam öğrenci sayısının ortalama yarısı dershanelere gitmektedir (500 bin öğrenci). Diğer sınıflarda ise katılım oranı kendi sınıfları içerisinde ortalama %15 düzeyindedir.” Ayrıca “Fen ve Sosyal Bilimler liselerindeki öğrencilerin %95’i dershaneye gidiyor. Anadolu Lisesi öğrencilerinin %91’i dershaneye gidiyor. Mesleki ve Teknik liselerinde ise öğrencilerin %18’i dershaneye gidiyor.” diyerek üniversiteyi kazanmaları garanti olanların daha çok oranla dershaneye gitmelerinin çarpık bir durum olduğunu belirtmektedir.

Dershanelerin okula dönüşümünde en büyük sıkıntıyı bu kurumlarda çalışan öğretmenler çekecektir. Bu öğretmenlerin mülakatla bakanlığa alınması güzel bir düşünce olmakla birlikte bulundukları il-ilçe merkezlerinde bu imkâna kavuşmaları pek mümkün gözükmemektedir. Zira merkezlerde öğretmen sıkıntısı yok gibidir. Açığın bulunduğu taşraya bu öğretmenler gidebilecekse bu karşılıklı kazan kazan olur ki sıkıntı azalabilir. Bir de atanmak için KPSS engeline takılanlar dururken bu öğretmenlerin atanacak olması bir eleştiri konusu olabilir. Bu da belli bir yıl dershanede çalışma şartı getirilerek aşılabilecektir.

Akademik Liseler Neden Açılıyor?

Dönüşümle birlikte yeni iş alanları yaratır veya yeni işler yüklerseniz çalışanlar açısından muhtemel sıkıntıları aza indirebilirsiniz. Hükümetin önerisinde özel okula dönüşemeyen dershaneler açık öğretim işlemleriyle görevlendirilmektedir.  Bu liseler akademik lise olarak isimlendirilmektedir. Ayrıca açık öğretim öğrencilerine belirli bir saat devam yükümlülüğüyle dönüşen bu dershaneler takviye edilmektedir. Görüldüğü üzere tamamen bir kapatma olayı söz konusu değildir. Ama üzerinde daha da çalışmayı gerektirecek bir durum söz konusudur. Hükümetin şu anki yaklaşımı da dershanelerden önce özel okul olmalarını istemek yönündedir. Özel okul olamayanlar akademik lise olabileceklerdir. O da olunamazsa halk eğitim merkezleri gibi mezun öğrencilere yönelik olma kısıtlamasıyla kurs vermeye devam edebileceklerdir.

Akademik liseler iki şekilde ön plana çıkmaktadır ki; bu seçeneklerden biri özellikle bizi eğitim adına ümitlendirmektedir. Açık öğretim lisesi okuyan öğrencilerden yaşı büyük olanlar derslerinin bir kısmını dershanede görecekler, diğer dersleri ise internetten bitirebileceklerdir. Mevcut lise öğrencilerinden isteyenler akademik liseye başvurabilecek, kültür derslerini burada okuyup sınıfı resmi olarak geçebilecektir. Burada bakanlığa İHL ve meslek lisesi öğrencileri için de sadece kültür derslerini bu kurslardan alabilmelerinin sağlanması teklif edilmiş, bakanlık da sıcak bakmıştır. Eğer böyle olursa akademik liselerin verdiği notlar e-okul sisteminde geçerli olacak, diğer dersleri okuldan alarak dershane okullara entegre edilmiş olacaktır. Öğrenciler de hem okulda hem de dershanede çift derse girmekten kurtulabileceklerdir. Bu uygulamanın geçici olarak değil, kalıcı olarak ve yaygınlaşarak yapılması değerlendirilmelidir.

Dönüşüme Yönelik Tespitler

AK Parti’nin net ve kararlı tavrı, kullandığı argümanlar dershanelerin dönüşümüne mesafeli olanlarda etkileyici olmuştur. Devlet okullarında kesintisiz eğitime son verilmesi, resmi törenlerden bir kısmının ve Milli Güvenlik dersinin kaldırılması, başörtüsü serbestliği, “Andımız”ın kaldırılması, seçmeli Kur’an ve Siyer derslerinin müfredata koyulması, kitaplarda bazı içerik değişikliklerine gidilmesi de hükümete yönelik güven ve desteği artırmıştır.

Sadece dershanelerin özel okula dönüşümüyle eğitim sorununun giderileceğini iddia etmek mümkün değildir. Dershaneler sorunu, ancak okuldaki eğitim ve sınav sitemi uyumu ile birlikte giderilebilecektir. Dershane dönüşümüyle kısıtlı bir yeni yapılanma, planlanan değişimi bile akamete uğratabilecektir.

MEB dışındaki bakanlıkların liselerini (Ulaştırma ve Kültür bakanlıklarının okulları) kapatıp MEB’e devreden sorunlu bir anlayış vardır. Bu anlayışla dershane olayına yaklaşmak merkeziyetçi yapının güçlenmesi sonucunu doğurabilecektir. Tevhid-i Tedrisat eleştirilmeli, dershane olgusuna da eleştirel yaklaşılmalıdır.

Gerçekten özel olan eğitimin, merkeziyetçilik aleyhine güçlenmesi için MEB dışında eğitimin yasak olmaktan çıkarılması gereklidir. Yani Tevhid-i Tedrisat kalkarsa, merkeziyetçilik azalmış olur ve gerçekten özel diyebileceğimiz okulların kurulma imkânı doğar.

Hayat boşluk kabul etmiyor; okulların eksik bıraktığı alanlar, dershaneler için bir imkân ve fırsata dönüşüyor. Değindiğimiz gibi dershane tecrübe ve birikimini okulla irtibatlandırmayı şu an için anayasal engellerden dolayı beceremiyoruz. Mevcut hal de sıkıntılı olup sürdürülebilir değildir. Bir ara formül olarak akademik lise olgusu dikkatle değerlendirilmelidir.

 “Bir neslin kaybolmasına yol açacak dayatma” olarak dönüşümün değerlendirilmesi ölçüsüz ve saptırma anlamı barındıran bir yaklaşımdır. Kastedilen aslında dershaneler değil, dershane aracılığıyla tanışılan insanların bundan böyle azalacağı kanaatidir. Aslında özel okul vakıasına hazırlıklı olanlar öncelikle bu çevrenin insanlarıdır. Ciddi bir özel okul tecrübeleri de söz konusudur. Dershane dönüşümünü eğitimin içeriğine yönelik ideolojik bir baskı olarak görmek yerine bunu eğitim sisteminin formuna ilişkin teknik ve araçsal bir konu olarak değerlendirmek ve bu boyutuyla tartışmak daha doğru olacaktır. Yıllardır başörtüsü yasağı, “Andımız” dayatması ve ideolojik müfredat gibi konularla nesillerimiz kirletilmiştir. Halen ideolojik müfredat sorunu devam etmektedir. Bunlarla ilgili eleştiri yapmayanların dershane tartışmasını nesillerin kaybı olarak değerlendirmesi çelişki olup vakıaya terstir. 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR