1. YAZARLAR

  2. Ali Topçu

  3. Sivas Olayları Davasında Son Gelişmeler

Sivas Olayları Davasında Son Gelişmeler

Şubat 1994A+A-

Bundan önceki sayılarımızda, hatırlanacağı gibi, Sivas davasına esas teşkil eden olayları, Sivaslı müslümanların inançlarına sövülerek nasıl tahrik edildiklerini dile getiren değerlendirmeleri yayınlamıştık. Akabinde bir kısım insanın suçlu zannıyla rastgele toplanarak sanık mevkiine konmasını ve yargılanmadan kamuoyunda nasıl mahkum edildiklerini, açılan davaların iktidarın SHP kanadı ve Adalet Bakanı'nın baskıları ile Ankara Devlet Güvenlik Mahkemeleri'ne nakledilmelerini ve yargılamanın başladığını, mahkeme sırasında önemli gördüğümüz gelişmeleri ve duruşma günlerini yayınlamaya, aktarmaya çalışmış idik. 14-18 Şubat tarihleri arasında yapılan son duruşmalarda da Türk hukuk tarihinde alışılagelen çarpıklıkların yeniden sergilendiğine de şahit olundu.

Ankara DGM'de görülen Sivas Davası ile ilgili duruşmalarda en göze çarpan çelişki Sivas olayları sanıklarının teşhis yöntemi idi. Dünyanın her yerinde sanıkların, tanıklar tarafından teşhis edilmesi işlemi, sanık veya sanıkların, kendilerine benzeyen olayla ilgisi olmayan şahıslar arasına katılarak yapıldığı halde Sivas davasında tanıklar tüm sanıklar arasından bir kısmı sanıkları teşhis etmekteler. Zaten tüm sanıkların resimleri duruşma sırasında müştekilere ve vekillerine dağıtılmış idi. Resimlerden belleklerine bazı tipleri kazıyan tanıklar, mevcut sanıklar içerisinde bu tipleri parmaklarıyla göstererek teşhis etmekteler. Tabii ki böyle bir teşhiste karavana yok. Mutlaka piyango bir sanığa çıkacak. Böyle ilkel bir teşhis usulü herhalde Zulu kabilelerinde bile rastlanmayacak bir usul. Zaten DGM'nin kurulması da böyle bir ilkel anlayışın ürünü değil mi? Sanık vekillerinin duruşmaların başından beri bu teşhis usullerine itirazları henüz mahkeme heyeti tarafından dikkate alınmış değil. Mahkeme heyeti toplumda infial uyandıran olay nedeniyle üzüntülerini yargılamaya karıştırmaya devam etmekte. Bir sanık vekilinin "Adaletin tesisinde üzüntünün yeri yoktur. Adalet üzüntü ile değil, adil bir yargılama ile gerçekleşir, adalete gölge düşürecek usul ve tutumlardan mahkemenin kaçınması gerekir." şeklindeki uyarılarına rağmen heyet piyango usulü teşhis işlemine müsaade etmeye devam etmiştir. Görünen odur ki bu ileriki duruşmalarda da devam edecektir.

Ayrıca müştekiler, tanık olarak dinlendiklerinde sadece olayla ilgili bilgi ve görgüleri anlatmaları CMUK'un amir hükmü iken, mahkemenin, müştekilerin saatler süren ve müslümanların inançlarına hakarete varan ve de birtakım paravanlar arkasına saklanarak süfli ideolojilerini anlatma gayretlerine karşı yapılan itirazlara ve iddia makamının bu tür anlatımlara izin verilmemesi mütalaasına rağmen tanıkların sözünün kesilmemesine karar vermesi de üzüntünün adalete gölge düşürdüğünün bir kanıtı olarak değerlendirilebilir.

Duruşmalarda dikkat çeken önemli noktalardan biri de, müştekilerin, kamu tanıklarının aksi yöndeki ifadelerine rağmen, olayın laikliğe, cumhuriyete, anayasa ve anayasal kuruluşlara başkaldırı olduğu yönündeki ifadesidir. Dinlenen müştekilerden birçoğu kalabalığa yön veren şahısların yeşil sarıklı, cumhuriyetin ilk yıllarında gazete ve dergilerde karikatürize edilen müslüman tipini duruşmalarda kullanarak bir Menemen fobisi yaratma gayretine girmişlerdir. Tabii ki bunun bazı sloganlarla süslenmesi gerekirdi ve öyle yapıldı. Dosyanın hazırlık soruşturmasında, teşhis tutanaklarında ve kamu tanıklarının ifadelerinde rastlanmayan "Ya Allah Bismillah Geliyor Hizbullah", "Cumhuriyet Sivas'ta Kuruldu, Sivas'ta Yıkılacak", "Zafer bizimdir, Vurun Kafirlere" gibi sloganlar, müştekiler tarafından duruşmalarda olay sırasında söylenmiş gibi dile getirildi. Kamu sanığı olarak dinlenilen Emniyet Müdürü ve yardımcıları ise bu sloganlardan hiç bahsetmediler.

Duruşma sırasında ve sonrasında görüştüğümüz sanık vekillerinden Hukukçular Derneği Üyesi avukatlar, bu davada yargılanan sanıkların insanları öldürmek gibi, oteli yakmak gibi ne bir amaçları, ne de bir gayretleri olmamıştır. Otel önünde yanan vasıtalardan otele ateş sıçraması ve yangın çıkması, insanların bir bölümünün dumandan zehirlenmesi hadisesi vardır. Ancak bizim dosya münderecatından, müşteki ve kamu tanıklarının ifadelerinden çıkarabildiğimiz kadarıyla eldeki mevcut sanıkların otelle alakalı hiç bir boyutta dahilleri yoktur.

Sanık avukatlarının olayların müslümanlar tarafından nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusundaki soruya verdikleri cevap da dikkat çekici ve bazı müslüman çevrelerin provakasyon mantıklarına cevap mahiyetinde idi: İnançlarına küfredilen insanlar tabii olarak tepkilerini gündeme getireceklerdir. Bu hem tarih boyunca böyle olmuştur, hem de insan fıtratı bunu gerektirmektedir. Tabii tepkinin biçimi de önemli. Burada sadece gösterilen tepkiyi ve neticesini ele almak insani fıtratını, tarihi ve sosyolojik bulguları görmezlikten gelmek olur. Tepkilerini ortaya koyan insanları 'onlar bizden değildir' gibi sözlerle dışlamak da yanlıştır. Sivas'ta yürüyüşe halk katılmıştır. Müşteki ve tanıkların ifadelerinde 20 binlerden bahsedilmektedir. Amaç ile neticeyi aynılaştırmak yanlıştır. Neticeyi tayin eden her zaman insanlar değildir. Bir kamu tanığının ifadesiyle "bu bir tabii afetti." Böyle diyor tanık. Yani bir kaza. Allah'ın kazası. Buradan Kur'ani metodu izah sadedinde vurgulamakta fayda var. "Haram ayda savaşmak büyük günahtır. Fakat Allah yoluna engel olmak, Allah'a ve Mescid-i Haram'a karşı nankörlük etmek, halkını ondan söküp çıkarmak Allah yanında daha büyük günahtır. Fitne, katilden daha büyük günahtır. Onlar yapabilseler sizi dininizden döndürmeye kadar sizinle savaşmaya devam ederler..."

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR