1. YAZARLAR

  2. Alaaddin Yurderi

  3. Övülen Karıncadan Alay Edilen Karıncaya -Ağustos Böceği İle Karınca Masalı Üzerine Farklı Bir Okuma-

Övülen Karıncadan Alay Edilen Karıncaya -Ağustos Böceği İle Karınca Masalı Üzerine Farklı Bir Okuma-

Ekim 2022A+A-

"Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri biz boş yere yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Vay o inkâr edenlerin ateşteki haline!" (Sâd, 38/27)

Kimlik ve aidiyet kavramları bağlamındaki sorunları ve bu sorunların etrafında gelişen insani dramların sorgulandığı Ölümcül Kimlikler ile bir yandan küresel ısınma, enerji kaynakları ve doğal felaketlerle bir yandan da yanlış ve çıkarcı politikaların doğurduğu ekonomik ve siyasal krizlerle mücadele eden insanlık için bir yol haritası niteliğindeki Çivisi Çıkmış Dünya / Uygarlıklarımız Tükendiğinde kitaplarından sonra Amin Maalouf, serinin üçüncü kitabı olan Uygarlıkların Batışı’nda tarihte eşine rastlanmayan tehlikelerle karşı karşıya bulunan insanlığın kaygı verici gidişatına işaret ediyor: “İnsanlık, gözlerimizin önünde başkalaşıyor. Serüveni hiç bu kadar tehlikeli olmamıştı... Ama bu asrın kahredici çelişkisi de bu zaten: Tarihte ilk kez insan türünü başındaki her türlü felaketten kurtarıp bir özgürlük, kusursuz ilerleme, gezegen dayanışması ve paylaşılan refah çağına dinginlik içinde götürmenin araçlarına sahibiz; ama son derece zıt istikamette yürüyoruz... ‘Eskiden daha iyiydi’ demeyi sevenlerden değilim. Bununla birlikte, birkaç yıldır türümüzün şu ana kadar inşa ettiği, haklı olarak gurur duyduğumuz ve genellikle adına ‘uygarlık’ dediğimiz her şeyi yok edebilecek, giderek kaygı verici bir hal alan sapmalar gözlemliyorum... Daha düne kadar düşler kurdurmayı, zihinlerini yükseklere taşımayı, enerjilerini seferber etmeyi başaran ve bugün artık cazibesini yitirmiş şeylerin listesi öyle uzun ki... İdeallerde görülen bu tağşiş’i, yayılmaya devam eden ve tüm sistemleri, tüm öğretileri etkileyen bu ‘değersizleştirme’yi genel bir ahlaki batışla özdeşleştirmenin abartı olacağını düşünmüyorum. Komünist ütopya okyanus çukurlarına gömülürken, kapitalizmin zaferine eşitsizliklerin edepsizce zincirlerinden boşanması eşlik ediyor.1

Kapitalizmin eseri olan bu kaygı verici gidişata dair sarahatle tasvirlerle insanlığı uyaran birçok düşünce insanı eşitsizlikler üzerinde kurulu ekonominin temel eleştirisini yapıyor. Bunlardan birisi olan Roger Garaudy, ‘İnsanlığın Medeniyet Destanı’nda “Tarihte hiçbir insani gaye üzerine kurulmamış tek medeniyet olan [Batı] medeniyeti, tabiatı depo ve çöplüğe çevirir, toplumda bir cangıl ferdiyetçiliği veya bir yaz karınca yuvası totalitarizmi oluşturur ve insanı her türlü ilahi boyuttan koparıp sakat bırakır.2 diyerek dünyayı evrensel çapta bir intihara sürükleyen Batı’nın, kuvvetlinin zayıfı ezdiği, vahşet medeniyetinin, temel değer olarak gördüğü eylemi, işi, aklı ve kötü sonsuz’u, yani sadece kemiyet ifade eden sonsuzu önceleyen Faustçu kültür postulatlarına karşı insanlığı uyarır.

İktisadi problem diye bir şey yoktur ve bir anlamda hiçbir zaman olmamıştır. Ama ortada manevi (ahlaki) bir problem var...3 diyen E. F. Schumacher, ‘Aklı Karışıklar İçin Kılavuz’da kapitalizmin insan ve tabiatı çevreleyen tabiî ve ilahi sınırları ihlal eden yönünü sorgular. Byung-Chul Han da ‘Kapitalizm ve Ölüm Dürtüsü’nde “Günümüzde büyüme dediğimiz şey, aslında kanseri andıran nereye gittiği belli olmayan hızlı bir çoğalma. Hâlihazırda ölüm esrikliği etkisi bırakan üretim ve büyüme esrikliği yaşıyoruz. Ölümcül bir felaketin yaklaştığını örten bir canlılık yanılsaması yaratıyor bu esriklik. Üretim daha fazla yıkıma benziyor. Arthur Schnitzler insanlığı, yıkıcı öfkesi bakımından basillerle karşılaştırır. İnsanlık tarihinin kat ettiği yol ölümcül bir enfeksiyon hastalığı gibidir buna göre. Büyüme ve öz-yıkım iç içedir... İnsanlık ölümcül bir körlükle yere serilmiştir... Kapitalizm paradoksal bir ölüm dürtüsü üretmektedir, zira beraberinde yaşam uğruna yaşamı katleder.4 Han, ölüme hayır diyen yaşam kendine de hayır demiş olur. Bizi zombi yaşamın paradoksundan kurtaracak tek şey, ölümü yaşama geri veren bir yaşam biçimidir diyerek ölümü bastırmaya çalışan kapitalist sistemin çabalarının beyhudeliğini gözler önüne serer.

Lafarque’nin, ‘Tembellik Hakkı’ adlı kitabında kapitalist döneme ilişkin, “Çağımız için çalışma yüzyılıdır diyorlar; ama aslında bu, acının, sefaletin ve çürümüşlüğün çağıdır!” ifadesi aslında söz konusu süreci özetlemek adına oldukça manidardır. Kapitalizmin insan bilinci üzerine uyguladığı bu ağır tahakküm ağustos böceği ile karınca masalında kapitalist düzenin talep ettiği kimliği temsil eden karınca üzerinde kendini belirgin biçimde hissettirmektedir.5

İdeolojik iletişimin en mükemmel biçimi olan kodlanmış bazı edebî metinleri okumak için mercek aramaya gerek yok. Ağustos böceği ile karınca masalı “burjuva dünyasının en yüksek pedagojik ideallerinden biri6 olarak gösterilmekte. “İnsani ölçüleri hiçe sayan, çalışmayı yaşamın başlıca amacı haline getiren ve bunu sevecen bir çocuk masalı kılığına sokarak pazarlayan edebi düşünceye gelince; kuşkusuz bu, aynı ölçüde kınayıcı bir eleştirinin asıl dayanağı yapılmalıdır.7

Eski teliflerde olmadığı halde masaldaki Batılı zihin, insanın, bütün yüceliğini aralıksız iş görmekle gösterebileceği ve her insanın kendi çıkarına göre davranması gerektiği şeklinde kendini gösterir. “Üslup tercihi, belli bir ideolojik tercihin önceden edebiyat sahasında duyurulması ya da ‘tercüme edilmesi’ anlamına gelir ve bu, söz konusu ideolojik tercihin toplumsal etkisini yaygınlaştırır... [Bu], toplumun işleyişini belirleyen hastalıklı mekanizmaları edebiyat alanında yeniden üretmekti[r].8 La Fontaine de ağustos böceği ile karınca masalında işte tam da bunu yaptı.

La Fontaine’nin masalında, zor günler için karıncanın erzak biriktirmesi “mal yığma” olgusuna gönderme yapar. “Karıncanın burada yaptığı, aslında kapitalizmin öğütlediği kimliği şekillendiren bir bağlama işaret eder.9 Temelde, insana değil, ekonomik gelişmeye, eşyaya bakan, terazi ayarı bozuk kapitalizm, güçlünün güçsüzü ezdiği ve emperyalizme kadar varan sömürmenin adresidir. Bununla ilgili olarak merhum Sezai Karakoç, “Kapitalizme göre, mülkiyet, mutlak anlamda tek kişiye aittir. Her kişi kendi başına (mal)ı ele geçirdikten sonra da başkasının gölgesini bile ondan uzak tutmak ister. Bunun ‘Başkaları cehennemdir!’ görüşünden en ufak bir farkı yok. ‘Cennet benim ve başkaları cehennemdir!’ İşte kapitalizmin ana felsefesi; işte, güçlünün güçsüzü ezmesinin ve emperyalizme kadar varan sömürmenin temel felsefesi... İslâm, kişinin özel çalışma, mülkiyet ve miras haklarını tanırsa da bu haklar, liberal-kapitalist bir ekonomide olduğu gibi sınırsız değildir. Din ve ahlak kurallarıyla bir disiplin altında tutulur.10 İlahi kelam Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde de merhamet düşüncesinin içinde yer almadığı “mal biriktirme” tutkusu şiddetle kınanır: “Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin vay hâline!  O, malının, kendisini ebedîleştirdiğini sanır.11

Maalouf, zenginlerin ve ünlülerin rol model konumuna yükseltildikleri bir devirde, tüm değerler manzumesinin itibarını yitirdiği, ahlaki pusulanın altüst olduğu, insani düzlemde, etik düzlemde ve hiç kuşkusuz siyasi düzlemde gelinen bu durumu La Fontaine’nin ağustos böceği ile karınca masalı üzerinden denizde batmakta olan “insanlık gemisi” metaforuyla resmeder: “La Fontaine, masalda, kendi zamanının ahlakını yansıtır. Evrensel ve kalıcı bir değere sahipmiş gibi gözüken bu [kapitalist Protestan] ahlak anlayışına göre, titiz, özenli ve günlük çalışma kesin bir değerdi ve ağustos böceği bütün yaz şarkı söyleyeceğine bu değerden esinlenmeliydi. Masalda güzel rol karıncaya aitti. Her mevsimde çalışma azmi sayesinde herkes tarafından onaylanıyor, masalın sonunda gülenleri kendi yanına çekiyordu: ‘Madem bütün yaz şarkı söyledin. Şimdi de oyna biraz!’ diye ağustos böceği ile alay ediliyordu...Günümüzde ise tam tersi oluyor. Karıncalarla alay ediliyor, onlar küçük görülüyor.12

Bilimde, teknolojik buluşlarda olduğu gibi ekonomik kalkınmada da durmadan ilerleyen ama başka temel alanlarda gerileyen bir dünyanın kafa karıştırıcı paradoksuna dair açıklamalarda da bulunur Maalouf: “Ebeveynlerinin ömürleri boyunca sabahtan akşama didindiklerini, buna rağmen ne maddi rahatlığa erişebildiklerini ne de isimsizlikten kurtulabildiklerini görmüş gençler, onlara takdirden çok acıma hissiyle yaklaşıyorlar. Karıncayı izlemelerini destekleyecek hiçbir şey yok. Tam tersine, o örnekten uzak durmaya, isterse iğrenç dolandırıcılıklar ve kaçakçılıklarla olsun ‘başarmış olanlara’ öykünmeye veya her ne yolda olursa olsun şöhret cennetinde kazanmaya teşvik ediliyorlar... Parasal açıdan kazançlı işlere, toplumsal açıdan yararlı işlerden daha çok değer verildiğinde, bunun yıkıcı sonuçlarını engellemek imkânsızlaşır.13

Kendini karıncaya olduğu kadar ağustos böceğine de yakın hisseden ve birinin yaptığı işi diğerinden daha saygıdeğer bulmaktan kaçınan Maalouf, bu noktada başlıca kaygısının insan toplumlarını parçalayan etkenlerin onları yapıştıran etkenlere ağır basmaya başladığını görmekten kaynaklandığını belirterek Sezai Karakoç’un aşağıda “Yaz” başlıklı yazısında hatırlattığı hikmeti yıllar geçtikten sonra tekrar hatırlatmıştır.

Ne ağustos böceği olmalı ne de karınca, yaz gelince. Birinden biri olmak, masal soyutlamasına yaraşır, insan için. Yaz ki, Tanrı’nın mevsim nimetlerinin hasat vaktidir, bir yandan onu dolu dolu yaşarken, bir yandan da kışın hazırlığını görmek düşer, bu nimete kavuşmuş insanoğluna.İnsanda ağustos böceğinden bir yan, karıncadan bir yan vardır. Bir de ikisini aşan bir yan.Mevsimi, mevsimin saat ve anlarını, bütün bu cepheleriyle yaşadığı vakit, hakkını vermiş olacaktır yazın, insan... Ama insana yakışanı ve yaraşanı da bu değil midir? Yaz içinde insanın görevi budur. Bundan ötesi karıncaları ve ağustos böceklerine aittir. Ve yarasalara, kargalara, yılanlara, çıyanlara, akreplere, farelere...14

Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri biz boş yere yaratmadık...15 “Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık...16 ayet mealleri bağlamında “Ağustos Böceği Bir Meşaledir” şiirinde geçen bu mısralar ağustos böceği ile karınca masalının La Fontaine formuna ve onu esas alan çevirilerdeki zehirli okumalara metafizik bir tokattır:

Hiç yere hiçbir şey yaratmamış olanın
Bize gönderdiği bir muştucu o yaratık
Uyarıcı ve muştucu bir yaratık
– Tanrı boş yere bir şey yaratmamıştır
Anlayan için muştucu duyan için uyarıcı

Sezai Karakoç’un, “İnsanda ağustos böceğinden bir yan, karıncadan bir yan vardır. Bir de ikisini aşan bir yan.” sözleri, “Sizi gidi faydacılar çıkarcılar sizi!” dediği masalcı yada güzel bir cevaptır. Karakoç, karıncanın baş tacı edildiği La Fontaine’nin kutuplaştırıcı kapitalist değerler fikrine karşı da tevazu ve kanaatkârlığın timsali olarak karıncanın himmetindeki yüceliği vurgulayan telmihlerin farkında bir “diriliş eri/ereni” olarak karıncayla ağustos böceğini birbirleriyle kıyaslamadan:

Sizin acımanıza gülüp geçiyor
Sizi gidi faydacılar çıkarcılar sizi
Üzülmeyin evi yok yuvası yok diye
Kışlık erzak biriktirmemiş diye
Sizin acımanıza yok onun ihtiyacı
–Sahtedir zaten acımanız
Siz ancak alay edersiniz acımasız–
Özgürlüğün sesidir o ürkmez korkmaz
Titremeden geçer gündüzden geceye

diyerek ağustos böceğinin varoluşunu, fayda hesabı ağında tamamen eriten kapitalizme karşı bir manifesto olan “Ağustos Böceği Bir Meşaledir” şiiriyle, ideolojinin edebiyata tecessüm etmesine izin vermeyerek masalcının maskesini düşürür.

Ey masalcı adam iftira ettin sen
Bu harikalar harikası böceğe
Onu suçladın tembellikle
En çalışkan onu görüyorum ben
Hiçbir karşılık beklemeden
Yazı ağustosu çamı çınarı
Tanıtıyor bize yazı ağustosu çamı ve çınarı

Ağacın dalında güneşe doğru yaklaşarak
Suyun, bir damla suyun değerini altın ediyor
Çiğ damlası bir zümrüttür diyor
Susadıkça eşsiz sesiyle şarkılar söylüyor
İlahiler okuyor güneşe gönderiyor
Sen bunları levha levha kızart diyor
Bir daha yanmayacak şekilde kızart diyor
Kıyamete kadar kalsın insanlığa uzat diyor

Güneşi yakıcı güneş bilen gölgeyi reddeden
Gölgede saklanma kurnazlığını reddeden
Aç kalma pahasına olsa da öten
Susamanın armonilerini en iyi bilen
Matemden alevden bir gömlek giyen
Yapraktan bir saray ören
Sesini bir şehir gibi boşaltan nehre
Dağlara kırlara ve ormanlara zerre zerre

Ağustos Böceği Bir Meşaledir” şiiri, birçok yönden hakkında yorumların yapıldığı şiirlerin başında gelmektedir. Şiiri önemli kılan, Karakoç’un, bir kapitalizm reddiyesiyle birlikte, “Diriliş Ruhu”nun edebiyat ve sanat görüşü çerçevesinde şiir üzerinden bir İslâm medeniyeti okuması yapmasıdır. Şiirle ilgili kendisine sorulan bir soruya verdiği cevap ters yüz edilen masalın üstünü örten zarı yırtarak hakikati çıplak bir şekilde ortaya çıkarır:

Ben burada ağustos böceğine yapılan haksızlığa karşı çıktım. Bu böcek, sanatın, özgürlüğün sembolüdür; onu küçülterek sanatı küçültmüş oluruz. Onun temsil ettiği Doğu’yu, onun ortaya koyduğu maddeperestliğe karşı duruşu alaya almış oluruz. Allah onun varlığıyla bize pek çok şifreler aktarmaktadır. Onun eylemlerini yücelterek ihmal ettiğimiz, bir kenara ittiğimiz sanata, özgürlüğe, Allah’ın yaratmasının eşsiz hikmetine sahip çıkmış olduğumu söylemek istedim. Bu şiir karıncanın aleyhine değil; ağustos böceğini horlayanların aleyhine, sadece maddeye tapanların aleyhine, sanata sırtını dönenlerin ve onu küçük görenlerin aleyhinedir.17

–Oysa nesli kesilmeliydi size göre–
Ama hiçbir zaman hiçbir yerde
Sönmez tanrının yaktığı meşale
İstersen bir böcekte olsun o meşale

 


Dipnotlar:

1- Amin Maalouf, Uygarlıkların Batışı,(Çev. Ali Berktay), Yapı Kredi Yay., İstanbul, 2019, s. 11,15.

2- Roger Garaudy, İnsanlığın Medeniyet Destanı, (Çev. Cemal Aydın), Türk Edebiyatı Vakfı Yay., İstanbul, 2016,  s.187.

3- E. F. Schumacher, Aklı Karışıklar İçin Kılavuz, (Çev. Mustafa Özel), Küre Yay., İstanbul 1992, s. 162

4- Byung-Chul Han, Kapitalizm ve Ölüm Dürtüsü, (Çev. Çağlar Tanyeri), İnka Kitap, İstanbul, 2021, s. 7-22.

5- Hüseyin Köse, Skolastik Fantazya, Ayrıntı Yay., İstanbul, 2015,  s.273.

6- Franco Moretti, Mucizevi Göstergeler, (Çev. Zeynep Altok), Metis Yay., İstanbul, 2018. s.192.

7- Hüseyin Köse, Age., s.418.

8- Franco Moretti, Age., s. 246.

9- Hüseyin Köse, Age., s.268.

10- Sezai Karakoç, İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü, Diriliş Yay., İstanbul, 2019, s.29,43.

11- Hümeze, 104/ 1-3.

12- Amin Maalouf, Uygarlıkların Batışı, (Çev. Ali Berktay),  YKY, İstanbul, 2019, s. 154.

13- Amin Maalouf, Age.,s. 155.

14- Sezai Karakoç, Gündönümü, Diriliş Yay., İstanbul, 2019, s.87-90.

15- Sâd, 38/27.

16- Enbiya, 21/16.

17- Haz.: Mustafa Kirenci, Ağustos Böceği Bir Meşaledir, Büyüyen Ay Yay., İstanbul, 2020,s. 54-55.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR