1. YAZARLAR

  2. Nihat Bulut

  3. Negatif Faiz Politikaları Ekseninde Kürenin Maruz Kaldığı Türbülanslar

Negatif Faiz Politikaları Ekseninde Kürenin Maruz Kaldığı Türbülanslar

Mayıs 2016A+A-

Dünya büyüme hızı düşüyor. 2016’ya dair iyimser beklentiler kötümsere evriliyor. OECD, IMF 2016’nın da 2015 gibi zayıf geçeceğini, son 5 yılın en düşük büyümesinin gerçekleşeceğini öngörüyor.

Dünyanın etkin merkez bankaları -FED hariç- parasal gevşeme (piyasaya para verme politikası) uyguluyor. FED’in de beklendiği kadar şahin politikalar izleyemeyeceği ifade ediliyor.

Japon ve Avrupa Merkez bankalarının izlediği gevşemeler,paralarının değerinin diğer anapara birimleri karşısında değerini düşürüyor. Bu da paraları yüksek kalan ihracatçı ülkelerin devalüasyona gitmesini doğuruyor. Bu koşullar kur savaşları diye bilinen politikaları doğuruyor.

İşte bu koşullarda ortak karar alarak “savaş stratejisinden çıkmak” ve ortak politika geliştirmek gayesiyle G20 ülkeleri merkez bankaları başkanları ve maliye bakanları 26–27 Şubat’ta Şangay’da toplantı yaptılar. Ancak “herkesin” iyiliği için reform yaparak ortak karar alıp eşgüdümlü politikalar uygulama çağrıları sonuçsuz kaldı. Buna rağmen toplantı sırasında başka informel bir toplantı yapıldığı ve ABD’nin o toplantıda beklendiği kadar faiz artırımı yapmamayı kabul ettiği konuşuluyor. Bu toplantının varlığı tartışmalı olsa bile Mart’ta faiz artırımına gitmeyerek global risk vurgusu yapılmış olması tek başına önem ifade ediyor.

Var olan durum ekonomi politikaları tarihi için yeni bir durum. Düşük faiz, düşük enflasyon, düşük büyüme yaşanıyor. Büyümeyi artırmak, enflasyon yaratmak için faizler negatife çekiliyor. Avrupa Merkez Bankası Mart ayındaki toplantısında zaten negatif olan faizleri daha da indirdi. Bu politika ile kendisinde mevduat tutan bankaları bu işlemden caydırmak ve paranın piyasaya kredi olarak dönmesini ve büyümeyi tetiklemesini hedefliyor. Benzer bir negatif faiz politikası Japonya’da da var.

Ancak bu politikanın da başarılı olmaması halinde merkez bankalarının ne yapacağı belirsizliğini koruyor. Çoğuna göre bu politika merkez bankalarının son kurşunu. Bu da faydalı olmaz ise kaotik bir durum oluşma ihtimali az değil. Mevduat sahipleri bankalarla ilgili zayıflık söylentilerinin de olduğu bir ortamda paralarını kendileri saklama yollarına giderse asıl o zaman ekonomiler ciddi sıkıntı yaşayacaklar demektir.

Bazı ekonomiler, bazı “büyük” iktisatçıların görüşleri doğrultusunda genişleyici maliye politikaları da uyguluyorlar. Ancak Almanya Maliye Bakanının dediği gibi hem parasal hem de maliye anlamında genişleyici politikaların dünya ekonomisini başka sıkıntılara sokma ihtimali var.

Parasal genişlemelerlemerkez bankaları piyasaya para enjekte ediyorlar. Bunu varlık alımı yoluyla yapıyorlar. Bu bağlamda devlet borçlanma senetlerini/kâğıtlarını, hattaözel şirketlerin tahvillerini alıyorlar. Böylece şirketlerin ortağı oluyorlar. Bu trend böyle devam ederse merkez bankaları (dolayısıyla devletler) piyasa eliyle herşeyin sahibi olacaklar.

Bu sıkıntıların temelinde talep azlığı yatıyor. Yetersiz talep dünya ticaret hacmini de azaltıyor. Küresel ekonominin sağlığına dair endişeler azalacağına artıyor. Uluslararası ticaret 2009’dan bu yana ilk kez 2015 yılında bu kadar büyük oranda düştü (%14). Hollanda Ekonomik Politika Analizi Bürosunun analizine göre bunun temel nedeni gelişmekte olan ekonomilerin yavaşlaması.

Küresel ölçekte emtia ticaretini ölçen Baltık Kuru Yük Endeksi tarihi düşüklerde. Uluslararası ticaret hacmi en yüksek ülke unvanını 2014’te ABD’den alan Çin’in dış ticaretinde çift haneli düşüşler var. Brezilya bir yüzyıldan daha uzun süredir en kötü resesyonunu (ekonomik daralma) yaşıyor. Oysa beklenti Brezilya’nın dünyanın en büyük 8. ekonomisi olacağı yönündeydi. Sadece Brezilya değil Latin Amerika’nın tamamının dış ticareti azaldı.

Emtia fiyatlarındaki düşüş, en çok da petrol fiyatlarındaki düşüş, tüm dünyayı etkiliyor. Petrol ithal eden ülkeler için iyi haber olması gereken petrol fiyat düşüklüğü ekonomilere bu kadar iyi haber olarak yansıyamıyor. Artık öyle bir hal aldı ki dünya ekonomisinin iyiye gidip gitmediği petrol fiyatlarındaki hareketle ölçülür hale geldi. Petrol fiyatları düşüyorsa küresel ölçekte ekonomi kötüye gidiyor, artıyorsa ekonomide iyileşme emareleri var diye yorumlanıyor. Petrol fiyatları artıyorsa dünya borsalarında bahar havaları esiyor. Kurlar düşüyor.

Petrol ihraç eden ülkeler bir tarihten beri petrolün doğal bir kaynak olup birgün biteceğini bildikleri için petrol gelirleri ile fonlar oluşturdular. Sovereign Wealth Fund  (Kamu Varlık Fonu) denen bu yatırım fonları ile değişik ülkelerde hazine bonosu, devlet tahvili gibi enstrümanlardan tutun da gayrimenkul projelerine kadar birçok finansman işleminde yer aldılar. Paralarını çoğaltma yolları aradılar. Petrol ithal eden ülkelerin petrole ödedikleri paralar kendilerine borç olarak geri döndü. Ancak petrol fiyatları düştüğünde artık bu fonlar için de sıkıntılar oluştu. Ülkelere verdikleri borçları geri almaya başladılar. Yani portföylerindekikâğıtları satıp ülkelerden çıkmaya başladılar.

Büyük yatırım fonları sadece bunlardan oluşmuyor. Emeklilik fonları, başka fonlar da benzer şekilde davranıyor.

Merkez bankalarının kendisinde mevduat tutacak bankalara uyguladığı negatif faiz politikasından sonra geçtiğimiz günlerde ilk kez bir özel şirket negatif faizli tahvil ihraç etti. Bunun devamı gelir mi zaman gösterecek.

Birçok Avrupa ülkesinde 2 ile 10 yıla kadar devlet tahvili getirileri negatif faizli.

Negatif faizli enstrümanların neden talep gördüğü sorulabilir. Bu durum, faizlerin daha da düşeceği ve böyle bir durumda kazançlı çıkılacağı beklentisinden kaynaklanıyor.

Merkez bankalarının negatif faiz uygulaması şimdilik kendisinde mevduat tutan bankalarla ilgili. Ancak bu bankalar müşterilerine bu maliyeti yavaş yavaş yansıtmaya başlıyorlar. Yani bankaya para yatırıldığında bankadan faiz almak yerine bankaya faiz/komisyon ödeniyor. Böyle bir durumda insanlar sadece paranın güvenliğini sağlamak için bankaya para yatıracaklardır. İnsanlar ekonomik aktiviteden imtina edip bankaya da parayı yatırmadıklarında hepten çöküş koşulları oluşacaktır.IMF ekonomistleri, 2014 yılından beri negatif faiz politikası uygulayan İsviçre’de fiziki para talebinin arttığını ve insanların parayı evlerinde istiflemeye başladıklarını belirtiyorlar. Negatif faiz politikası ileinsanların parayı faizde tutmaları cezalandırılarak harcamaya yönelmeleri istenmektedir. Böylece ekonomik canlılık olacak ve büyüme gerçekleşecektir. Ancak seküler insan emeklilik günlerinde faiz gelirleri ile rahatça yaşama hesapları yapmaktadır. Para biriktirmesinin temel güdülerinden birisi ve belki de en önemlisi budur. Faizler düştüğünde daha çok biriktirmeye güdülenmektedir. Her iki durumda da düşük veya negatif faiz politikası ile beklenen fayda makro düzeyde oluşmamaktadır.

ABD Merkez Bankası FED’in başkanı Janet Yellen’in Mart sonunda yaptığı konuşmada küresel risklere dikkat çekmesi ve bunun böyle devam etmesi halinde 2016 yılı içinde beklenenden daha az ve düşük tutarda faiz artırımına gideceğini ima etmesi, IMF Başkanının küresel büyümenin yavaşlığına ve çok kırılgan olduğuna dikkat çekmesi, dünya ekonomisinin sağlığına dair endişeleri çoğalttığı için, en küçük ve basit gelişmeler bile küresel ölçekte anlık krizler, dalgalanmalar oluşturabiliyor.

Küreselleşme, internet, bilginin her an her tarafta ulaşılabilir olması, liberal politikalar, uluslararası sermayenin serbest dolaşımının önündeki engellerin kaldırılmış olması, aşırı uluslararası likidite ve bu likiditenin aşırı ürkek olması, söylentilerin/fısıltıların (New York’ta biri bir diğerinin kulağına fısıldadığında bu fısıltı ABD ile aynı anda tüm dünyada duyuluyor) dünyanın her tarafına yayılması bu anlık dalgalanmaların temel nedenini oluşturuyor.

İşte bu koşullarda liberal kapitalist dünya, içindeki halkları ile birlikte bir oyana bir buyana savrulup duruyor. Seküler dünya merkez bankalarının faiz temelli politikalarının geçici aydınlığında bazen ilerliyor ancak çoğunlukla tökezliyor. Liberal kapitalizmin kendisi zaten “yeryüzünde bozgunculuğu/fesadı” çoğaltıyor, ekini ve nesli tahrip ediyor. Dünyanın doğal dengesine, ekolojik dengeye bozucu müdahalelerle ilerlemeye çalışıyor. Varsıllar ile yoksullar arasındaki uçurumu derinleştiriyor. İnsanın ve doğanın fıtratını/yapısını bozucu müdahalelerde bulunuyor. Her şeyi metalaştırıyor. Oluşturduğu emtia (metalar) piyasası diğer piyasalarla etkileşim içinde türbülans yaşıyor. Bunun yarattığı bunalım/krizler döngüsel düzeltmeler yapılmasını gerekli kılıyor. Döngüsel düzeltmeler ise varlıklı az sayıdaki birilerinin lehine olsa bile sıradan halk için genellikle olumsuz oluyor.

Aşağıdaki ayetler inkâr edenlerin/münafıkların psikolojisini, haleti ruhiyesini yansıtmaktadır. Bu ayetler aynı zamanda ekonomik sıkıntılar ve bu sıkıntıları aşmak için üretilen politikaların geçici aydınlığında yol almaya çalışan liberal kapitalisttarzın bunalımını da yansıtır mahiyette.

“Yahut onların durumu; gökten yoğun karanlıklar içinde gök gürültüsü ve şimşekle sağanak hâlinde boşalan yağmura tutulmuş kimselerin durumu gibidir. Ölümün dehşeti içinde yıldırımlardan korunmak için parmakları ile kulaklarını tıkarlar. Allah, inkârcıları çepeçevre kuşatmıştır.

Çakan şimşekler neredeyse (onların) gözlerini alıverecek. Onlara aydınlık verince ışığında yürürler, karanlık çökünce de dikilip kalırlar. Şayet Allah dileseydi, onları işitme ve görme yeteneklerinden yoksun bırakabilirdi. Şüphesiz Allah her şeye gücü yetendir.

Ey insanlar! Sizi ve sizden evvelkileri yaratmış olan Rabbinize kulluk ve ibadet ediniz ki korunup muttakilerden olasınız.

O, öyle bir lütufkârdır ki sizin için yeri bir döşek, göğü bir bina yaptı ve sizin için gökten bir su indirdi de onunla çeşitli mahsullerden size bir rızık çıkardı. Siz de artık bile bile tutup da Allah'a ortaklar koşmayın.” (Bakara, 2/19-22)

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR