1. YAZARLAR

  2. Ersoy Göveç

  3. Milli Güvenlik Dersi Eğitim Öğretimde Askerî Mantalitenin En Kaba Göstergesidir!

Milli Güvenlik Dersi Eğitim Öğretimde Askerî Mantalitenin En Kaba Göstergesidir!

Haziran 2010A+A-

 

 

Sorular:

 

1- Milli Güvenlik Dersi nasıl bire kafa yapısının ve ne tür bir ideolojik yaklaşımın ürünüdür?

2- Milli Güvenlik Dersinin müfredatı ve işleyişinin TC eğitim sistemindeki konumu ve işlevi nedir?

3- Bu ders aracılığıyla okullarda estirilen “haki atmosfer”e ilişkin gözlemleriniz nedir?

4- Son dönemlerde özgürlüklerin genişletilmesi ve militarist dayatmaların azaltılmasına yönelik pek çok ilerleme sağlandığı iddiasına rağmen “Milli Güvenlik Dersi sorunu”nun Milli Eğitim Bakanlığının ve Hükümetin gündemine bir türlü gelmeyişini nasıl yorumluyorsunuz?

5- İslami kamuoyunun bu yönde somut, yaygın ve yoğun bir talebinin olmayışı sizce normal midir? Bu konuda neler yapılmalıdır?


1- Ulusal güvenlik kavramı modern devlet aygıtının kendi kurumsal varlığını idame ettirmeye yönelik ürettiği bir kavram. Ulus devletin ideolojisini ve kurumsal yapısının güvenlik algısıdır asıl olan. Bu ders Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ya da Kırmızı Kitap olarak bilinen gizli anayasanın belirlediği iç ve dış tehdit olgularını yok etmeye yönelik yapılan çalışmalardan biridir. Milli Güvenlik Dersi eğitim sistemini, okulları, öğrencileri, müfredatı Genelkurmay’a  takip ve yönlendirme imkanı sunan bir derstir. Asker sadece kışlasında askerî talimle değil, kışla dışında sivil alanları da denetlemek ve yönetmekle uğraşmaktadır. 1998’de ilgili yönetmelikte yapılan değişiklikle bu ders 28 Şubat projesine göre yapılandırılmıştır. Atatürkçülük ve iç-dış politik gelişmelerin yorumlanması ön plana çıkarılmıştır. Bu ders, askerin bakış açısının eğitime yansıtılabildiği önemli bir kanal işlevi görmektedir. 

2- Milli Güvenlik eğitiminin ilkokul, ortaokul ve liselerde nasıl okutulacağı Milli Güvenlik Bilgisi Öğretimi Yönetmeliği’yle düzenlenmiştir. İlgili yönetmelikte, “Resmi ve özel ilkokullarda öğrencilere kendi öğretmenlerince askerliğe özendirici oyunlar oynatılır, askerî yürüyüşler yaptırılır, marşlar söyletilir.” denirken yine ortaokullarda “Kendi öğretmenlerince beden eğitimi, müzik dersleri ile izcilik çalışmalarında ve diğer ilgili derslerde milli güvenlik bilincini geliştirici bilgiler verilir.” denilmektedir. İlköğretimlerde askerî hava oluşturucu yönlendirmelerin bu yönetmelikteki kaynakları görülebiliyor. İlköğretimlerde kışla havası liselere göre daha yoğundur. Subaylar derse girmese de müfredat, törenler (özellikle ‘Andımız’ söylevi), teftiş sisteminin liselere göre sıkılığı vb. buna imkân sağlamaktadır.

Lise 2. sınıftan itibaren asker kişilerce okutulmaya başlanan bu dersin planları okul müdürü ile birlikte Garnizon Komutanlıklarına gönderiliyor. Ayrıca subay yokluğunda bu dersi okutacak sivil öğretmenlerin belli sürelerle Garnizon’da eğitime tabi tutulması söz konusu. Yine bu sivil öğretmenlerin ruh ve fikir yapısının uygunluğunu talep eden yönetmelik maddesi de öğretmenleri fişlemenin yasal dayanağı gibi gözüküyor. (Md. 10/c–4) Sivil öğretmenlerin bu dersi okutması ancak Garnizon Komutanının oluruyla mümkün. Bu da söz konusu kişilerin öğretmenlik dışında başkaca vasıflarının arandığını işaret ediyor. (Md. 11, 3. paragraf) Okullarda öğretmenlik yapacak insanın belirlenmesinde nasıl olur da kışladaki komutan yetkili kılınabilir? Esasen bu durum tam bir askerî vesayet uygulamasıdır.  Askerî okullardaki benzer ders müfredatının/kitabın oluşturulmasında Milli Eğitim Bakanlığının hiçbir yetkisi yokken, bu ders kitabının, Genelkurmay Başkanlığınca yayımlanan programlara göre yine Genelkurmay’daki komisyonca yazılması anlamlıdır. Bu askerî otoritenin, özerkliğini koruduğunun ve otoritesini sivil alana dayattığının önemli bir göstergesidir. (Md. 4/a ve Md. 11 askeri okullar hariç ifadesi.) Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile tüm okulların MEB’e bağlı olması gerekirken, anayasaya konulan istisna madde ile askerî okullar bu kapsam dışında tutuluyor.

3- Taraf gazetesinde yayınlanan belgelere göre ‘Milli Güvenlik Bilgisi Dersi öğretmenleri için kontrol formu’ bu derse giren subaylarca dolduruluyor. Kontrol formunda sorulan sorular bu dersin okul müfredatına alınış nedenini açıkça belli ediyor: “Başörtülü derse giren var mı? Gerekli törenler yapılıyor mu? İrticai yayın okuyan kişi var mı? Okulda mescit var mı? Kızlar beden eğitimi dersine katılıyor mu?” Sorular uzayıp gidiyor. İlköğretim ve liselerde teftiş sistemi ile mevzuata uygunluk denetleniyor. Ancak Milli Güvenlik derslerine giren subaylar eliyle yasadışı ve gizli bir askerî denetim mekanizması işletiliyor. Bu subaylarca tutulan fişler askerde insanın karşısına çıkan fişleri hatırlatıyor. Hiçbir mahkeme kararına ve hukuki bir belgeye dayanmayan ve ne şekilde elde edildiği de açıklanmayan bu belgeler, askerî otoritenin tüm ülke insanını kontrol etme amacıyla saklanıyor. Kişilerin bu iddialara karşı kendilerini savunabilecekleri hukuki mekanizmalar ise maalesef yok. Talep olarak devlet organlarınca tutulmuş tüm fişler ya açıklanmalı ve kişilere itiraz ve düzeltme hakkı verilmeli ya da imha edilmelidir.

Bu dersi okutan öğretmenlerin muhbirlikleri nedeniyle okullarda hem öğretmenlerce hem de öğrenciler tarafından haklı olarak dışlandıkları biliniyor. Hatta bu nedenle kontrol formunu idarecilere doldurtmak isteyenlerin olduğu bile aktarılıyor.

İmam hatiplere ve özel okullara başörtüsü yasağının taşınmasında bu derslerin kritik rolü olduğu, idarecileri yasağı uygulama konusunda tehdit ve korku ile yıldırdıkları; yılmayanları muhbirlikleriyle tasfiye ettirdikleri yine basına yansıyan hususlar.

4- Milli Eğitim Bakanı fişleme tutanaklarının yayınlanması üzerine 25 Nisan’da yaptığı açıklamada, bu derslere askerlerin girmemesiyle ilgili çalışmaların devam ettiğini ancak bir ilerleme sağlanamadığını belirtiyor. Bakan Çubukçu kendilerinin dersin işleyişini değiştirmek istediğini ama Genelkurmay’ın engellediğini ima ediyor. Ama bu isteğini toplumun bir talebi haline getirmek için aydınlatma görevini ise yapmıyor.

Hükümet sistem değişikliğine ilişkin yapılması gerekenleri hep ikinci plana atmakta, kadrolaşmayı ve kişileri değiştirmeyi öncelemektedir. Kişiler değişince de sanki çok şey değişmiş gibi bir hava oluşturulmaktadır. Hükümet önceleri YÖK’e karşı yaptığı eleştirileri kendi başkanını seçtirince unuttu. YÖK gitsin YEK olsun talepleri hiç duyulmaz oldu. Kaldırılması ise hiç düşünülemez hale geldi.

Hükümet ilkesel olarak sivil otoritenin hâkim olduğu alanlarda askerlerin okullarda ders vermesine izin vermemelidir. Eğitim-öğretim müfredatının Genelkurmay’da değil, Bakanlıkta hazırlanabileceği yönündeki tavrını ortaya koyabilmelidir. Söylem ve eylemiyle dayatmalara itiraz edip toplumsal talepleri öne çıkarmadıkça askerî vesayeti kırma noktasında niyet, irade ve kararlılık sıkıntısı yaşadığı akla gelir.

5- Sorunu birinci elden yaşayan ve takip edenler hariç kamuoyu bu derslerin işlevi hakkında yeterince aydınlatılmış değil. Ayrıca konu asker, ordu olunca bir korku duvarı devreye giriyor. Sonuçta bu eğitim sisteminin şartlandırmalarıyla yetişmiş bir kitle söz konusu. Başörtüsü yasağının yaygınlaşmasında bu derslerin fonksiyonu bu kadar ifşa olmamıştı. İHL ve özel okullarda yasağın derinleştirilmesinde muhbirlik ve korkutma taktikleriyle kritik işlev gördükleri şimdi daha iyi fark ediliyor.

Özgür, yasaksız, sorgulayan bir okul ortamı talebi gün geçtikçe kamuoyunda yaygınlaşıyor. Her sabah 7 ile 15 yaş arası çocuklara zorla söylettirilen ‘Andımız’ isimli ırkçı, militer, ayrımcı ve ideolojik söylevin kaldırılması talebi gibi bu dersin kaldırılması da ortak bir talep haline getirilebilir.

Bakan Çubukçu’nun belirttiği gibi bu derslerden askerlerin el çektirilmesi yeterli olmayacaktır. Müfredatı ve ders kitabı yeniden belirlenmeli, ‘İnsan Hak ve Özgürlükleri’ vb ismiyle yeni bir müfredat ve kitap hazırlanmalıdır.

İslami duyarlılığı olan kitlenin çoğunda sağcı, muhafazakâr, devletçi refleksler görülür. Bu da militarizme karşı net bir muhalefet yapmayı engeller. Bir örneği Samanyolu TV’de yayınlanan ‘Ölümsüz Kahramanlar’ isimli dizidir. Bu filmin tanıtımı için Zaman gazetesinin 16 Mayıs tarihli nüshasında “Tek gayesi efendimizin yolundan gitmekti. O da şehit olmak istemiş, ben de istiyorum!” diye ilan vermektedir. Kirli savaşı yürütenleri ve ırkçı politikalarını sahiplenerek Peygamberimizin izinde olduklarına inanıyorlar.

Sağlıklı bir eğitim-öğretim politikası için atılması gereken bazı adımlar şunlardır:

* Eğitim bürokrasisi sadeleştirilmeli. Bazı kurumlar kaldırılmalı, bazıları yerel yönetimlere, belediyelere devredilmelidir.

* Sistem öğrenci ve öğretmen önceliğiyle yeniden ele alınmalı. Öğrencisiz maarifin güzel idare edileceğine inanan eğitim bürokrasisi ile yol almak mümkün değil.

* İlköğretim uygulaması ve zorunlu eğitim kaldırılmalı. 7 ile 15 yaşında bütün gençleri aynı binada eğitmek sapkınlıklara, kötü davranışların küçük yaş grubuna doğru yaygınlaşmasına neden olabilmektedir.

* Farklı yönelimleri dışlayan zorunlu eğitim yerine seçenekli, seçmeli ve yönlendirmeli, öğrencinin yeteneklerine özel yapılanmaya geçilmelidir.

* Anayasanın 24. maddesi işletilerek isteyen velilerin çocukları dinî eğitim talebini seçmeli olarak okuyabilmeli, yaş ve sınıf engeli kaldırılmalıdır.

* Sistem mevcut yapısıyla öğretmeni gardiyanlaştırıyor. Yeni bir yaklaşım benimsenmeli, öğretmenlik tüm idari görevlerin aşağısında görülmemelidir.

* Yeni eğitim programı, Kemalist ideolojinin fanatik müfredatını kısmen değiştirdi. Yeni müfredat öncekine oranla daha az bilgi içeriyor. Ama sınavlarda halen bilgilerin ezberlenip ezberlenmediği sınanıyor. Sınav sistemi değişmeli. 12 ile 20 yaş arasında gençler her sene sınava giriyor.

* TV ve internet kullanma ve kritiği müfredata konulmalı. Bir TV dizisi okul ve aile ikilisinden daha etkili olabilmektedir.

* MEB’in serbest kıyafet uygulamasına geçme teşebbüsü hayata geçirilmelidir. Tek tip kıyafet askerî düzen arayışının bir ifadesidir. Yaş sınırlaması yapmaksızın başörtüsü yasağı uygulaması derhal kaldırılmalıdır.

* Tüm derslerin okulda verilmesi uygulaması yerine STK’lar ile işbirliği ve anlaşma temelinde farklı mekânlar kullanılmalıdır. Böylece derslik sıkıntısını çözmeye yönelik bir adım atılabilecektir. Daha da önemlisi halkın eğitime müdahalesi sağlanabilecektir. Beden Eğitimi Dersi spor kulüpleriyle işbirliği halinde stadyumlarda, Din Kültürü Dersi camilerde, Bilişim Dersi basın yayın kuruluşlarında verilebilir.  

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR