1. YAZARLAR

  2. Recep İdikut

  3. Ali Haydar, En Büyük Arzusuna Gazze Yolunda Kavuştu

Ali Haydar, En Büyük Arzusuna Gazze Yolunda Kavuştu

Haziran 2010A+A-

Ali Haydar Bengi 1971 yılında Diyarbakır'da dünyaya geldi. Orta öğretimini Diyarbakır İmam Hatip Lisesi'nde tamamladı. Aynı yıllarda bölgede yaygın olan klasik medresede İslami ilimler aldı. 1992 yılında başladığı Mısır'ın el-Ezher Üniversitesi'nde İslami Bilimler ve Arap Dili Araştırmaları Fakültesi'ni 1997 yılında başarıyla tamamladı. Üçü kız, dört çocuk babası olan şehit Ali Haydar Bengi, Türkiye'ye döndükten sonra ömrünü İslami mücadeleye adadı. 

Mehanur (15), Semanur (10), Senanur (10) ve Muhammed Mustafa'nın (5) babası olan Ali Haydar Bengi, İslami mücadeleye adadığı hayatını, eğip bükmediği ilkeleri doğrultusunda yaşadı ve en büyük arzusuna Mavi Marmara gemisinde kavuştu. Selahaddin Eyyubi döneminden sonra Kudüs'ün özgürlüğü yolunda canını veren ilk Diyarbakır şehidi olan Ali Haydar, Aydınlık Yarınlar İçin Hak ve Özgürlükler, Eğitim, Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin (AY-DER) başkanlığını yapıyordu. 

Yıllardır dünyanın sessiz bakışları arasında ambargo altında kıvranan Gazze'ye insani yardım götüren özgürlük filosuna Siyonist İsrail’in alçakça saldırısı sonucu şehit olan kardeşlerimizden Ali Haydar Bengi’yi dava ve gemideki yol arkadaşı ve Diyarbakır İnsani Yardım Derneği Başkanı Recep İdikut anlattı.

RÖP: Emin Altun

BUNLARI YAPANLAR İNSAN OLAMAZDI

Öncelikle Ali Haydar Bengi'nin şehadetini ve sizlerin de şahitliğinizi tebrik ediyoruz. Rabbimizden kardeşimizin şehadetini kabul buyurmasını ve bütün dostlarının sabır ve metanetlerini artırmasını diliyoruz. Gemide yaşadıklarınızı kısaca anlatır mısınız?

Saldırı gecesi 22’ye kadar Ali Haydar’ın da içinde bulunduğu nöbet ekibiyle beraberdik. Gaz maskeleri dağıtıldı. Onlar yukarı nöbet alanlarına çıktılar. Kayseri, Konya, Diyarbakır gibi ekiplere ayrılmıştık. Toplam beş ekiptik. Diyarbakır ekibi olarak İsraillerle ilk önce biz karşılaşmak istiyorduk. Sabah namazını kılarken şok ses gürültüleri eşliğinde patlamaların olduğunu işittik. Siyonist hücumbotların harekete geçtiğini fark ettik. Gemiye çıkmalarını engellemek için direnişe geçtik. İsrail askerlerinin gemiye çıkmalarına engel olmaya çalıştık. Geminin her tarafından saldırıya geçtiler. Ses ve siz bombası attılar. Yukarıdan büyük bir uğultu duyuluyordu. Bu sırada yaralılar gelmeye başladı. Gelen 8 yaralıyı aşağıya taşıdık. Gelenler arasında 2 şehit de vardı. Üst katta silah ve kurşun sesi hiç eksik olmuyordu. 3 İsrail askeri getirildi. Yaralanan askerleri tedavi edip su verildi. Silahlarını alıp denize attık. Gözleri irileşmiş ve çok korkmuşlardı. Geminin durmasından işgal edildiğini anladık. Ellerimizi kelepçeleyip bizleri üst güverteye çıkardılar. Aşağıya inen askerlerin bütün eşyaları karıştırdığına şahit olduk. Sanırım silah arıyorlardı, kendilerinden aldığımız silahları denize attığımızı bile bile. Daha sonra hakaretler, dayaklar ve psikolojik işkenceler altında İsrail’e götürüldük. Ellerimiz kelepçeliydi, tuvalete gitmek istiyorduk. Kapı açık ve elimiz açılmadan tuvalete götürüldük. Bazı kardeşlerimizi çok ağır yaralamışlardı. Sıktıkları kurşunları vahşice çıkarmaya çalışmışlardı. Bazı kardeşlerimizin vücudunda büyük delikler açılmıştı. Bunları yapanlar insan olamazdı.

Ali Haydar Bengi'yi tanıyabilir miyiz?

Toplumda İslami düşüncenin ve Peygamber ahlakının yerleşmesi için büyük gayret sarf ederdi. Kur’an’ı gençlere ulaştırma gayreti vardı. “Kur’an ve Sünnet’ten beslenen bir gençlik yetiştirmemiz lazım.” diyordu. Kur’an ve Sünnet’ten beslenen Müslüman fertler yetiştirmenin gereğine inanıyordu. Kur’an’ı fertlere, aileye ve topluma hâkim kılmanın zorunluluğuna inanıyordu. Bütün âlimlerin ve şahitlerin kendilerine düstur edindikleri beş vasfı kendine düstur edinmişti. Bunlar, “Gayemiz Allah, önderimiz Resulullah, düsturumuz Kur'an, yolumuz cihad, Allah yolunda ölmek en büyük arzumuz”du. Bu ilkeler doğrultusunda yaşadı ve en büyük arzusu olan şehadete ulaştı. Cesurdu. Haksızlığa gelmezdi. İnandığı değerler ve ilkelerden asla taviz vermezdi.

DÜĞÜNE GİDER GİBİYDİ

Neden Gazze filosuna katıldı, giderken psikolojisi nasıldı?

Gazze abluka altındaydı. O bundan ciddi olarak rahatsızlık duyuyordu. Oraya gitmek için sürekli dert yanıyordu. Sonra filo olayı çıktı. Katılmamız gerektiğini düşünüyordu. 4 yıldan beri abluka altında bulunan, çocuk, yaşlı, kadın bütün mağdur insanların yardımına koşmak için bu filoya katıldı. Düğüne gider gibiydik. Filo haberini alır almaz yardımları kardeşlerimize ulaştırmanın heyecanı sarmıştı bizleri. Sevinçten uyuyamıyorduk. Evden geri dönmemeyi düşünerek ayrıldık. Şehadeti arzulayarak yola çıktık. 

Diyarbakır’daki çalışmaları hakkında bilgi verebilir misiniz?

Benden sonra AY-DER başkanlığına geçti. Allah için yaşıyordu. Tefsir ve hadis üzerine seminerler sunuyordu. Öğrencilerle ilgileniyordu. Okumaları gerektiğini tembihliyordu. Aile eğitiminin önemi üzerinde duruyordu. Yoksullara yönelik yardım faaliyetlerini yürütüyordu. Gençler başta olmak üzere insanların sorunlarıyla ilgileniyordu. Her alanda eğitimin gerekli olduğuna inanıyordu. Müslümanların her açıdan kendilerini yetiştirmeleri gerektiğini söylüyordu. Çağı ve gündemi yakından takip ediyordu. “Müslümanların derdiyle dertlenmeyen bizden değildir.” hadisini düstur edinmişti. O, aynı zamanda iyi bir eş, iyi bir baba ve herkese örnek olabilecek ahlaki güzelliklere sahipti. İnsanlar aralarındaki problemlerle ilgili onun hakemliğine başvuruyorlardı. Kendini iyi yetiştirmişti, İslami ilimler konusunda bilgisine başvuruluyordu.

KUDÜS’ÜN YENİ FATİHLERİ SELAHADDİN’İN TORUNLARIDIR!

Size ilettiği son mesajı ne idi?

10 gün öncesinden İstanbul’a oradan Antalya’ya beraber gittik. Yolculuk esnasında ona “Dönmemek üzere yola çıktık.” dedim. “Bizden birisi şehit olursa ne yaparız?” diye sordum. “Hangimiz şehit olursa diğeri onun selamını Diyarbakır'a ulaştırsın.” dedi. Gemide bir televizyon kanalına demeç verecektim. Onunla istişare ettim. Bana özellikle, Selahaddin Eyyubi'nin torunlarının bu işe canı gönülden sarılacağını, belki Gazze'nin kurtuluşunun onlarla olacağının altını çizmemi istedi. “Kudüs’ün yeni fatihleri Selahaddin’in torunlarıdır!” derdi. 

KUTLU YOLUNU SÜRDÜRECEĞİZ

Kardeşimiz, Siyonist zorbalığa karşı kahramanca direnerek şehit düştü. Şehadeti ile ilgili duygularınızı öğrenebilir miyiz?

Sevinç ile hüzün arasında duygular içerisindeyim. Kardeşimin çok arzuladığı şehadete ulaşmasından dolayı sevinçliyim. Ali Haydarların yetişmesi zor olduğundan hüzünlüyüm. Gemide kayıp listesi arasında adını arıyordum. Şehitler arasında inşallah adı olmaz diyordum. Zira o bize İslami mücadele için lazımdı. Kendi kendime dedim ki, biz birbirimize söz vermiştik; beraber gidecektik. O gitti, biz kaldık. Ne diyelim, bize de onun o kutlu davasını sürdürmek düşer. 

Şehadeti Diyarbakır’da nasıl karşılandı?

Şehitlerin bereketi Diyarbakır’a bizden önce ulaşmıştı bile. Diyarbakır halkı şehidine sahip çıkmıştı. Siyonist saldırıya protestolarla cevap verilmişti. Bizler Diyarbakır’da kahramanlar gibi karşılandık. Bazılarımız şehidimizle beraber geldik. Kardeşlerimiz şehitlerini ve bizleri bağırlarına bastılar. Havaalanında müthiş bir kalabalık tarafından karşılandık. İstasyon Meydanı “Ali Haydar Yolun Yolumuz!” gibi sloganlarla inlendi. On binlerce insanın duasıyla şehidi Rabbine uğurladık. Şehidin kanı İslami STK’ların kaynaşmasına ve dayanışmasına sebep olmuştu. “Diyarbakır Gazze Gönüllüleri”ne çok teşekkür ediyorum. Şehide yaraşır bir organizasyon ve katılımla süreci yönettiler. Diyarbakır’ın şehidiyle gurur duyduğuna tanık olduk.

Son olarak Diyarbakır’dan Gazze'ye ulaşan bu şehidimizin kanının Gazze kuşatmasına ve İslami sorumluluklarımıza ilişkin ne gibi dersler verdiğini paylaşır mısınız?

Her şeyden önce Siyonist İsrail’in şehitlerimizin kanında boğulacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Dökülen bu kanlar Gazze kuşatmasını kırmakla kalmayacak, Siyonizm’in sonunun da habercisi olacak.

Şehitlerimiz ufkumuzu açtılar. Yolumuzu aydınlattılar. Ümmetin birliğini sağladılar. Uyuyan kalplerimizin dirilişine sebep olduklar. Bizim daha çok çalışmamız gerektiğini hatırlattılar. Kur’an ve Sünnet eksenli bir toplumun inşa zorunluluğunu öğrendik. İhtilafları bir tarafa bırakıp toplu halde Allah’ın ipine sarılmamız gerektiğini gösterdiler. Küfrün tek millet olduğunu, en büyük düşmanın Siyonizm olduğunu öğrettiler.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR