1. YAZARLAR

  2. Vahdettin Sakallı

  3. Kur'an ve Müslümanlar -eleştirinin eleştirisi-

Vahdettin Sakallı

Yazarın Tüm Yazıları >

Kur'an ve Müslümanlar -eleştirinin eleştirisi-

Ağustos 1996A+A-

Kur'an'ın daha iyi anlaşılması konusunda yöntemler tavsiye eden ve Prof. Zeki Duman tarafından kaleme alınan "Nüzulünden Günümüze Kur'an ve Müslümanlar" adlı eser, Fecr Yayınevi'nin kırkıncı kitabı olarak çıktı.

Kitapta, müslümanların Kur'an'a yaklaşımlarında taşıdıkları zaaflar ve bu zaafların tarihi kökenleri, gelişimleri anlatılıyor. Ve Kur'an'ı nasıl okumamız gerektiğine dair Kur'an'ın kendi bütünlüğünden çıkartılan tavsiyeler sunuluyor okuyucuya. Kısaca; müslümanların Kur'an'a yaklaşımları sorgulanıyor, değerlendiriliyor. Kur'an'ın Kur'an'ca anlaşılması için çeşitli ilkeler sunuluyor.

Kitap (başlıca) üç bölüme ayrılmış: İlk bölümde; Kur'an'ın nitelikleri kısa kısa başlıklarla anlatılıp işleniyor. İkinci bölümde; ilk bölümde çizilen çerçevenin içi doldurulmaya çalışılıyor. Asrı saadet döneminde Kur'an'a nasıl yaklaşıldığı anlatılmaya çalışılarak ilk bölümde anlatılan konu somutlaştırılıyor. Son (üçüncü) bölümde de müslümanlarda, dört halife sonrasında Kur'an'la ilişkiler bağlamında oluşan yanlış anlayışlar, yaklaşımlar sorgulanıp değerlendirmeye tabi tutuluyor. Sonuç başlığıyla da Kur'an'ın doğru okunmasına yönelik Kur'an'dan çıkartılan tavsiyeler sıralanıyor.

Kitap yukarıda da belirttiğimiz üzere iyi niyetin ürünü. Taşıdığı niyeti takdir etmemek mümkün değil. Çok fazla konuyu ele alması açısından iddialı; geleneğe eleştirel yaklaşması açısından da cesaretli. Ümmetin ıslahı yolunda olumlu teşhislerde bulunup tedaviler önermesi açısından da kitap dikkat çekiyor. Çıkarımlar ve çözümlemeler açısından da, konular, birbiriyle bağlantılı. Mesela; "Bugün İslam diye yaşanmakta olan genelde astından uzaklaştırılmış, bid'at ve hurafelerle doldurulmuş, çoğunlukla Kur'an ve sahih hadislerle çelişen ve aşağı-yukarı her millette ve gruplarda kendi nev-i şahsına münhasır, gelenekçi bir yaşam biçimleridir." (sn. 201-202) teşhisi gibi. Yazarın ümmetin din anlayışı hakkında yaptığı bu özet teşhisi yanında çözüm konusunda da yaklaşımını şu cümlesiyle özetlemek mümkün: "Yaşamakta olduğumuz gelenekçi İslam anlayışımız, köklü bir revizyona tabi tutulmadıkça, İslam'ı gerçek hüviyetiyle birlikte tanımamız ve yaşamamız pek (mümkün) görülmemektedir" (sh. 32).

Kitap, olumlu gördüğümüz niteliklere ve içeriğe sahipse de olumla-yamadığımız aksaklıkları da içeriyor. "Kur'an'a dayalı bir uyarı maksadıyla" bu aksaklıkları tashih etmeye yönelik bazı eleştiriler getirmeyi uygun görüyor, yarar umuyoruz.

Kitabın özelde 187-196. sayfalan arasında işlenen; yazarın, Osmanlı devleti hakkındaki değerlendirmelerini olumlamıyoruz. Aslında kitapta yanlış bulduğumuz ve eleştirilmesi gereken görüşler, numarasını verdiğimiz sayfalarla da sınırlı değil. Bunlardan iki paragraf alıntılayıp değinmek istiyoruz:

"Osmanlı devletinin kuruluş ve maksadlarından asla şaşmayan Fatih Sultan Mehmed'in de aynı idealin takipçisi olduğuna tarih şahittir" (sh. 193)

"Asırlarca en kudretli İslam devletini kuran ve 16. asırdan 20. asrın başlarına kadar bütün İslam aleminin liderliğini ve halifeliğini yapan Türkler" (sh. 194),

Bu gibi ifadeleri "maksadı aşan sözler" olarak değerlendiriyoruz. Çünkü, Osmanlı devleti İslami özellikleri bünyesinde bulundurmuş olmasına rağmen yazarın şahitliğini gösterdiği tarihin gerçeklerine bakıldığında "idealize" edilecek düzeyde değildir. Saltanat uğruna kardeşlerini öldürebilme fetvasını verdirebilecek bir padişahın hükümdarlık ettiği ve bu fetvayı verebilecek resmi hizmete mahsus Şeyhülislamların bulunduğu bir toplumun. "Kur'an'a yönelen" insanların gündemine sokulmasını doğru bulmuyoruz. "Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe sevketmesin" düsturunun bize öğrettiği, duygularımızla (iyi ya da kötü) hareket etmememiz gerektiğidir. Hem Osmanlı'nın, Emeviler, Abbasiler'den "atalarımız" ve "en kudretli İslam devletini kurmuş" olmasından başka ne farkı var ki sahiplenilsin, Asr-ı Saadet düzeyinde (sh. 20) idealize edilsin.

Kitapta eksikliğini belirmekte yarar umduğumuz diğer bir konu da; 6/59 ayetinde geçen "Kitap" teriminin yazar tarafından yanlış anlaşılmış ve anlatılmış olmasıdır. Kur'an'ın niteliklerinin anlatılması babında, Kur'an'ın eksiksiz oluşunu delillendirmek, göstermek için -genelde- 6/59 ayeti kullanılır. Halbuki Kur'an'da çeşitli anlamlarda kullanılan "Kitab"ın 6/59'daki kullanımında ayetin siyakı-sibakı, Kur'an bütünlüğü göz önünde tutulduğunda görülecektir ki (buradaki) Kitap, "Rabbin her şeyi bilmesi, yaş-kuru her şeyden haberdar olması "Anlamında kullanılmıştır. (6/59 benzeri kullanımları için Bkz. 34/3, 23/62, 10/61 vd.). Yazar kitabın eksiksizliğini delillendirmek için 16/59, 12/111 gibi ayetleri kullanabilirdi. Ama bu gibi yanılsamaların da "Kitab'ı hakkıyla okuyup gereğini yapanlar" (2/121)ca aşılacağını umuyoruz.

Yazar, haklı olarak "...Gelenekçi İslam anlayışımızın köklü revizyona" (sh. 31) tabi tutulmasının gereğinden bahsettiği halde ne yazık ki, revizyona muhtaç gördüğü geleneğin kalıplarını sorgulamadan kullanabiliyor. Mesela; yazar, geleneksel hak-batıl mezheb tanımlamasının, tekfir mekanizmasının kalıbını kullanarak ve de peygamber-gayb ilişkisi açısından uydurma olduğu belli olan bir hadisi de delil göstererek "ümmetin günah keçisi" Haricileri kolayca mahkum edebiliyor (sh. 91, 84). Yazar çok iyi bilir ki bu (uydurma) hadis, şimdiki zamanlarda, Kur'an'a yönelen insanları mahkum etmenin en önemli başvurulan delillerinden biri olarak kullanılır. Hiç kimse hiç kimseyi kendileri gibi düşünmedikleri için ve de uydurma veya zanni sözlerle mahkum edemez. Bu, Kur'an'ın tanımladığı İslam anlayışına da sığmaz. Daha önemlisi ve dikkat edilecek şey: "Kimin sözü la ilahe illallah olursa o kimse yine de cennete girer" (sh. 162, 245) gibi Kur'an'ın cennetlikler tanımlamasına tezat teşkil eden haberleri sahiplenebilen yazarın, "Hariciler"e tahammülsüzlüğü. Haricileri batıllaştırmasını (bir nevi tekfir) "geleneksel usulleri kullanıyor olmasından başka neyle açıklayabiliriz. Hariciler'in, Şia'nın, Mutezilemin haklık-batıllık değerlendirmesi Sünniler'in ölçüleri kullanılarak yapılamaz. Kimin hak kimin batıl olduğu kitabın hakemliğinde ve tarihi verilerin sağlıklı analiziyle değerlendirilebilir. Müslümanlar "müslümanım" diyen ve de yaşayan insanlara karşı hüsnü zan etmeli, tevazu içerisinde olup "rahmet kanatlarını" onlar üzerine germelidir. Ve müslümanlar ne idüğü belirsiz kişilere (sözde müslümanım diyenlere) gösterdikleri şefkati iman edip salih ameller (yanlışları olsa da) işleyen kişilerden esirgemeleri büyük bir çelişkidir. Kitapta geleneksel kalıpların (sorgulanmadan) kullanılması sonucunda düşülen zaaflar, başka alanlarda da göze çarpıyor. Mesela sayfa doksandokuzda da görüldüğü gibi bu tür zaafların da; "Kur'an'ın muhkem ayetlerini anlayacak derecede, zihniyet olarak geliştiril"(s,h. 258)mişlikle aşılacağını ümit ediyoruz.

Bir başka değini konusu da yazarın "Tenzilin Keyfiyeti" başlığında serdettiği görüşleri olmalıdır. "Tenzilin Keyfiyeti"nin tespitini yadsımıyor, aksine önemsiyoruz. Ama "Tenzilin Keyfiyeti"nin de Kur'an'dan tespit edilmesinin zorunluluğuna ve Kur'an'ın belirttiği kadarının da yeterli görülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yazarın, "Tenzilin Keyfiyeti" başlığında Kur'ani bildirimin çerçevesini aşan (sh. 56, 4. paragrafta vecizleştirdiği) görüşlerini olumlamıyor ve yazara kendisini sy. 183-185'de çok iyi ifade ettiği gibi, sonuç getirmeyecek kısır tartışmalara girmiş müslümanların düştükleri hataya düşmeyelim diyoruz. Hem unutulmamalı ki, Kur'an okumaya giriş veya bir usul bildirimi nev'inden böyle bir kitapta (okuyucu profili de göz önünde tutulursa) bu tip sonuçsuz tartışmaları açmak, işlemek yersizdir.

Değinmeden geçemeyeceğimiz bir başka hata da 4/59 ayetinin yazar tarafından meallendirilmesinde yapılmıştır, (sh. 43, 183) Sorunların çözüm mercii olarak "Allah ve Rasulü" ifadesi yerine, ayetteki bu ifadeleri birbirlerine alternatif ve tamamlaya gibi hem de parantezlere riayet etmeden mealendirmek, pek doğru bir kullanım olmasa gerektir. Kitabın genelinde yapıldığı gibi tashih hatası değilse eğer, Önemli bir yanlışlık olarak dikkat çekiyor.

Kitapta haklı olarak geleneksel hurafeler değerlendirilirken en az onlar kadar değerlendirmeyi hak eden modern hurafeler ihmal edilmiş. Geleneksel hurafelerin eleştirilmesi ne kadar gerekliyse, modern sapkınlıkların da Kur'an'a yaklaşım konusunda oynadıkları olumsuz ve baskın rol nedeniyle değerlendirilmeleri de o kadar gereklidir.

Bu sıraladıklarımızdan başka değinilecek eksiklikler ve zaaflar da var. Ancak onları da kitabı okuyacak kişilerin dikkatine havale ediyoruz. Velhasıl kitap, içerik ve yazım tekniği olarak tashih edilmesi gereken eksikliklerinin yanında, Kur'an'ın anlaşılmasında yarar sağlamak, doğru bir usule ulaşmak amacıyla kaleme alınmış, derli-toplu bilgiler sunan bir eser.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR