1. YAZARLAR

  2. Ahmet Baydar

  3. "Görüş Değiştiren Tanrı" Değil Kadir Olan Allah

"Görüş Değiştiren Tanrı" Değil Kadir Olan Allah

Ağustos 1996A+A-

Düşünce tarihimizde pek çok tartışmalara sebep olan nesh konusu yine gündemdedir. Bazı klasik eserler yeniden neşredilmekte ve tarihte yanlışlığa ve yalnızlığa terk edilmiş görüşler yeniden telif edilmektedir. Mevzunun bütün boyutlarıyla yeniden canlanması, herhalde tarihe gömülmek istenen şekliyle bunun zihinleri tatmin etmediğinin bir göstergesidir. Bugün nesh konusunun, tekrar Kur'an'a müracaat eden ümmetin vahyi doğru anlama çabası önünde bir sorun olarak bulunması, onun yeniden ele alınmasını gerekli kılmaktadır.

Kur'an'ın nâsih mensûhunu bilmek, geleneğimizde onun hikmetine varmada ön şart olarak ileri sürüldüğü halde, nâsih-mensûh ayetlerin sayısında çok farklı bir yelpazenin çizilmesi, çoğu Kur'an okuyucusunun hikmet arama arzusunu daha işin başında sabote eder bir unsur olarak görülmektedir.

Arayışların sebebi, nâsih ve mensûh ayetleri saymadaki keyfiliğin bilgi edinmede indî ve sağlıksız bir yol oluşturmasındandır. Ayrıca mushafta bir ayetin hükmünü iptal eden başka bir ayetten söz etmenin ona çelişki isnad etmek olarak değerlendirileceğinden dolayı, neshin en azından mushaf dışında aranması gerektiği hususunda kanaatler artmaktadır. Görülüyor ki, sorun bilgi edinmedeki nicelikti bir problem olmaktan çok, ilahi kelâma bir anlamda kusur isnad eden nitelikli bir mahiyet de arzetmektedir. Kur'an düşmanları, nesh teorisinden hareketle, ondaki çelişkilerin mü'minler tarafından da onaylandığını söylemişler ve bu durumu, Tanrı'nın görüş değiştirmesi" olarak adlandırmışlardır.

Aslında mushafta neshin varlığını kabul edenler de, Cenab-ı Hakka cehalet ve çelişki isnad etmekten şiddetle kaçınırlar. Onlar nâsih ve mensuh sayılan ayetleri, bu teoriden soyutlayarak incelediklerinde o ayetler arasındaki münasebetlerin gayet hikmetli bir tedric'den ibaret olduğunu beyan ederler. Fakat neshi ispat ederken konuyu ele aldıklarında, bu tedriç, yerini birbirinin anlamını iptal eden ayetlere terk eder. İşte teori, buraya vardıran yönüyle ele alınıp sorgulanmaya değer görülmektedir. Neshin varlığını kabul etmekle birlikte, onu mushafın iki kapağı arasında değil de, dışında arayanlar vardır ki onlar, görünürde böyle bir kusura düşmekten kurtulurlar. Onlar, Kur'an'daki verilerin neshedilmiş olduğuna dair kesin bir nas bulunmamasından hareketle, mushaftan önceki kitaplardaki şeriatlerin bazı kısımlarının nesh kapsamına girebileceğini söylerler. Ama bu yaklaşım da problemi çözmemektedir. Çünkü önceki kitapları inzal eden de Allah'tır. Çelişki eğer bir kusursa ve mushafta bulunması yakışıksız ise Tevrat'la İncil, İncil'le Kur'an arasında olması da yakışıksız sayılmalıdır. Çünkü bunların hepsi aynı kitaptandır. Mushafa isnad edilmekten kaçınılan şey, bu yolla Levh-i Mahfuz'a yüklenmektedir. Peki, o halde problem nasıl çözülecektir?

Probleme başlamadan önce sorunu sağlıklı bir şekilde ortaya koymak gerekir. Konu, genelde neshden apaçık bir şekilde söz eden Bakara Suresi'nin 106. ayeti ile başlatılır. Ayet şudur.

"Biz daha iyisini veya benzerini getirmedikçe bir ayet neshetmez veya onu unutturmayız. Allah'ın her şeye kâdir olduğunu bilmedin mi?"

Ayette kullanılan nesh kelimesi üzerinde, konuyla ilgili eserlerde çokça durulmuştur. Bir yazıyı bir yere aktarmak, silmek ve yok etmek anlamlarına gelmektedir, öyleyse, yok edilen, unutturulan ve daha hayırlısı ya da benzeri getirilen ayet ne olabilir? İşte bu ayet lafzı, kimine göre mushaftan beş ile beşyüz arasında değişen sayıda hüküm ayeti ile ilgilidir. Kimine göre de temas ettiğimiz gibi, mushaftan bazı ahkâm ayetleri ile ilgilidir ki, bunlar önceden nazil olan kitaplardaki bazı hükümleri neshetmiştir. Bu konuda üçüncü bir yorum daha vardır. Bu yoruma göre metinde sözü edilen ayet Kur'an'ın kendisidir. Kur'an ayetler toplamından oluşan bir mucize olarak önceden verilen mucizeler devrini kapatmıştır. Biz bu son görüşün birçok yönden daha isabetli olduğunu düşünüyoruz, isabet noktalan hiç şüphesiz ayet lafzı ile ilgili ayrıntılarda saklıdır.

Kur'an'a göre, aynı özden farklı dil ve renklerde yaratılmamız, edep yerlerimizi örteceğimiz elbiselerimiz, uykumuz, uyanmamız ve doğal yaşantımızdaki her obje bizim için birer ayettir. Fakat bu ayetlerde süregelen aynılık adeti, kimilerine perde olarak bu ayetlerdeki acaipliği gizler. Bunun için onlar her an yeniden oluşu göremezler. Allah'ın, tabiat kanunlarına uymaya zorunlu olduğunu zannederler.

İşte bundan dolayı yaratıcı, bazen elçilerine verdiği mucizelerle yaratılış sürekliliğini geçmiştir. Bu, bir ayetin başka bir ayetle kaldırılmasıyla olmuştur. Hakikatte, süregelen adetler de peygamberlere verilen harikalar da birer ayettir. Harikalar, bize doğal gelen ayetlerle çelişmez, onları geçer. Bu, yer çekimi adetine mukabil eldeki kaldırma kuvveti gibidir. Ancak peygamberlere verilen bu harikalar ilahi mesaja bir artı katmamış ve muhataplarını imana zorlamamıştır. Harikalar, tenzili ayetlere dikkat çekmek, ilkel toplumların doğayı "yaratılışçı" okumalarına yardımcı olmak için verilmiştir. Son peygamber zamanında ise bilinç tekâmülü tamamlanan, "iletişimsel" okuma düzeyi yükselen insanlığa böyle bir yardıma gerek kalmamıştır. Bu dönemde insanlık enfüsî, kevnî ve tenzili ayetlerle baş başa kalmıştır. Daha önceden verilen sihri ve cezaî mucizeler ise neshedilmiştir. Kur'an, imanın bilişsel bir temel üzerine oturmasını hatırlatması yönüyle o cins ayetlerin yerini alarak öncekileri unutturmuştur. Allah dilediğini siler ve dilediğini bırakır.

"Allah'ın izni olmadan hiç bir peygamber bir ayet getiremezdi. Her sürenin bir kitabı vardır. Allah dilediğini siler ve dilediğini bırakır. Kitab'ın anası, O'nun yanındadır1"

Bakara Suresi'nin 106. ayetini bu bağlamda tekrar tekrar okumamız gerekecektir.

"Biz daha iyisini veya benzerini getirmedikçe bir ayet kaldırmaz veya onu unutturmayız. Allah'ın her şeye gücü yeter olduğunu bitmedin mi?"

Kitab-ı Kerim'in bu beyanlarına göre Hak Teâla eğer dilerse, bir ayeti başka bir ayetle değiştirir. Vurgulanan, böyle bir şeyin vuku bulmuş olmasından çok, böyle bir şeye ancak yaratıcının kadir olmasıdır. Ayrıca ayetin sonunda "gücü yetme"yi karşılayan kadîr kelimesi, sözü edilen ayetin de, mucize kabilinden olan âyet olabileceğini hissettirmektedir. Kur'an'ın, tenzili vahiyden bahsederken ayet lafzını çoğul olarak âyât şeklinde kullandığı halde, burada doğal olaylardan söz açtığında olduğu gibi tekil olarak âyet şeklinde kullanması da duruma açıklık kazandıran hususlardandır. Kur'an, Tevrat'ı tasdik eden2, "ama zamanındaki vaktî mucizeleri nesheden bir ayettir. Zaten nesh ve mahv ancak böyle kevnî ayetlerde câri olur"3. "Benzeri" veya "daha iyisi" şeklinde bir mukayese de tenzilî ayetler için bir anlamsızlık taşıdığı halde, mucizevi ayetler için böyle bir mukayeseden söz edilebilmektedir"4.

Sonuç olarak şunu diyebiliriz. Zebur, Tevrat, İncil ve Kur'andakiler aynı Kitab'ın ayetleridir. Hz. İbrahim ve Hz. Musa toplumlarına, Hz. Muhammed'in kendi kavmine okuduğu ayetlerdeki hikmetleri okumuşlardır. Sâri' tarafından mushafın iki kapağı arasında bazı revizyonların yapılmış olmasını düşünmek de öyle mâkul sayılmamalıdır. Hikmeti aynı olan form değişikliklerine gelince, bu elbette hükmün iptal edilmesi anlamında bir nesh değildir. İyileştirmeyi hedefleyen bir tedricdir. Her kademede söylenenler, aynı şartlarda her zaman, yerinde ve doğrudur. O halde nesh, tebdil, tağyir ve mahv gibi öncekini geçen uygulamalar, ancak enfüsî, tecziî, sihrî ve fekvinî ayetlerde söz konusu olabilir.

Siyak ve sibakına bakılırsa, ikinci sûre'nin 106. ayeti imanı küfürle değiştirenlerin Hz. Musa'dan "Allah'ı bize göster, yahut nehir fışkırt" demeleri gibi Hz. Muhammed'den istekte bulunanlara bir cevap mahiyetindedir. Durumu sonraki ayetler daha da tavzih etmektedir:

"Yoksa siz de peygamberinizden daha önce Musa'dan talep edildiği gibi talepte mi bulunuyorsunuz? Halbuki kim imanı küfre değişirse artık düz yolun ortasında sapılmıştır"5.

Doğrusunu Allah bilir.

Dipnotlar:

1- Ra'd Suresi, 38 ve 39. ayetler,

2- Al-i İmran Suresi, 50 ayet.

3- İsra Suresi. 12. ayet.

4- Zuhruf Suresi, 48. ayet ve Nisa Suresi 153. ayet.

5- Bakara Suresi, 107. ayet.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR