1. YAZARLAR

  2. M. A. S. Abdel Haleem

  3. Kur’an Tefsirinde Anahtar İki Kavram: Bağlam ve İç Çelişkiler -2

M. A. S. Abdel Haleem

Yazarın Tüm Yazıları >

Kur’an Tefsirinde Anahtar İki Kavram: Bağlam ve İç Çelişkiler -2

Mart 1999A+A-

Bölüm 2

Ayet 31-32

Size de yöneleceğiz, ey Cin ve İnsan topluluğu!

Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?

Bu ayetlerde Allah'ın diğer işleri yanında insanları ve cinleri de gözardı etmediği, hüküm sırasının onlara (insanlara ve cinlere) da geleceği vurgulanıyor. Bu iki topluluk toplanıp iki büyük ordu haline gelseler de O'nun onlara gücü yeter. Bu durum başka bir ayette, vuku bulan bir meydan okuyuşu yansıtıyor (17/88).

Arberry, es-Sekalan kelimesini "ağır gelirsin ve daha da ağırlaşırsın" diye çevirir. Es-Sekalan kelimesi büyük, ağır hareket eden bir ordu anlamına da gelir (bkz. Lane). Meydan okuyuş da bunu destekler. Burada, ağır olmak onlar için bir güç unsurudur, ama kaçmak için çok hantal olarak tasvir edildikleri, takip eden ayette görüleceği üzere bu onlar için bir engel haline de dönüşecektir. Allah hakkında konuşulurken konunun değişip (iltifat) Allah'ın insanlara ve cinlere meydan okumaya dönmesi ve Allah'ın birinci çoğul şahıstan bu meydan okuyuşu yapması eylemi daha da korku verici ve etkin yapmaktadır.

Buradaki çiftte, insanlar ve cinler ordusu bir arada toplanmış ve Allah onlarla ilgilenmeyi beklemektedir. Müfessirler kendilerine şunu sormak zorundaydılar: Burada ve takip eden ayetlerden günahkarların cezalandırıldığı ayetlere kadar (ve hatta 26-28'de) cömertlik ve bağışlama nerededir -ki bahsedilen kısımda her çiftin sonunda nakarat ayeti tekrar edilmektedir- Zemahşeri'nin cevabı tipiktir: Hüküm verilmesinde bir nimetlendirme, lütuf vardır. Bu cezadan kurtulanlar için de, önceden herkesin uyarılması durumu için de geçerlidir: Yardımseverliğinden dolayıdır ki kimseyi kendisini bekleyen kaderden habersiz bırakmamıştır. Ancak bu görüşü kabul etmek zorunda değil.

İnkar edenler için ceza (77/15) ve meydan okuyuş: Aslında O halde Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz? Çepeçevre saran nimetleri inkar edebilecekler içindir. Bu nimetleri inkar etmek nankörce ve boşunadır. Yine ayrıca bu kadar cömert ve güçlü ve inkar sonucunda cezalandıracak bir İlahı inkar etmek ve reddetmek aptalcadır da. Bu bölümde (31-45) bahsedilen nimetlerin Allah 'in insanlara ve cinlere bu dünyada verdiği nimetler olarak anlaşılmasını öneririm. Bu bölümdeki soru "bu iki nimetten hangisi?.." olsaydı o zaman bu bölümdeki her çiftin hangisinin nimet olduğunu yorumlamaya zorlardık kendimizi. Nakarat ayeti ceza bölümünde de sürdürülüyor. Böylece nankörlükleri yanında aptallıkları da vurgulanıyor; meydan okuyucu sorularda hem tehdit hem de alay yüklüdür (44/47-50 ve 53/50-56). Bu surede el-Rahman iki defa zü'l-celal ve'l-ikram şeklinde tanımlanıyor. Celal sıfatı günahkarların cezalandırılmasıyla ilişkili, ikram sıfatı ise Allah'ın insanlara ve cinlere bu dünyada verdiği nimetlerle ve ahirette inananlara verecekleriyle ilgili.

Ayet 33-45

Ey cin ve insan toplumu, eğer göklerin ve yerin sınırlarını aşmaya gücünüz yeterse haydi aşın! Fakat gücünüz olmadıkça aşamazsınız.

O halde Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?

Üstünüze ateşten bir alev bir duman gönderilir de kendinizi koruyamazsınız.

Şimdi Rabbinizin hangi ayetini yalanlayabilirsiniz?

Gök yarıldığı ve kırmızı sahtiyan gibi bir gül olduğu zaman.

Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?

O gün hiçbir insana ve cine günahı sorulmaz.

O zaman Rabbinizin hangi nimetim yalanlayabilirsiniz?

Suçlular simalarından tanınır, sonra da perçemlerinden ve ayaklarından yakalanır.

Gelin bakalım rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz.

İşte bu suçluların yalanladığı cehennemdir.

Onlar bununla kaynar su arasında dolaşıp dururlar.

Şimdi, Rabbinizin hangi nimetim yalanlayacaksınız?

Bütün güçlerine rağmen Allah onları yargılamak için beklerken onlar bundan kaçamazlar. Bu bağlamda ilk önce cinlerden bahsedilmesi gerekir. Çünkü onların göklerin ve yerlerin sınırlarını aşmak için daha çok gücü vardır (17/88). Allah'ın yükselttiği ve sabit kıldığı gökler yeni düzende yarılacak ve kıpkırmızı olacaktır. Bu dünyada, bu ayette, defalarca sorulmuştur. "Rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?" Öte dünyada ise artık sorulmayacaktır. Suçlu üzerindeki işaretlerle belli olacaktır. Çifteli yapı sürdürülmektedir: Suçlu perçeminden ve ayaklarından sürüklenecek, cehennem ateşi ile kaynar su arasında kalacak. 43 ve 44. ayetler arasında nakarat ayeti yok. Çünkü çift yapı daha tamamlanmamıştır. (bkz. Bell, age.) Rahman suresinin bağlamı, suçlunun nasıl muamele gördüğünün resmedilişinde etkin olmuştur. Bunu belirtmek önemlidir. Onlar çepeçevre sarılmıştır; perçemlerinden ve ayaklarından sürüklendikleri halde cehennem ateşi ile kaynar su arasında dolaşıp durmaktadırlar; başka bağlamlarda ise onlar cehennemin içindedirler (18/29, 56/41). Bu şekilde bir kuşatılmışlık, onların bu dünyada da inkar ettikleri nimetlerle böyle kuşatıldıklarını düşünmeye çağırmaktadır. Ancak, suremiz için daha önemli bir konu olan inananların ödüllerinden bahsedilmeden önce suçlulara nasıl muamele edileceğine kısaca değinilmiş olduğu gözlemlenecektir.

BÖLÜM 3

Ayet 46-60

Rabbinin makamından korkanlara iki cennet vardır.

O zaman, Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?

Her ikisi de çeşit çeşit ağaçlara sahiptir.

O zaman, Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?

Onların ikisinde de akan iki pınar vardır.

O zaman, Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?

İkisinde de her meyveden çift çift...

O zaman, Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?

Orada atlastan döşemelere yaslanacaklar. İki cennetin meyveleri de çok yakındır.

O zaman, Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?

O cennetlerde bakışlarım yalnız eşlerine çevirmiş, onlardan önce hiçbir insan ve cinin dokunmadığı eşler vardır.

O zaman, Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?

Sanki onlar yakut ve mercan gibidir.

O zaman, Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?

İyiliğin mükafatı iyilikten başka ne olur? O zaman, Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?

İnananlar iki gruba ayrılıyorlar: İlki şu anda aldığı ödüllerle ilgilendiğimiz dindar insanların oluşturduğu sınıf. Çifteli yapı devam ediyor, haliyle nakarat ayeti de sürüyor. Hükmü ve cezayı inkar eden suçlu nasıl cehennem ateşi ile kaynar su arasında çile çekecekse, muttaki olan da O'nun iki cenneti arasında eğlenecek. (Arberry'nin çevirisine katkıda bulunan W.A. Watt "niçin iki olduğu açık değil" diye bir yorumda bulunuyor, II, s. 250). İki taraflarında gösterilen nimetler daha sonra mükemmel bir mutluluğun örneği olarak gösterilecekler. İkilinin önemini tartışırken şu ifadeler arasında karşılaştırmalar yapmalıyız: labbayka wa-sadayka ve hananayka!

İşlediğimiz surenin başlarında Allah'ın nimetlerinin, insanları ve cinleri altlarından ve üstlerinden, batıdan ve doğudan, denizden ve karadan nasıl kuşattığını görmüştük. Burada sağda ve solda iki cennet yukarıdan dallar, meyveleriyle ve gölgeleriyle onları örtmüş (76/14) bir haldedir. Orada bulunanlar döşemelere yaslanmış bu bahçelerin meyvelerine uzanabiliyorlar. Bu döşemeler işlemeli, dış tarafın ise nasıl olduğu hayal dünyasına bırakılmış. Orada yanlarında eşleri olacak (36/56). Eşleri temiz, iffetli ve onlardan önce hiç dokunulmamış olacak; onlarda yakutun parlaklığı ve incinin beyazlığı olacak.24 Buradaki 58. ayet ve paralel ayet (56/23) 22. ayette olduğu gibi mercan kelimesinin küçük inci olduğunu teyit etmektedir. Birçok çevirmenin yaptığı gibi bu kelime mercan kelimesi anlamına gelmemektedir.

Suçlu ayaklarından ve perçeminden tutulmuş ve bir tarafında cehennem ateşi bir tarafında da kaynar su olduğu bir halde ıstırap çekecek. Muttaki ise varolan cennet nimetleriyle mutlu bir halde olacak. Suçlu cehennem ateşi ve kaynar su arasında dolanırken muttaki kişi yaslanmış oturuyor olacak. Suçlu için eş de yok. Muttaki ile suçlu/günahkar arasında yapılan karşılaştırma çok açıktır. Dindar ruhların birinci sınıfı için sunulan ödüller Allah'ın "İyiliğin mükafatı iyilikten başka ne olur?" sözüyle sona eriyor.

Ayet 61-77

Bunlardan başka iki cennet daha var.

O zaman, Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?

İkisi de yeşillikler içinde.

O zaman, Rabbinizin hangi nimetim yalanlayabilirsiniz?

İkisinde de fışkıran iki pınar var.

O zaman, Rabbinizin hangi nimetim yalanlayabilirsiniz?

Her ikisinde de çeşit çeşit meyve, hurma ve nar var.

O zaman, Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?

Orada huyları güzel, güzeller vardır.

O zaman, Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?

Otağlar içinde korunmuş huriler,..

O zaman, Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?

Onlardan önce, o hurilere hiçbir insan ve cin eli değmemiştir.

O zaman, Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?

Yeşil yastıklara, güzel ve kusursuz dizayn edilmiş döşeklere yaslanırlar.

O zaman, Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?

Burada bahsedilen iki cennet ikinci sınıf inananlar içindir. Derece ve nitelik olarak da daha düşük seviyededir. Karşılaştırmada da gösterildiği üzere min dunihima' (o ikisinden başka)dır: Yeşillik/ çeşit çeşit ağaçlar; fışkıran/ akan; çeşit çeşit meyve/ her meyveden çift çift, genç ve bekar kızlar25 ve minderlerden26 bahsedilirken de aynı şey geçerlidir. İlk cennetlerdeki nimetler daha kuşatıcıdır, dallardaki meyveler oturulurken ulaşılabilecek mesafededir. Yine iyi ameller yaptıklarına dair ilahi tanıklık da birinci gruptakilere özgüdür. Yine de çifte yapı devanı etmektedir, bu yüzden nakarat ayeti de sürdürülmektedir.

İki grup inanan için iki grup cennet anlatımı da sure boyunca süren çifte yapıya uygundur. Bir sonraki suredeki benzer iki grup cennet anlatımı da bunu onaylamaktadır. Bazı müfessirler27 surede anlatılan dört cennetin de aynı inananlar için olduğunu söylemişlerdir. Ancak bu bir sonraki surede yapılan kategorik dağılımla reddedilmektedir. Ayrıca, pek mantıklı bir yorum da değildir bu; Allah kayırdığı bir mümine nasıl "sana iyi amelinden dolayı bu iki mükemmel cenneti veriyorum (46-60)" dedikten sonra "sana bu iki daha az iyi cenneti veriyorum" (63-77) diyebilir? 46. ayetteki "iki cennet" Wansbrough'u buradaki cennet sayısını sorgulamaya sevk etmiştir. Ve onun teorisine göre bu suredeki toplam rakam yarıya indirilmelidir. Bu, Farra'nın görüşüne atıfta bulunan Suyuti'den bir alıntıyla temellendirilmiştir. Buna göre surede geçen ikili ayet yapısı cennetan kelimesinin kullanılmasını zorunlu kılmıştır. Aslında 79/41'de geçtiği üzere tek cennet'i temsil ediyordu28. Ancak Wansbrough'un Suyuti'den alıntı yaptığı aynı paragrafın sonunda ise yine Farra'ya atfen denildiğine göre cennet kelimesi çoğul anlamda (ikili değil) kullanılmıştı29. Ferra'nın aslında ne dediği ile Suyuti ve ondan öncekilerin ona atfettikleri arasında bir karşılaştırma yapıldığında aslında Ferra'nın yanlış anlaşıldığı açıkça ortaya çıkacaktır. 46. ayet üzerine yorum yaparken şöyle demiştir:

Müfessirler cennetin iki bahçesinin (bustanan) olduğunu söylemişlerdir30.

Farra "kafiye için Allah onları iki yapmıştır" diye birşey söylemiyor. Onların cennet olduğunu da söylemiyor. İki ayetten alıntı yaptığını ve ilkinin oldukça yanlış okunup, temsil edildiğini de burada işaret etmeliyiz. Razi, Ferra'nın onu yanlış anladığını göstermiştir. Yine açık olan başka bir nokta da ikinci ayetteki noktayı da onun yanlış anladığıdır. Aslında vahyi indirenin niyeti ikililiği korumaktır. Buradaki nokta, bahsedilen kişinin ağacının değerinin abartarak onu bütün bir cennet olarak değil de iki cennet olarak görmesidir. Burada, iki cennet mükemmel mutluluğu temsil eden bir kavram olarak duruyor. Yine de her durumda, Ferra'nın açıklamalarının kesin değil, önerisel nitelikte olduğu açıktır. Ancak ondan sonraki yazarlar onun açıklamalarından oransız çıkarımlar yapmışlardır.

Dahası, 46-67. ayetlerdeki cennetlerin sayısını tartışırken, onların bir mi iki mi olduğunu düşünürken, unutulmaması gereken iki önemli faktör vardır. İlki, surenin başından beri nimetlerin kişiyi yukarıdan ve aşağıdan, soldan ve sağdan kuşattığının gösterilmesiyle ilişkili genel bağlamdır. Semantik -gramatik olarak değil - olarak böyle bir durum iki kuşatıcı cenneti talep etmektedir. İkinci olarak, Kur'an'daki iç ilişkiler göz önüne alındığında burada niyet edilenin iki cennet olduğu anlaşılacaktır. Ferra'nın alıntıladığı ayette de görüldüğü üzere, biri sağda biri solda olmak üzere bu dünyadaki iki kuşatıcı bahçe31 mükemmel mutluluğu temsil etmektedir. Bu tip nimetler minnettarlıkla karşılanmalıdır; İnkar ve nankörlük cezaya çarptırılmayı getirir (34/15-17, ve 18/32-43).32 Bu örnekler ışığında biri sağda biri solda olmak üzere iki cennetin var olduğunu kabul etmekte niye zorluk çekildiğini kişi anlayamaz. Cennet ile öte dünyadaki el-cennet arasında bir fark olduğu açıktır. İlki bahçe anlamına gelir, el-Ferra'nın pasajında geçen bustan gibi. İkincisi ise Cennet anlamına gelir; Cehennemin karşıtı olarak. Bu anlamda, bütün mü'minlerin el-cenne'de toplandığını kabul edebiliriz. Cennetin içinde her mümin bir cennet ya da iki cennet ya da cennetlere sahiptir. Herhangi bir konkordansa bir bakışta görüleceği üzere Kur'an'ın kendisi müminlerin el-cennet ya da cennet'te (ya da bu surede olduğu gibi cennetan da) iken hallerini gösteren birçok durum anlatır.

Ferra'ya atfedilenleri tartışmamız yanında bağlam ve iç ilişkiler faktörleri de Wansbrough'un şu açıklamasının aksine bir sonuç çıkarmamıza yol açar: "Rahman suresinde 46 ve 62. ayetlerde geçen cennetan (iki cennet) kelimesi aslında tek bir cennet anlamı dışında bir anlamda kullanılmamıştır"33

46-61. ayetler ve 62-77. ayetlerin iki sınıf mû'min için iki dizi bahçe (cennet) olduğundan bahsetmiştik, Ancak Wellhausen'e göre bu iki az ya da çok benzer bahçe/cennet tanımı aslında bir kopyalama/tekrar durumudur. Bunun sebebi ise sureyi bir araya getirenlerin ayet parçalarını aldıkları kaynakların farklı derecelerde hatırlayabildikleridir34 Zemahşeri'nin yapılan tasvirler üzerine yaptığı yorumlamalardan yola çıkan ve ikinci dizinin ("B versiyonu") birinci diziden ("A versiyonu") daha düşük seviyede olduğunu söyleyen Wansbrough şöyle demiştir:35

"Tabi ki bu, iki tip tasvirin ilahi düzenlenişe göre olduğunu ima eder. Ancak yine aynı malzemeden yola çıkarak A versiyonunun B versiyonunu hem retorik bir araç olarak hem de tefsirsel bir açıklama olarak ayrıntılandırdığını söyleyebiliriz. Bu süsleme sadece edebi bir amaçla mıdır yoksa bu ayetlerin ayinsel işlevinin bir yansıması sonucu mudur; bunu belirlemek zordur. Eğer ibadetle ilgili bir yön görülebilirse, cennet tasvirlerinin ilahi düzene ters olarak okunduğu söylenebilirdi. Ancak daha olası olan, birbiriyle yakın ilişkili olan iki hadis varyantının yan yana konulmasıdır -ki aynı bağlamlarda okundukları için birbirine karışmışlardır ya da tek bir hadis sözlü aktarımlar sonucu farklılaşmıştır-.

Wansbrough min dunihima'yı "bunlara ilaveten" diye çevirir. Bu yanyana koyma teorisine uyar ancak bağlamdan ya da Kur'ani atıflardan böyle bir çeviri için dayanak bulunamaz.

Ancak Wansbrough ve Wellhausen'in kuramları bu konudaki Kuranı ifadeleri gözardı eder. Bu ifadeler fazla uzakta değil hemen ertesi surenin başlangıcında bulunabilir. Orada üç grupluk bir bölümleme buluruz: Sağda olanlar, solda olanlar ve önde olan, öncüler. İki farklı versiyonun yan yana getirilmesi vb. iddialar geçerliliklerini kaybetmektedir. Daha başlangıçta yönlendirici bir açıklama vardır ki burada üç gruptan bahsedilir: Ve-kuntum ezvâcan selâseten. Sonra surede bu üç gruptan ayrıntılı olarak bahsedilir. (56/7-44; 88-95.)

55. surede suçlulardan bahsediliyor ancak surede uzun uzun anlatılan nimetler konusunda dönmek için bu iş kısaca yapılıyor (üç ayet ve nakarat ayeti). -Bu da bağlamın, materyalin işlenmesini nasıl etkilediğine dair başka bir örnektir- 56. surede ise, aradaki farklılıkları açıkça göstermek için, önce "önde olanlar" anlatılıyor. Onlardan sonra ise sağda olanlar anlatılıyor (Bu da 4/95-96'da da olduğu gibi iki sınıf inanan olduğunu onaylar; Wellhausen ve Wansbrough Rahman suresinde aynı mümin gruba dair iki farklı anlatım arka arkaya sıralanmıştır demişlerdi. Bunun da dayanaksız olduğu böylece görülür). 56. surede sol taraftakiler en son anlatılır. Bu da takip eden ayetlerin ardışıklığına uygun düşer. Orada suçlu/günahkarların durumuna dair Rahman suresine göre daha uzun pasajlar vardır. Yine karşımıza çıkan şey bağlamın malzemenin düzenini ve işleniş biçimini nasıl etkilediğidir. Aslında Wansbrough başka bir bağlamda yukarıdaki ayetlere delil olarak atıfta bulunuyor: "Allah'a yakınlığın dindar insana bir ödül olarak verildiği, 56/7-1'de anlatılan üç parçalı kazanç dağılımı ile açıkça ifade edilmektedir. Bu parçalar içinde mukarrabun en yüksek düzeyi temsil eder." (s. 30).

55. surede olduğu gibi bir sonraki surede de iki sınıf mümin için sunulan yerlerin tasvirinde mükemmellik oranı sürdürülmektedir. Paralel tasvirler ve zıtlık da yine açıkça görülmektedir. Birkaç örnek yeterli olacaktır (1 daha iyi mü'min sınıfı, 2 ise ikinci sınıf için kullanılmıştır)

Seçilmiş sınıf üzerine yorum yapan "İyiliğin mükafat, iyilikten başka ne olur?" (55/60) ayetiyle "...yaptıklarına karşı mükafat olarak" (56/24) ayeti paralellik göstermektedir. Her iki surede de bu yorum, ikinci sınıfa verilecek ödüller üzerine yapılmamıştır. Bu "ekstra" ödül şu gibi Kur'an ayetleriyle de pekiştirilmiştir: "Onlar için en güzel mükafat ve daha fazlası vardır"(10/26). Böyle bir yorum her zaman, ya da sık sık, retorik bir soru olarak gelmez (76/22; 77/44; 78/36 ve age.) Yan yana getirilmiş olma teorisi 60. ayetteki yorumun bir dönemde surenin sonu olduğunu ima eder. Ancak bu olamazdı; önceki ayetler düşünüldüğünde bu yorumun uygun bir sonuç oluşturamadığı görülür, ayrıca Kur'an'ın hiçbir yerinde böyle bir bitiş olacağı iddiasını kanıtlayan ayet yoktur. Wansbrough'un 60. ayet sorusu "tefsir geleneğine aittir., (p. 29)" biçimindeki iddiasının Kur'ani kullanımdan hiçbir dayanağı yoktur. Wansbrough'un bir tapınma bağlamı ya da ayinsel bir köken iddiası tıpkı "nakarat" yerine "mukabele" kavramındaki ısrarı gibi Kur'an'a ve müslümanların onu ibadetlerinde okuyuş biçimlerine epeyce yabancıdır. Wansbrough'un iddialarını bir sonuca bağlarsak "dört cennetin ikiye, "iki cennet'in de bire indirgendiği söylenebilir. Ancak daha önce verilen Kur'ani referanslar ışığında bu sonucun dayanaktan yoksun olduğu görülecektir.

Wellhousen iki dizi cennetin tasvirinin sebebini farklı rivayetlerin bir araya getirilmesinden kaynaklanan bir kopyalama olduğunu söylemişti. Bundan yola çıkarak Bell şöyle bir yorum yapmıştır: "Kur'an'da cennet kelimesinin çoğul olarak sık sık kullanılması ve yine 56 ve 70. ayetlerde çoğul zamirinin kullanılması gösteriyor ki Muhammed birden fazla cennet düşünüyordu. Belki bu da Genesis'te geçen Eden'in dört nehri lafzından bir etkilenmeydi" (a.g.e). Bell'in bu yorumu da pek yeterli değildir.

Ayet 78

Azamet ve cömertlik sahibi Rabbinin ismi ne yücedir.

Bu ayet sureyi sona erdirmektedir. Peygambere/okuyucuya/dinleyiciye hitap edilmektedir. Bundan dolayı hem cinlere hem de insanlara hitap eden nakarat ayeti bu ayetten sonra gelmemektedir. Daha önce de belirtildiği gibi nakarat ayeti ilk defa insanlara ve cinlere -ki nakarat ayeti de bunları muhatap alır- el-en'am kelimesinde atıfta bulunulmasıyla devreye girer (ayet 10, ve'l-arda weda'aha'nın hal tamamlayıcısı olarak geçen ayetler). 31 sayısını belirleyen faktörler ikili anlatım şeması ve surenin bağlamı içinde geliştirilen belli konuların ard arda gelmesiydi.

Ard arda geliş ikili şema içinde tamamlandı, nakarat ayetinin tekrarlanmasına da -daha az da olsa- artık ihtiyaç kalmadı. Son ayette Allah, nimetlerinin inkar edilmesine karşın İsmini, el-Rahman'ı övüyor. Böyle bir tavır Kur'an'da benzer durumlarda da yineleniyor (örneğin, 32/83; 37/180-82; 56/96). Bu arada, bu son ayette de ikili anlatımın devamı sağlanıyor ve iki sıfat kullanılıyor: Azamet ve cömertlik (bu dünyada ve sonrakinde verdiği nimetlerle Allah cömerttir, Allah'ın azameti ise onun yaratışında ve nimetlerini inkar edenleri hizaya getirmesinde görülür). 1., 27. ve son ayet olan 78. ayet tüm sureyi birleştirerek onu sağlam bir bütünlük haline getirir.

55. surenin Mezmurlar (Psalm) 136'nın taklidi olduğu ileri sürülmüştür.36 Bu iddianın ileri sürülmesinin şu üç şeyin sonucunda olduğu aşikardır:

1. Surenin adı "Merhametli"dir. Mezmurlar da sürekli "Onun daimi olan merhameti için..." der.

2. Surede geçen nimetler ve mezmurlarda geçen "büyük mucizeler, harikalar"...

3. Her ikisinde de nakarat var.

İki kutsal kitap ya da inanç arasında bir karşılaştırma yapmayı arzulamadan, taklit iddiası üzerine düşünebilmek için iki metin arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları incelemek işiyorum. "Merhametli (Rahman)" kelimesi surede yalnızca bir defa ilk ayette geçerken Mezmurlar boyunca "Onun Merhameti" tanılaması 26 defa geçiyor. Ayrıca bir sure dışında (9. Sure) tüm Kur'an sureleri besmele ile başlar ve rahman kelimesi besmele içinde geçer. Bunun dışında başka pasajlarda da rahman kelimesi geçer.

Rahman suresinde geçen nimetlere Kur'an'da başka yerlerde de değinilmektedir (örneğin, 14/32-34; 16/10-18; 27/60-64; 30/20-27). Kur'an'da eskatalojik nimetler bolca bulunur. Oysa Mezmurlar'da bu tip nimetlerden hiç bahsedilmez. Nakarat kullanımı da Kur'an'da başka surelerde de vardır (örneğin. 26, 37, 54 ve 77. Sureler). Mezmurlar'da nakarat her ayetin sonunda olur. İncelediğimiz surede ise nakarat 12. ayet ile başlamaktadır ve daha önce de açıklandığı üzere her ayetin sonunda ve surenin sonunda da tekrarlanmıyor. Mezmurlar'da nakarat ayeti bir açıklama / bildiri halindeyken incelediğimiz surede nakarat ayeti soru biçimindedir. Mezmurlar'da muhatap muhatap alınan İsraillilerdir - ınırlı bir grup insan-, Rahman suresinde ise muhatap tüm insanlar ve cinlerdir.

Şunları da karşılaştırın: "göğü yükseltti (böylece üzerlerine düşmez oldu)" ve "(altlarındaki) yeri sabit kıldı" tümceleri ile Mezmurlarda geçen "cennetleri yaptı" ve "dünyayı yaydı" (Mezmurlar, ayet 5-6). Görüldüğü üzere, Rahman suresinde bahsedilen nimetler baştanbaşa kuşatıcı bir nitelikte iken Mezmurlarda geçenler cennet-dünya, güneş-ay dışında böyle bir niteliğe sahip değiller.

Surede bahsedilen nimetler Araplar ya da müslümanlar için değil ve hatta insanlığın kendisi için de değil, ama tüm evren için sunuluyor: eskatalojik nimetler insanlar ve cinlerden olan tüm müminler için. Mezmurlarda ise evrensel nimetler 4-9. ayetlere sıkıştırılmış. Sonraki "tüm bedenlere yiyecek ver" (ayet 25) ise sanki daha önce diğer ayetlerle berabermiş gibi gözüküyor. Mezmurlar, 10, 11, 16, 17. 19 ve 20. ayetlerde açıkça muhatap aldığı bir grup insanla ilgili şeyler açıklıyor. Bu durumda listede şunlar var:

Surede kimin ceza göreceği -Kur'an'da her zaman olduğu gibi- açıklanıyor: yükezzib biha'l-mücrimin.

Üzerine yaptığımız tartışmada görüldüğü üzere surenin içindekiler belli bir bağlamla ve Kur'an'ın diğer bölümleriyle ilişkilidir. Surede nimetler eğitimsel ve ruhani olanla başlamaktadır. Mezmurlarda ise böyle birşey yoktur. Mezmurlarda 26 ayet vardır ve ilk ve son ayet didaktik bir emredicilik içerir: "Şükranlarını sun", Rahman suresinde ise 78 ayet vardır ve ilk ve son ayet Övücü / kutlayıcıdır: "el-Rahman" ve "Azamet ve cömertlik sahibi Rabbinin ismi ne yücedir."

EK

el-Rahman r-h-m kökünden gelen bir sıfattır. İsim hali de rahme'dir. Sözlüksel olarak, rahimehu dediğimiz zaman "ona karşı şefkatlidir ya da şefkatliydi ya da ona iyilik etmeye, yarar sağlamaya eğilimliydi" demek isteriz. Zemahşeri, bu kelimeyi ancak mecazi bir biçimde kullanarak Allah'ın nimetlerini hizmetçilerine yayması anlamında kullanabileceğimizi söylemiştir. Öte yandan Kur'anî kullanımda rahme kelimesi birçok farklı şeyi ifade etmek için kullanılmıştır. Harun b. Musa 11 tane kullanım saymıştır: İslam, Cennet, yağmur, peygamberlik, lütuf, Kur'an, besleme, zafer, sağlık, dostluk, ve inanç.38

Suyuti bir tane daha eklemiştir: Koruma. Bunların Allah'ın merhametinin göstergeleri olduğu açıktır. Burada rahmenin kullanımı mecazidir.

Allah'ın rahme'ya atfedilen iki tutumu vardır: er-Rahman ve er-Rahim. Bazıları er-Rahman'ın Allah gibi tanrıya verilmiş münasip bir isim olduğunu söyleri) ve Allah'a özgü bir kelime olduğunu söyler {rahim ise öyle değildir). Kelimenin dişi hali de yoktur. Diğerleri ise onu farlan kalıbından çok yönlü bir sıfat olduğunu, er-Rahim'in ise fail kalıbından bir çok yönlü kelime olduğunu söylerler. İkisi Kur'an'da besmelede. Fatiha suresinde ve 2/163, 27/30 ve 59/22'de bir arada kullanılırlar.

İkisi arasındaki farklılıklar çeşitli biçimlerde gözlenmiştir:

1-Çoğunluk eblağ min er-Rahim olarak er-Rahman'ın daha geniş bir merhamet çerçevesi çizdiğini düşünür. er-Rahman, er-Rahim'in muhatabı olanlardan daha büyük bir muhatap kitlesine sahiptir.40

2-Zemahşeri'ye göre (Kur'an 1/1 üzerine yaptığı tefsir) er-Rahman büyük ve temel nimetleri temsil ederken er-Rahim yalnızca daha küçük ve daha güç farkedilen nimetleri temsil eder. İncelediğimiz sure, er-Rahman'ın yalnızca burada bahsedilen nimet tipleri anlamına gelmediğini gösteriyor.

3-Muhammed Abduh'a göre er-Rahman kelimesi merhamet eden, nimetler dağıtan varlığı işaret eder. er-Rahim ise o varlığın içindeki merhametin kaynağını işaret eder ve bu kaynağın sürekli bir nitelik taşıdığını gösterir. Bir bakıma bu iki kelime birbiri yerine kullanılamaz.41 Rahim kelimesiyle hangi sıfatların bir araya geldiğini görmek için Kur'an'a baktığımda besmeleleri saymassak rahim kelimesi 70'den fazla yerde gafur ile beraber kullanıldığını gördüm. Bunun dışında birkaç kez tevvab, rauf, vedud, birr ve biraz daha fazla olarak el-aziz kelimesi ile beraber kullanılıyor. er-Rahman kelimesi ise yanlızca er-Rahim ile beraber kullanılıyor. Belki bu bulgu Abduh'un rahim hakkındaki görüşünü destekleyebilir.

4-el-Burzabadhani ise ilginç bir görüş dile getiriyor:42 "er-Rahman kelimesi 'merhamet etme, cömertlik etme niteliğine sahip varlık' olarak yorumlanarak yanlış yapılıyor. Aslında o şu anlama gelir: "Büyük, Adil kral".

el-Burzabadhani görüşünü kanıtlamak için 10 tane ayete atıfta bulundu. Bu ayetler arasında şunlar da vardı: 25/26, 20/108, 19/18. Buralarda "merhamet" diye bir yorumlamanın uygun düşmediğini söyledi. Burada, müfessirimiz bağlamsal bir anlamdan dolayı kelimenin sözlüksel kökü ve biçiminden gelen anlamın uygun olmadığını söylüyor. Akla yatkın bir iddia ancak Arapça'nın türevsel yapısı karşısında atıfta bulunulan ayetlerde de kök anlamlarından ve biçimlerinden birinin izine ulaşabiliriz diye düşünüyor insan. Bu durum, Burzabadhani'nin "Büyük, Adil kral" diye yorumladığı durumlar için de geçerlidir. İncelediğimiz sure ve 67/19 da onun iddiasını desteklemiyor.

İncelediğimiz sureye Abduh'un er-Rahman üzerine görüşleri daha uygun düşüyor (ve daha az eleştiriye maruz kalıyor).

Dipnotlar

24- el-Biruni, age., s. 190.

25- Oaşirat al-tarf Kur'an'da yalnızca üç defa ve hepsinde seçilmiş için kullanılıyor: el-Buhlisîn (37/40-48); et-Muttakîn (38/49-52); ve men hafe mekâme rabbihi (55/46-56).

26- bkz. Keşşaf, age.

27- örneğin bkz. Kurtubi ve Celalayn, age.

28- Wansbrough, age. s. 25.

29- İtkan, III, s. 299.

30- Muhammad Ali el-Naccar, (ed.), Maani'l-Kur'an, Kahire (t.y,), III, s. 118.

31- Kur'an burada bu dünyada meydana gelen olaylardan bahsediyor. Bu yüzden buradaki söz sanatı eskatalojik bir spekülasyona yol açmadı, Wansbrough. age. s. 27.

32- Ayrıca bk. Kur'an 16/48.

33- Age.

34- Bell'de, The Quran Translated, II, 548.

35- Age., 26-27.

36- Örneğin bk. E. M. Wherry, A Comprehensive commentary on the Quran, 1896, IV, s. 104.

37- Lane, Lexicon, s. v.

38- el-Wucuh ve'n-Nazair Bağdat 1988, s. 53-55; Itqan, Kahire 1987, I, s. 1125-26.

39- Zerkeşi, el-Burhan fi ulum al-Kur'an, Kahire 1952, II, s. 506.

40- age., s. 505.

41- Tafsir Surat al-fatiha, Kahire 1901, s. 33.

42- el-Burhan, age.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR