1. YAZARLAR

  2. Cengiz Duman

  3. Kitapta Allah'ın Yeminleri

Kitapta Allah'ın Yeminleri

Kasım 1994A+A-

"Biz onların, 'Ona bir insan öğretiyor!' dediklerini biliyoruz. Hak'tan saparak kendisine yönelttikleri adamın dili a'cemi (yabancıdır, açık değildir), bu ise apaçık Arapça bir dildir." (16/103)

"Apaçık Arap diliyle uyaranlardan olman için onu Cebrail senin kalbine indirmiştir." (26/193-195)

Allah'ın; Arapça bir dille indirdiğini beyan ettiği Kur'an'ın, hiç bir şek ve şüpheye yer kalmaksızın açık ve anlaşılır olduğu çeşitli ayetlerde de defaatle tekrarlanır.

Kur'an-ı Kerim, muhataplarından dil hususunda gelebilecek her türlü itirazlara karşı önceden, bu hususta yapacakları itirazların geçersiz olduğunu ifade eder.

"Biz bu Kur'an'ı yabancı bir dille ortaya koysaydık: "Ayetleri uzun açıklanmalı değil miydi? Bir Araba yabancı dille söylenir mi?" derlerdi." (41/44)

"Apaçık Kitab'a and olsun ki, akledesiniz diye Kur'an'ı Arapça okunan bir kitap kılmışızdır." (44/2)

Allah Kur'an'ın Arapça, açık, akledilebilen bir kitap olduğunu, çünkü Arapların dili ile indirildiğini belirtiyor. Günlük yaşamın bir parçası olan lisan ile birbirleri ile kolayca anlaşabilen insanlar, Allah'ın onlara hitabettiği aynı lisanın özelliklerine sahip Kur'an'ı elbette anlayacaklardır.

Cahiliye Araplarında Yemin Kullanımı

Cahiliye dönemi Arap dili incelendiğinde KASEM adı verilen yeminlerin günlük hayatta sıkça kullanıldığı görülecektir. Yemin kullanımı özellikle Arap şiirinde, şair ve kahinlerce yerli yersiz; cahiliye Arap dilini inceleyen müsteşriklerin bile sıktırıcı kabul ettikleri şekilde kullanılmaktaydı. Şair ve kahinlerin şiirlerinde kullandıkları "seci" formu, bıktıracak derecede yeminlerle doluydu.

Gündelik konuşmalarında, ticari ve hukuki alanda, şiirlerde olsun; kullandıkları yeminden kasıt, yemin edilen genelde saygı duydukları şeylere dikkat çekmek ve böylece yemin ardından söyleyecekleri şeylerin önemini, söyledikleri şeylerin doğruluğunu karşı tarafa belirtmiş oluyorlardı. "Arapların adeti bir şeyi güzel gördüklerinde onu ta'zim etmek ve ta'zim ettikleri şeye yemin etmekti." (1)

Cahiliye Arabının gündelik yaşamının ayrılmaz bir parçası olan ticarette de yemin önemli bir yer teşkil etmekteydi.

"Hicaz'da bir şikayetin delili olarak yazılı belgelere rastlanmaz. Bildiğim kadarı ile mantık dışı denemeler de yoktur. Davalı ve sanığın kabul ve itirafı dışında, şehadet ve çeşitli şekillerde kur'a çekme usulü vardı. Şahitler doğruyu söyleyeceklerine dair Allah'a ve putlara YEMİN ederlerdi." (2)

Cahiliye Araplarının yemin adetine Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle değinir:

"Ölen kimseyi Allah'ın diriltmeyeceği üzerine bütün güçleriyle Allah'a YEMİN ederler." (16/38)

"Kendilerine bir mucize gösterilse mutlaka ona inanacakları­na dair bütün güçleriyle Allah'a YEMİN ederler." (6/109)

Cahiliye şiirinde ise yemin kullanımı daha geniş bir perspektif çizer:

Akşam aydınlığı hakkı için

Karanlık hakkı için

Şafak hakkı için

Aydınlık getirdiği zaman ki

Sana söylediklerim mutlaka olacaktır. (3)

"Ömrüne andolsun ki, kişi için kendisine erişen ölümden ve ihtiyarlıktan kaçış yeri yoktur.

Ömrüne andolsun ki kişi için geniş bir mahal yoktur.

Ömrüne andolsun ki, onun için bir melce' yoktur. (4)

Örneklerini çoğaltmamız mümkün olan, türlü yemin şekillerinin bulunduğu bu seci'ler, o günkü Arap lisanının yeminlerle ilgili konumu hakkında bize malumat vermektedir.

Kur'an'da Allah'ın Yeminleri

Anlaşılması için Arapça bir dille indirilen Kur'an'ın, Mekke'de inen ilk ayetleri bu anlaşılmayı sağlayacak Arap lisanının unsurlarından biri olan şiirin, seci formu benzeri bir üslup ile muhataplarına hitap eder.

Kısa, akıcı ve çarpıcı bir muhtevaya sahip olan ilk ayetler aynı zamanda Arap lisanında yaygın olarak kullanılan KASEM (yemin)leri de içermekteydi.

İlk inen ayetlerin yeminlerle oluşan veciz ifade yapısının cahiliyye şiirine benzemesi, peygamber karşıtları müşrikleri peygamberi şair ve kahine benzetme iftirasına götürmüştür. Şeklen bu benzerlik karşıtlar tarafından iftiraya dönüştürülse de Arap dilinin unsurlarını kullanan Kur'an'ın muhtevası zaman içinde bu iftiraların yok olmasını sağlamıştır.

İlk inen Mekki ayetlerdeki Allah'ın yeminleri; hem kasem edilen şeyler hakkında düşünmeye, hem de yeminlerin arkasından gelen konulara dikkat çekmeye çalışır. Aynı zamanda yemin edilenler ile arkasından belirtilenler arasında ilgi kurar.

Allah'ın yemin ettikleri boş şeyler değildir. O, yemin edilen şey daha sonra belirtilenler için şahittir. "Allah mahlukattan bir şeye yemin ettiğinde o şeyin büyüklüğü, kemali ve garabeti dolayısıyla değil, söz konusu meseleyi ispatlamak için yemin edilen şeyin delil olarak ileri sürüldüğünü anlamaktayız." (5) "Her yemin kendisinden sonraki konuya delil getirmek içindir." (6)

"Fecre andolsun.

On geceye andolsun.

Çifte de teke de andolsun.

Gelip geçmekte olan geceye andolsun.

Bunların her biri akıl sahibi için birer yemine değmez mi?" (89/1 -5)

"Hayır; yıldızların yerleri üzerine yemin ederim ki. Bunun ne büyük bir kasem olduğunu bilir misin?" (56/75-76)

Ayetlerde de Allah'ın belirttiği gibi yeminler boş yere yapılmadığı gibi yemin edilenlerin de dikkat çekici şeyler olduğu bizzat Allah tarafından anlatılır.

"Kur'an-ı Kerim'de kendisine kasem edilen eşya üzerinde düşünülecek olursa, bunların, kendilerine kasem edilmemiş olsaydı bile, te'kid edilmesi gereken ve hadd-ı zatında takviye ve isbat edecek nitelikte bulunan şeyler olduğu görülür." (7)

Şurası muhakkak ki üzerine kasem edilen şeyler Kur'an'ın ilk muhatapları olan Araplarca bilinen nesneler olmalıydı. Eğer bilinmeyen bir nesne üzerine yemin yapılmış olsaydı yemin edilen şeyin şahitlik vasfı olmayacağından, yeminden sonra gelen konunun öneminin ifadesi azalacaktı.

"Kur'an'da 17 sure yeminle başlıyor. Ayrıca sure içlerinde de defalarca yemin ediliyor. Bu yemin edilen şeylere bir göz attığımızda hemen şu üç ortak özellik göze çarpıyor: 1)Herkes tarafından tartışmasız biliniyor. 2)Bu denli bilinmesine ve bu denli önemli olmasına rağmen insanlar bunları çoğunlukla kanıksamış. Doğru yolu bulmakta bize yardımcı olacak birer ayet oldukları unutulmuş." (8)

Cenab-ı Allah bu şekilde Araplarca gelişigüzel kullanılan yeminleri, hidayet unsurunu ön plana çıkararak hem ayetlerin anlatım özelliğini artırmış ve hem de, "akletmesini" istediği insanların yarattığı nesneler üzerine dikkatini çekmiş oluyordu.

"Yeminler ve ardından yeminlere bir cevabın gelmesi, ilk dönem Kur'an surelerinin diğer bir özelliğidir. Kur'an muhataplarına, hiç de yadırgamayacakları, onların yaygın olarak kullandıkları bir üslup ile hitap ediyor. Doğadaki somut olgular üzerine yapılan yeminler, uyumlu kafiyelerle birlikte, ayetlerle harikulade bir güzellik veriyor. Yemin ile, vakıalarda ki hikmet ve gerçeklerin doğru olarak görülmesi sağlanıyor. Onlar hakkındaki yanlış değerlendirmeler gideriliyor. Böylece yemin edilen vakıalardaki hikmet ve gerçeklerin tanıklığında yemin cevabındaki gerçekler ve hizmetler ortaya konuyor. Başka deyişle, yemindeki vakıalar gerçek olduğu gibi cevaptaki vakıalar da gerçektir, hikmetlerle doludur." (9)

Yeminlerle başlayan surelere baktığımızda yemin edilen şeyler ile daha sonra gelen konu arasında nazik bir uyumun olduğu göze çarpmaktadır.

"Kıyamet gününe yemin ederim.

Kendini kınayan nefse yemin ederim.

İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanır?

Evet, bizim onu parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.

Fakat insan önündekini (kıyameti) yalanlamak ister." (75/1-5)

Görüldüğü gibi sure başında kıyamete yemin edilmiştir. Yeminin devamında gelen konu kıyametin gerçekliği üzerine olmaktadır.

"Burçlar sahibi göğe andolsun.

Va'dedilen güne andolsun.

(O gün) şahide ve şahidlik edilene andolsun ki,.

Kahrolsun o hendeğin adamları." (85/1-4)

Sert bir yemin ardından sıralananlar, işkencecilerin kınanması ve nankörlüğün gündeme getirilmesidir.

Neticede Allah, cahiliyye döneminin yozlaşmış bir anlatım şekli olan yeminleri (kasem) hidayet içeriğine sahip bir şekle sokarak Kur'an'ın anlatım üslubunu güzelleştirmiş ve anlatımını kuvvetlendirmiştir. Ayrıca cahiliyye Arabının gelişigüzel kullandığı yeminler daha sonraları bir düzene sokularak toplumu kaynaştıran bir öge haline getirilmiştir.

Dipnotlar:

1. M. Ragıp İmamoğlu, İmam Ebu Mansur el-Maturidi ve Te'vilatu'l- Kur'an'daki Tefsir Metodu, s. 75; Ankara, 1991.

2. M. Hamidullah, "İslam'da İsbat Hukukunun  Doğuşu", İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. IV, İzmir, 1987.

3. Dücane Cündioğlu, "Kur'an Hakkında Şüphe ve Tereddütler", Kalem, Sayı; 5, Ankara, 1988.

4. İbni Hişam, İslam Tarihi, s. 75, İstanbul, 1985.

5. Mevdudi,  Tefhimü'l-Kur'an, C. VII, s. 22, İstanbul, 1986.

6. Mevdudi, a. g. e., s. 164.

7. M. Ragıp İmamoğlu, a. g. e., s. 76.

8. M. Yaşar Soyalan, "Leyl Suresi", Kalem, Sayı: 6, Ankara, 1988.

9. M. Ali Baltası, İlk Mesajlar, s. 81, Ankara.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR