Kitaplık

Eylül 2015A+A-

Oryantalist Hadis Anlayışı ve Eleştirisi

Ahmet Yücel

MÜİF Yayınları, Temmuz 2015

19’uncu asır, Batı-dışı toplumların üzerindeki askerî, siyasi ve sosyal baskının yoğunlaştığı bir dönem olduğu kadar bu toplumların çeşitli boyutlarıyla araştırmalara yoğun şekilde konu edildiği bir dönemdir. ‘Oryantalist merak’ın çalıştığı alanlardan biri de hadistir. Marmara İlahiyat’ta hadis dalında görev yapan Yücel, bu eserinde oryantalistlerin hadislere yaklaşırken kullandığı metodolojiyi ve bu metodolojinin ürünü olan bazı yaklaşımları eleştirel bir şekilde inceliyor.

Büyük oranda Goldziher, Schacht ve Juynboll’un kurduğu ve şekillendirdiği oryantalist hadis anlayışının temel motivasyonu Yücel’e göre tarihî saiklerle ilgilidir. ‘İslam tarihini yeniden inşa etmek’ için bir kaynak olarak ele alınan hadise dair çalışmalarda gözden kaçmayan bazı mahzurlar tespit eder yazar. “Çalışmalarında tarafsız olmaya gayret gösterdiklerini öne sürseler de eserlerinde bu vasıftan önemli ölçüde uzaklaşmışlardır. Nitekim iddiaları ispat amacıyla bütün kaynakları kullanmamış, işlerine gelen metinleri seçmiş, bunları istedikleri yönde yorumlamış, genellemelere gitmişlerdir.”

Oryantalist hadis anlayışını eleştiri amacı ile kaleme alınan bir eserin, güçlü eleştirilere yer vermesi makuldür ancak okuyucuya dolaylı olarak bu anlayışın devasa birikiminden uzak durmayı salık vermesi doğru değildir. Yücel’in çalışması böyle bir handikaba sahip olduğunu okura hissettiriyor. Daha önce konu hakkında yayınlanmış bir kitabın genişletişmiş hali olan çalışmanın elzem bir meseleye yönelik önemli tespitler içerdiği söylenebilir.

Avrupa’da Müslümanlar / 16-18. Yüzyıllar

LucetteValensi

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Haziran 2015

Son iki yüzyılına çatışma ve katliamların damga vurduğu Batı ile Müslümanların ilişki tarihine eğilen bu çalışma, sömürge çağı öncesini teşkil eden üç yüzyılı işliyor. Yazar, Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” tezi gereği öteki ilan edilenin Çin ya da Hint uygarlığı değil doğrudan İslam olduğu gerçeğini temel alarak Avrupa’da mevcut İslam karşıtlığının tarihî kökenlerine eğiliyor. Valensi’nin ifadesiyle kitabın amacı sözü edilen maraza çözüm bulmak değil, verileri daha büyük ve anlaşılır bir tabloya yerleştirmek. Kitap boyunca cevabı bölümler halinde örülen soru şu: Geçmişte durum nasıldı? Burada (Avrupa’da) ne işleri vardı?

Ve ilişkili başka sorular: Hristiyan toplumda Müslümanların konumları neydi? Hangi güdülere boyun eğdiler? “Müslüman çok olsa da Müslümanlık pek az vardı Avrupa’da” diyor Valensi. “Özel kabristanlar ya da ibadethanelerin düzenlenmesine kilise kadar yerel nüfus da karşı çıktığı için çoluğu çocuğu olmayan Müslümanların Müslümanlığı da yeri yurdu olmayan bir Müslümanlık olup çıktı” sözleriyle Batı’nın tahammülsüzlük tarihinden bir kesit aktarıyor. Avrupa’nın ortasında Müslümanların katledilişini Bosna süreciyle yaşayan modern çağın insanını bu pratiğin tarihi kökleriyle buluşturan bir inceleme olarak “Avrupa’da Müslümanlar” kitabı, süregelen bir düşmanlığın tarihîvesikası olma özelliğine sahip.

Endişeli Muhafazakârlar Çağı / Dinden Uzaklaşan Türkiye

Volkan Ertit

Orient Yayınları, Nisan 2015

Türkiye’de Müslümanlar, toplum bazında giderek güçlendikleri 80’li, bilhassa 90’lı yıllarda tartışmalara konu oldu. ‘Radikallik’ etiketiyle yürütülen tartışmaların tekrar yoğunlaştığı bir diğer zaman dilimi de 2000’li yıllar oldu. Bu kez ‘muhafazakârlık’ etiketiyle sürdürülen tartışmaların kaynağı toplumsal değil idariydi, yöneticilerin Müslüman kimliğine sahip olmasıydı yani.

AK Parti’nin yükselişi, beraberinde düşünce kalıplarını da getirdi. Volkan Ertit’in bu kitabında tartışmaya açtığı ‘Türkiye’nin giderek dindarlaştığı’ düşüncesi, bu kalıplardan birisi. Ertit’in temel tezi, Türkiye toplumunun dindarlaşmadığı, aksine gün geçtikçe sekülerleştiği, dinden uzaklaştığı şeklinde. Bu tezini kitabın üçüncü bölümünü teşkil eden Sekülerleşen Türkiye başlıklı kısımda, 11 madde üzerinden tartışıyor: Yeni kuşakların dindarlık seviyesinin önceki kuşaklarla kıyası, eşcinselliğin görünürlüğü, flört sayısı, evlilik dışı ilişkinin oranı, maneviyattaki değişim, farklı inanç grupları arasında gerçekleşen evlilik sayısındaki değişim, kıyafet tercihi, dinin ya da dindarın toplumdaki görünürlüğü, medya dilindeki değişim, tartışma dilinin muhafazakârlığı, kutsalların günlük pratiklere olan etkisindeki artış. Bu maddeleri temel alarak oluşturulan dindarlaşma tezine, yine bu maddeler üzerinden itiraz ediyor yazar. Sıraladığı maddelerdeki değişimin sekülerleşmenin lehinde gerçekleştiğini ifade ediyor.

Kitabın kışkırtıcı bir üslupla kaleme alınması okuyucuyu ister istemez sert bir dikotomiye sokacaktır ancak yine de gözden kaçırılmaması gereken bahisler mevcut konuya dair. Mesela Türkiye toplumunun dindarlaştığı ya da dinden uzaklaştığı iddia edilirken yapılan kıyas bugün ile geçmişin hangi zaman dilimi arasında yapılmaktadır? ‘Türkiye dinden uzaklaştı’ derken kıyas objesi 90’lı yıllardaki ahval ise tez aşikâr şekilde doğrudur ancak 60’lı yılları baz alırsak Türkiye toplumunun -az ya da çok- dindarlaştığını da iddia edebiliriz. Ertit’in tezi, teferruatıyla tartışılmayı hak ediyor ancak ufku geniş tutmak kaydıyla.

Günlük Hayatımızda Kulluk / İbadet İlmihali

Mustafa Siel

Ekin Yayınları, Haziran 2015

Geleneksel fıkha ve ilmihal bilgisine güçlü itirazların yükseldiği mevcut İslami düşünsel birikimin, bu konuda alternatif üretme gerekliliğinde zayıf kaldığı gözleniyor. Bilhassa asri ihtiyaçları karşılamaktan uzak, geleneksel fıkhın tipik birer ürünü görünümünde olan ilmihallerde bu gereklilik kendisini daha yoğun bir şekilde hissettiriyor.

“Kur’an’da ve Günlük Hayatımızda Tevhid ve Şirk” adlı kitabı daha önce yayınlanmış olan Siel, uzun yıllardır Kur’an çalışmaları yapan ve bu yönde yazılar kaleme alan bir isim. Bahsi geçen önceki çalışmasıyla kelime-i tevhidi açıklamaya çalıştığını ve ağacın kökünü attığını, bu çalışması ile de gövde ve dalları tarife giriştiğini ifade ediyor.

Kitabın esas amacı kulluğun ne manaya geldiğini ve bu kulluğun nasıl yerine getirileceğini donuk fıkhi yaklaşımlardan uzak, öncelikle Kur’an ve Sünneti ardından mevcut fıkhi birikimin sahih boyutunu kaynak alarak anlatmaya girişiyor. Klasik fıkıh kitaplarında “ibadet” ile karşılanan bahis bu kitapta “kullukta dikey boyut”; “muamelat” şeklinde yer alan bahis ise “kullukta yatay boyut” olarak karşılanmış. Tartışmalı hükümler, eser ilmihal tarzında olduğu için mücmel şekilde yer alıyor. Eserin fıkhi meselelere giriş muamelesi ile okunması, tartışmalı kısımların detaylı ve alternatif okumalara bırakılması, kitaptan alınacak verimde etkili olacaktır.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR