1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Kimlik Kirlenmesi ve İslamı Tavır

Kimlik Kirlenmesi ve İslamı Tavır

Eylül 1996A+A-

Kur'an'ın bildirdiği "Hududullah" kavramı, bireysel ve toplumsal mücadelede ciddiyetle üzerinde durmamız gereken çizginin adıdır. Hududullah, Kur'an'da Allah Teala'nın haber verdiği Nebevi mücadele çizgisinin her çağda İslami hareket müntesiplerince benimsenmesi zaruri olan ilkelerini ifade eder. İslam karşıtı güçlerin geleneksel ve modern saldırılarla gerek bireyi gerekse toplumu ifsad etmeye, ilahi değerleri ve müdâfilerini bozguna uğratmaya çalıştıkları bir ortamda ıslah görevimizi, hangi mazeretle olursa olsun, erteleyemeyiz. Siyasal, sosyal, ekonomik vb. alanlarda ortaya çıkan tüm sapma ve saldırıların karşısında mü'minlerin ertelenemez görevi olan ıslahat çabalan devreye girer.

Yaşadığımız topluma egemen olan sistem, tam anlamıyla ifsadın kaynağıdır. Bu yüzden, sistemle girilecek her türlü ilişkide gözetilecek hedef, fesat sistemini ortadan kaldırmaya yönelik olmalıdır. İfsad edici sistemin karşısına ıslah amaçlı tavrımızla ve inkılapçı kimliğimizle dikilmek zorundayız. Mücadele sürecinde sahip olduğumuz gücün azlığı, şartların aleyhimize oluşu, bizleri ıslah bilincinden bir an dahi uzaklaştırmamalıdır. Müslümanlar dünyada gücü ve iktidarı kaybedebilirler ama, ıslah bilincini kaybetme hakkına sahip değildirler. Ve unutulmamalıdır ki mücadele sahasında taşınan diri bir ıslah bilinci, Allah'ın yardımını daima yanında bulacaktır.

İslam coğrafyasındaki ifsadın öncülüğünü İsrail yapmaktadır. Bu İslam düşmanı karanlık güç ile Türkiye, Ağustos ayının son günlerinde askeri ve istihbarat amaçlı ikinci bir anlaşma yaptı. Bu onur kırıcı ve emperyalist hedeflerle bütünleşen anlaşmayı İslami kesimin oyları ile iktidara gelen RP yönetiminin onaylaması önemli bir sapmayı ve kimlik kirliliğini ifade ediyor. Bu sayımızda, "normalleştirme" ve sapma olan ve Siyonist çıkarlar dışında hiçbir anlam da ifade etmeyen bu anlaşmanın varlığına karşı eleştiri ve uyarı yazılarımız yer almaktadır. Bu vesileyle Mescid-i Aksa'nın işgalcisi Siyonist İsrail'e ve onunla yapılan tüm işbirliği anlaşmalarına tepki göstermenin, müslümanlar için ibâdi bir sorumluluk olduğunu tekrar hatırlatmak istiyoruz.

Egemen sistemin zulüm ve çelişkileri arttıkça, cezaevleri konusu da daha fazla gündeme geliyor. Zaten cezaevleri, sistemin muhalifleri ve mağdurları için sürekli gündemde kalacak bir olgu. Cezaevleri olgusu tevhidi bilincini amelleştiren tüm müslümanların her an karşı karşıya gelebileceği bir vakıa iken, acaba müslümanlar cezaevleri gerçeği ile ne kadar alakalılar? Örneğin Şevket Kazan'ın suç ve suçlu oluşturan sistemin temsilcilerine değil de, mağduru olan mahkumlara Kur'an'ı ezberletme yaklaşımının -laik kesimin şirretliği bir tarafa- İslami kamuoyunda derhal destek bulması, cezaevi olgucu ve cezaevlerini oluşturan ideoloji hakkında ne kadar bilinçsiz olunduğunu ortaya koymuyor mu? Bunun içindir ki cezaevi gerçeğini yaşayan müslüman tutsaklarla ilgili yazılarımızın İslami tavra sahip herkes tarafından dikkatle okunacağı ve takip edileceğini umuyoruz.

Eylül sayımızı diğer yazılarımızla birlikte sizlere ayın ilk günlerinde ulaştırmaya çalışıyoruz. Ancak özellikle abonelerimiz ve bazı bayilerimiz İçin PTT'nin 15-20 gün aksamalarla çalışan işleyişi önemli bir mağduriyet oluşturuyor. Bu aksamanın kaynağını araştırıyoruz.

Ekim sayımızda buluşmak dileğiyle selamlar...

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR