1. YAZARLAR

  2. Abdullah Yıldız

  3. İsrailleşen Amerika; Amerikanlaşan İsrail

İsrailleşen Amerika; Amerikanlaşan İsrail

Mart 2003A+A-

11 Eylül süreci, Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin giderek "İsrailleşmesi" sürecini de beraberinde getirirken; İsrail de oluşan yeni konjonktürden yararlanarak ABD gölgesinde tarihi hegemonik emellerini uygulama hazırlıklarına hız verdi.

Soğuk Savaş döneminde demokrasi, özgürlük, insan hakları, serbest piyasa ekonomisi, liberal değerler şampiyonu geçinen Amerika Birleşik Devletleri, 11 Eylül'den bu yana içeride sıkı bir polis devletine dönüşürken, dışarıda ise, sözde 'terör' gerekçesini kullanarak "terörün en büyük efendisi" haline geldi.

Kim tarafından planlandığı hâlâ meçhûl ve meşkûk bulunan 11 Eylül saldırısının meydana getirdiği psikolojik ortamdan yararlanılarak Kongre'den jet hızıyla çıkarılan Vatansever Yasası ve diğer anti-terör yasaları, işkenceyi bile meşrû gören bir yönetim anlayışını beraberinde getirdi.

Dışarıda ise uluslararası hukuk ya çiğnenerek ya da Amerikan çıkarları lehine değiştirilip içi boşaltılarak "Süper Terörist"in dünyada istediği operasyonu serbestçe ve hiçbir hukuki engelle karşılaşmadan gerçekleştirmesine uygun bir ortam hâsıl edildi. -Aslına bakılırsa, ABD'nin bundan önceki terör sicili de bir hayli kabarıktır.-  Afganistan'a saldırmak için Amerikan yönetiminin dünya kamuoyuna sunduğu sadece kendini ikna eden "deliller", binlerce masum sivilin tepesine binlerce ton bomba yağdırmak için gerekçe yapıldı. Cenevre Sözleşmeleri rafa kaldırıldı; Afganistan'dan toplanan Taliban ve el-Kaide üyeleri uluslararası hukuka aykırı olarak "savaş esiri" kabul edilmedi ve son derece onur kırıcı şartlar altında hayvan kafeslerine tıkılarak Guantanamo'ya götürüldü. Guantanamo uygulaması, yeni Amerika'nın "çirkin yüzünü" belgeleyen bir simgesel anlam ifade ediyor bugün. Öte yandan, Amerikan askerlerinin Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasını engelleyen bir düzenlemeyi bütün nüfuzunu kullanarak gerçekleştiren Amerikan yönetimi, böylece 'dokunulmazlık' zırhına sahip askerleriyle dünyada elini kolunu sallayarak "terör avcılığı"(!) yapma ve istediği her türlü operasyonu fütursuzca gerçekleştirme hakkı elde etmiş buluyor.

ABD'nin bu yeni vizyonunu; İsrail'in gerek içte, gerekse komşu ülkelerde gerçekleştirdiği insanlık dışı operasyonlara, katliamlara, hukuk tanımazlıklara... nispetle "İsrailleşme" olarak adlandırmak yersiz bir teşbih olmasa gerektir.

11 Eylül konjonktüründen yararlanarak elini bir hayli güçlendiren İsrail ise, Şaronizm'in Ocak seçimlerinden zaferle çıkmasının verdiği küstahlıkla tümüyle ipini koparmış görünüyor. Bir yandan, içerde Filistinlilere yönelik sınır ve kural tanımaz baskılarına, katliamlarına hız verirken öbür yandan da ABD'nin "yüksek himayesi ve koruması" altında sınırlarını ve nüfuz alanlarını genişletmenin yollarını arıyor. Elli milyon Kızılderili'nin kanları, canları, toprakları üzerinde kurulan Anglo-Sakson sömürgeciliği, nasıl ki Amerika kıtasıyla yetinmeyip tüm dünyaya egemen olma hevesine kapılmışsa; 20. yüzyıl başlarından itibaren Filistinli kanı akıta akıta zorla bölgeye yerleşip devletleşen Siyonist saldırganlık da adım adım önce "Nil'den Fırat'a", sonra da dünya egemenliği hedefine doğru ilerlemek istiyor.

ABD yönetiminde etkin ve belirleyici bir konuma sahip olan Yahudi Lobisinin de teşviki ile Başkan Bush ve ekibinin hazırlık safhasını tamamladığı muhtemel Irak operasyonunun bir hedefi bölge petrollerini ele geçirip Amerika'nın "Cihan Hakimiyeti"ne bir adım daha yaklaşmak ise; bir diğer hedefi de İsrail'in güvenliğini garanti altına almak, Kuzey Irak'ta(Fırat kıyılarında) "ikinci" bir İsrail kurmak ve böylece İsrail'i "Amerikanlaştırmak" gibi gözüküyor.

Ancak, ABD ve İsrail'in bu hegemonik hülyâları, bize Haçlı seferleri ve Moğol istilâlarının âkıbetini hatırlatıyor. Yaklaşık iki asır süren Haçlı seferleri ve yarım asrı aşamayan Moğol istilası, nasıl ki arkalarında hiçbir "medenî iz" bırakmadan çekip gitmişse, insanlığa zulüm, haksızlık, adaletsizlik, ahlaksızlık, fitne ve fesâttan başka sunabileceği hiç bir değer sistemine sahip bulunmayan Amerikan ve İsrail saldırganlığı da nihâî tahlilde zevâl bulmaya mahkumdur.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR