1. YAZARLAR

  2. Mehmet Ali Aslan

  3. İsrail Kazdıkça Kanayan Yara: Mescid-i Aksa

İsrail Kazdıkça Kanayan Yara: Mescid-i Aksa

Mayıs 2009A+A-

Peygamberimizle birlikte vahye tabi olan müminlerin 14 yıldan uzun bir süre kıblegâh edindikleri ve İsra Suresi’nin birinci ayetinde Rabbimizin “çevresini mübarek kıldığımız” diye tasvir ettiği Mescid-i Aksa, bugün her zamankinden daha büyük bir tehlike altında! Birçok kez yıkılma-yakılma tehlikesi geçiren Aksa, Filistin direnişinin olduğu gibi tüm Müslümanların da sembolik değer atfettikleri bir mescid. Tarih boyunca sürekli mücadele alanı olmuş bir şehirde, Kudüs’te bulunan bu mescid, dünya Müslümanlarının -tıpkı Mescidu’l Haram gibi- esaretten kurtarma özlemiyle tutuştukları ve ümmet bilincini yeşerten bir peygamberler şehri.

Kubbetu’s Sahra ile birlikte Mescid-i Aksa, Müslümanlar için olduğu gibi Hıristiyanlar ve Yahudiler için de önemsenen Kudüs şehrine İslami kimliği veren en önemli yapılar olarak yüz yıllardır -Aksa için bin yıllardır- peygamberlerin ve sahabelerin emaneti olarak korunmaktalar. Filistin halkının çocukları bu uğurda nice bedeller ödeyerek, Mescid-i Aksa’yı ayakta tutabilmek adına emsalsiz bir direnişe imza atmaktalar. Siyonist İsrail’in saldırılarını püskürtmek için bedenlerini bir an bile tereddüt etmeden kalkan yapmaktan imtina etmemekteler.

Gasıp İsrail, kurulduğundan bu yana Kudüs’ü Yahudileştirmek için elinden geleni ardına koymamıştır. Şehrin İslami rengini ve hatta Hıristiyan sembollerini yok etmek için işgalden Yahudileştirme çalışmalarına, tehcirden ırkçı duvara ve Aksa’yı yakma girişiminden nihayet kazı çalışmaları adı altında yıkma teşebbüsüne kadar her türlü pervasız saldırılardan, hilelerden geri durmamıştır. Bu çerçevede Kudüs’ü 1967’de işgal etmesinden bu yana “arkeolojik” kazılar adı altında Mescid’in yakınlarında tüneller açarak yıkılmasının zeminini hazırlamakta. Mescid-i Aksa’ya girebilmek için getirdiği sınırlamalar, inanç-ibadet özgürlüğündeki yasaklar ve askeri kontrol noktalarının bezdiriciliği bir yana Mescid çevresindeki Filistin mahallelerini de göçe zorlayarak, Yahudi yerleşimciler için yeni binalar inşa etmekte ve şehrin görünümünü değiştirmeye çalışmakta. Irkçı ayrım duvarı ile de Kudüslülerin hayatını tam bir zindana çeviren İsrail, ekonomik anlamda ciddi sıkıntılar çekmelerine neden olmak suretiyle Kudüs halkının Aksa’yı koruma azmini kırmak istemekte. Nitekim bütün bu baskılar neticesinde 1948 işgali öncesinde Kudüs’te Yahudi nüfusu %10 iken şu an %70 gibi bir rakama tekabül etmekte.

Yapılan kazı çalışmaları ise arkeolojik kazılar olarak yansıtılmaya çalışılarak Mescid’i yıkma hedefi sinsi bir şekilde sürdürülmekte. Süleyman Mabedi’nin bulunduğu iddiası ile gerçekleştirilen kazılar, en nihayetinde Aksa yerine bu mabedin inşa edilmesiyle neticelendirilmek istenmekte. İşgal devleti, kendi vatandaşlarının zihnine bu mabedin kurulacağı inancını yerleştirmiş bulunmakta. Bunun için sadece fanatik yerleşimcilerin saldırıları değil; aynı zamanda resmi olarak da değişik bahanelerle Siyonist devlet tarafından Aksa’ya yönelik tecavüzler durmak bilmemekte.

“Mescid-i Aksa Tehlikede!”

İsrail’in 1948’de işgal ettiği Filistin topraklarında faaliyet sürdüren Filistin İslami Hareketi lideri Şeyh Raid Salah, ısrarlı bir dille kazı çalışmalarının ciddi anlamda Aksa’yı tehdit ettiğini duyurmaya çalışmakta. Nitekim Mescid’in avlusuna girilen bir kapıda çökme yaşanmıştır. Aynı zamanda Aksa çevresinin tamamen boşaltılmak istenmesi ve İslam tarihi eserlerinin yok edilmesi girişimlerinin yaygınlaşması tehlikenin gittikçe büyüdüğüne bir işaret olarak algılanıyor. Söz konusu hareketin öncülüğünde “Aksa Tehlikede!” şiarıyla başlatılan çalışmalar çerçevesinde Kudüslüler, söz konusu çalışmaları ve Kudüs’te yaşanan ihlalleri uluslararası kamuoyunun gündemine taşımaya çalışmaktalar. Aynı zamanda kararlı bir mücadele ile Aksa’ya yönelik saldırılara karşı durmaya çalışmaktalar. Hatırlanacağı üzere dönemin Siyonist çete reisi Ariel Şaron’un Aksa’ya baskın girişimi karşısında Kudüslü Müslümanlar, onlarca şehit vererek “Beyrut Kasabı”nın Mescid’i kirletmesine engel olmuşlar ve böylelikle Aksa İntifadası’nı başlatmışlardı. Şu anda da Yahudi yerleşimcilerin Aksa’ya yönelik artan tehditleri ve İsrail’in çalışmaları karşısında Müslümanların Mescid’de nöbete durdukları bilinmekte.

Bu vesileyle Mescid-i Aksa’nın Siyonist projelerle yıkılma tehlikesine dikkat çekmek üzere 25 Nisan tarihinde İstanbul Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde uluslararası bir sempozyum düzenlendi. “İsrail Kazdıkça Kanayan Yara” üst başlığıyla gerçekleştirilen Mescid-i Aksa Sempozyumu, İHH İnsani Yardım Vakfı, Araştırma ve Kültür Vakfı, İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği, Medeniyet İlim Kültür Eğitim ve Dayanışma Derneği, İnsan ve Medeniyet Hareketi, Mazlumder İstanbul Şubesi ve Mirasımız Derneği’nin oluşturduğu İstanbul Barış Platformu tarafından organize edildi. Sabah saatlerinden akşama kadar üç oturum şeklinde gerçekleşen sempozyumu İstanbul’dan ve ülkenin çeşitli şehirlerden çok sayıda kişi izledi.

İHH Başkanı Bülent Yıldırım’ın “Özelde tüm İslam aleminin genelde de tüm insanlığın ortak mirası olan Mescid-i Aksa, eğer önlem alınmaz ise yakın bir gelecekte İsrail tarafından yok edilme tehlikesi ile karşı karşıyadır.” vurgusunun öne çıktığı sempozyum vesilesiyle Müslümanlar Mescid-i Aksa için duyarlılığa çağrılmış oldular. Mescid altında sürdürülen kazılara son verilmesi, Aksa ve çevresindeki mabetlere konan tadilat yasaklarının kaldırılması, Mescid-i Aksa ve çevresinin ivedi olarak korunması için uluslararası toplumun harekete geçirilmesi çağrısında bulunularak Müslümanların, yakın tehlikenin farkında olmaları gerektiği dillendirildi.

Raid Salah’ın yanı sıra Kudüs Müessesesi Genel Sekreteri Dr. Muhammed Ekrem el-Adluni, Aksa Müessesesi Başkanı Zeki Muhammed Tevfik Ağbariye, Mizan İnsan Hakları Merkezi Dr. Kemal eş-Şerafi, Kudüs Kalkınma Kurumu'ndan Fadıl Vişahi ve Nahda Hareketi Genel Başkanı Raşid Gannuşi gibi isimler ve Türkiye, Kanada, Güney Afrika, Bangsamoro gibi değişik yerlerden tebliğcilerin katıldığı sempozyumda Osmanlı zamanında 3 dinin mensupları için yüzyıllarca barış ve esenlik kenti olan Kudüs'ün İsrail'in Filistin'i işgal etmesiyle kaos ve işgallerin merkezi olduğuna dikkat çekildi.

Mezhebî Vurgular; Tartışmalı Rivayetler…

Mescid-i Aksa’nın tarihinin anlatıldığı, Kudüs’te yaşanan ihlallere dikkat çekildiği ve Aksa’nın geleceğinin tartışıldığı sempozyumda Mescid-i Aksa’yı koruma ve Kudüs halkıyla her türlü dayanışma sorumluluğunun altı çizildi. Gazze direnişinde şehit düşenlerin de anıldığı sempozyumda tebliğcilerin hepsi, önemli tespit ve değerlendirmeler içeren, Müslümanları Aksa için duyarlı olmaya ve harekete geçmeye çağıran tebliğler sundular. Bu noktada Mescid-i Aksa’nın tarihi hakkında bilgi veren gazeteci-yazar Mustafa Özcan’ın tebliğinde tartışmalı rivayetlere girmesi sempozyumun talihsizliği olarak yansıdı. Aksa’nın Kudüs’te olmadığı iddialarına cevap veren Özcan, bu iddiaların ilim dışı olmakla birlikte kasıt içerdiğine de işaret ederek Kudüs’ün yeri ile ilgili tartışmalara girdi. Özcan, Süleyman Ateş’in Kudüs’ün Mekke’de olduğu yorumunu aktararak bu tarz yorumların kaynağını Şii müelliflere bağladı. Başta Şii müellifler olmak üzere Kudüs’ün yeri ile ilgili farklı yorumlarda bulunanları Yahudilerin değirmenine su taşımakla ve onlara açık çek vermekle itham eden Özcan, tartışmalı birçok rivayet üzerinden de hüküm verdi. Hz. İsa'nın ahir zamanda el-Menaretü'l Beyza'ya (Beyaz Minare) ineceğini ifade eden Özcan, buranın, o dönemde beyaz minare olmamasından dolayı Emevi Camii olmadığını ileri sürenlerin heva ve heveslerine tabi olduklarını iddia etti. Özcan, bu kişileri tevil yerine inkara yeltenmekle de itham ederek Beyaz Minare’nin birçok ehli ilmin ortak ifadesiyle Emevi Camii olduğunda kuşku olmadığını belirtti. Ardından söz alan Prof. Ahmet Ağırakça’nın da Müslümanların vazifelerini hatırlatan son derece duygulu ve coşkulu vurguları arasında benzer şekilde tartışmalı rivayetlere yer vermesi ve bu tarz rivayetlerin sahihliğinden şüphe edenleri eleştirmesi oldukça gereksizdi. Buna karşın Ahmet Hoca’nın özellikle direnen Gazzelilerin örnekliğine ilişkin vurguları salonda coşkuyla ve tekbirlerle karşılandı.

Aksa İçin Duyarlılık Çağrısı

Sonuç bildirgesinde Müslümanların yanı sıra tüm insanlığa çağrı yapılarak Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılar karşısında sessiz kalınmaması çağrısında bulunuldu. Aksa mücadelesinin evrenselleştirilmesi gerektiği vurgulanarak dünya çapında sahiplenilecek bir Mescid-i Aksa gündemi ile Müslüman veya gayri müslim tüm akl-ı selimin oluşturulacak bir “Mescid-i Aksa Kampanyası”na dahil edilmesi ve bölgede barışın tesisinin sağlanması gerektiği ifade edildi. Mescid-i Aksa’nın BM koruması kapsamına alınması şeklinde başta yer alan öneri ise tepkiler üzerine İHH sitesinde hemen düzeltildi. Söz konusu maddenin gözden kaçarak sehven yayınlandığının ifade edilmesi ve anında tashihli metnin yayınlanması bu konudaki hassasiyetin boyutlarını göstermesi açısından sevindirici bir durum. Keza, sonuç bildirgesindeki “Latin Amerika’dan Afrika’ya, Avrupa’dan Uzakdoğu’ya, farklı ülkelerdeki Müslümanlar, İslam ümmetine emanet olan Mescid-i Aksa’yı korumak için ‘Aksa’yı yaşatma’ kuruluşları oluşturmalı; tüm bu kuruluşlar da ‘Uluslararası Mescid-i Aksa Platformu’ adı altında bir çatı organizasyon bünyesinde irtibatlandırılmalıdır.” maddesinin dikkat çekici olduğunu ve bu projenin -yaşamlaştırılması halinde- Kudüslü kardeşlerimiz için önemli bir adım teşkil edeceğini söyleyebiliriz.

Ancak, yine bildirgedeki “Her yıl Miraç Gecesi, Dünya Mescid-i Aksa Günü olarak ilan edilmelidir. Dünya Mescid-i Aksa Günü’nde uluslararası etkinliklerle, Mescid-i Aksa geniş bir gündem bulmalıdır.” şeklindeki önerinin gerek Dünya Kudüs Günü’ne alternatif bir gün arayışının muhtemel mezhebi tartışmalara ve çekişmelere yol açabileceği gerekse de yine tartışmalı rivayetler üzerinden böyle bir gün belirlemenin sıkıntılı oluşu nedeniyle üzerinde yeniden düşünülmesi gerektiğinin altını çizmek isteriz.

En nihayetinde böyle bir sempozyumu tertip ederek Siyonist tehdit altındaki Mescid-i Aksa için tüm insanlığı harekete geçirecek bir eylem ve söylem planı hazırlama çağrısı yapılması ve sorumluluklarımızın hatırlatılması tek başına emeği geçen tüm kuruluş ve şahıslara teşekkür etmeyi üzerimize borç kılıyor.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR