1. YAZARLAR

  2. Yusuf Aydın

  3. İhanetin Varisi: Kral Hüseyin -1

İhanetin Varisi: Kral Hüseyin -1

Ocak 1995A+A-

Kral Hüseyin'in "savaş halinin sona erdiğini" ilan ederek Siyonist Rabin'le el sıkışması hiç de ilginç değildi. Beyaz Saray'da kameraların önünde spot ışıklarının altında daha dün hayal edilemeyecek sözde iki düşman barış anlaşması imzalıyordu. Ancak bütün bu olup bitenlerin ardındaki gerçek sebepler hiç kimseye sır değildir. Özellikle Enver Sedat'ın uğursuz Kudüs ziyaretini hatırlayanlar o günden bugüne birçok Arap liderinin siyonistlerle tokalaşmak için can attıklarını hatırlayacaklardır. Bunun yanında Ürdün'deki hakim krallık ailesi siyonistlerle tokalaşma geleneğine ve onlarla ilişkilerinde köklü bir mirasa sahiptir. Yeni olan ise sadece kameraların ve gazetecilerin olmasıdır.

Haşimi Krallığı'nın Siyonizm'le ilk irtibatı yüzyılın ilk çeyreğinde Siyonizm-İngiltere ilişkisiyle beraber başlar. Haşimi Krallığı bu süreçte sessiz bir şekilde olayların akışında yer almış ve Arap tarihinin geçtiği tehlikeli dönemeçte birçok olaya damgasını vurmuştur, özellikle de Filistinlilerin yurtlarından sürülmeleri ile beraber Belfor Deklarasyonu'nun siyasi hayatta uygulama sahasına konulmasıyla.

Haşimi ailesinin olayların içinde etkin rol almaya başlaması bu yüzyılın ilk yarısında Siyonizm-İngiliz işbirliğine uzanır. Bu da Kral Hüseyin'in dedesi ve Ürdün Krallığı'nın kurucusu Emir Abdullah'ın 1914 Şubat ayında Lord Kitchner ile Kahire'de buluşmasına kadar gider. Buluşmada İngiliz tarafında İngiliz Güvenlik Dairesi Doğu Sekreteri Ronald Stura da hazır bulunuyordu. Buluşmanın diğer bir özelliği de Avrupalıların Şam topraklarında (Biladu'ş Şam) isteklerinin ve planlarının olduğu bir sırada gerçekleşmiş olmasıydı.

Emir Abdullah bu buluşmayla ilgili olarak bizzat kendi ağzından 1924 yılının Şubat'ında Charcil ile Kudüs'te yaptığı toplantı sırasında Kitchner ile buluşmasıyla ilgili ipucu verir: "Mr Charcil biliyor ki ben daha Türkiye savaşa girmeden önce Araplar'la İngiltere arasında ilk olarak anlaşma yapmış birisiyim, Mr. Ronald Sturz buna şahiddir. Yine bugün aramızda bulunan Mr. Lawrence de buna şahidtir. Ki o bu konuda çok gayretler sarf etmiştir. Türkiye Almanya'yla anlaşma yapmadan çok çok önce Mısır'da Lord Kitchner'ın kapısını çalmıştım. Daha o zamanlar Araplar ile İngilizler arasında böyle bir anlaşmanın yapılmasını eşi bulunmaz bir fırsat olarak görüyordum. Şunu da ifade etmeliyim ki İngiliz hükümetinin siyasetiyle uygun olmayan şeyleri yapmaktan Allah'a sığınırım."

İngilizler'in hızlı bir şekilde Türkiye üzerinde başarılar kazanmaları ve Irak'ı işgalleri, Arap bağımsızlık hareketlerinin doğmasına neden oldu. Bu hareketlerin ilki Irak'taki bağımsızlık hareketidir ve İngilizler tarafından bastırılmıştır. Hareketin lideri İngilizler'e teslim olmasına rağmen İngilizler vahşice Basra'ya girdiler. Diğer taraftan Mekke şerifi Hüseyin İngilizler'i destekleyerek Irak ve Suriyeliler aleyhinde casusluk faaliyetlerinde bulunuyordu. Aynı zamanda İngilizler onunla anlaşma ve yardımlaşma talebinde de bulunuyorlardı. Bu amaçla Sir Henry Mikmahon İngilizler adına girişimlerde bulunuyordu, İngilizler bunu yaparken de "Büyük Arap Devrimi"ni destekleme sloganını kullanıyorlardı. Tarihi kaynaklar bu dönemde İngilizler'in Şerif Hüseyin'e yaklaşık 10 milyon Cüneyh yardımda bulunduğuna işaret eder. Öyle görünüyor ki Şerif Hüseyin daha başlangıçta Arap topraklarının büyük bir kısmından vazgeçiyordu. Bu durum Mikmahon'un 24.10.1915 tarihli mektubunda Şerif Hüseyin'e yazdıklarında da açıkça gözükmekte: "Batı tarafındaki Şam topraklarının büyük bir kısmının (Şam. Hıms, Hama, Halep) saf Arap toprakları olduğu söylenemez. Ve sizce talep edilen bu hudutların istisna edilmesi gerekir." İngiltere Sömürge Bakanı Charcil bu mektubu şöyle yorumluyordu: "Bu mektup Filistin'i Arap topraklarından müstesna tutar". Menar dergisi sahibi Reşid Rıza da kendisiyle Hicaz Dışişleri Vekili Fuad Hatip arasında 20.2.1920'deki toplantıda Şerif Hüseyin'in Sykes-Picot Anlaşması'ndan haberdar olduğunu; ancak Belfor Anlaşması'na itiraz etmediği gibi bu konuda herhangi bir itirazda bulunmadığını haber verir. Şerif Hüseyin bununla da kalmayıp Arap dünyasında Filistin konusunda yaygınlaşan kin ve nefrete rağmen 23.3.1918'de "Kıble" adlı Mekke'de yayınlanan bir gazetede yazdığı makalede şöyle der; "Filistin Arapları Yahudileri, "kardeş olarak" onları, ortak hayırda yardımlaşma dolayısıyla selamlar" Lawrence'in de belirttiği gibi oğlu Faysal ondan daha iyi değildi. Bakın Lawrance bu konuda ne diyor: "Benim için Faysal'la Sykes-Picot Anlaşması'ndan önce tanışmak büyük bir şanstı. Zira ben onu anlaşmanın yürürlüğe girmesini önlemenin en iyi yolunun İngilizler'e yardım etmek olduğu konusunda ikna etmiştim." Lawrence sözlerine devamla şöyle diyordu: "Ben onlara Arap Devrimi'nin başladığı ilk günlerde Lübnan'ı Fransızlar'a bırakma konusunda nasihat ederek uyarmıştım," Aynı şekilde Lawrence, Emir Abdullah'a işaret ettiği sözünde şöyle diyordu: "Görünüyor ki o bütün samimiyetiyle Büyük Britanya'nın vaadlerine inanıyordu." Şerif Hüseyin ailesi özellikle de Faysal 1. Dünya savaşı esnasında İngilizler'in Güney, Fransızlar'ın Bilad'üş Şam toprakları konusundaki isteklerini çabuk fark etmesi Siyonist-İngiliz siyasetinin bağlarını çözecek uygun fırsatlar elde ettiler. Bu fırsat Iraklı Arap milliyetçilerinin başına geçen Cemal Paşa'nın Faysal'a 26.11.1917'de gönderdiği mektupla daha belirgin olarak ortaya çıkmıştır ki, mektup Faysal'la karşılıklı işbirliğini öngörüyordu. Aynı zamanda Belfor Sözleşmesi ve Sykes-Picot Aniaşması'nın da hemen sonrasına denk düşüyordu. Faysal da bu mektubu Cemal Paşa'ya gönderdiği cevabi mektupta şöyle cevaplandırıyordu: "Muhakkak böyle bir anlaşma için uygun bir vakit gelecektir. Ve ordumuzu Cemal Paşa'nın ordusuna yardımlaşma sorumluluğuyla katmamız mümkün olacaktır. Bir şartla ki, şayet Türkler, Amman'ı kurulacak Arap devletine bırakırsa". Ancak birçok sebep böyle bir olayın gerçekleşmesini engellemiştir. Bu sebeplerden birkaçı kısaca şöyledir:

1- Emir Abdullah'ın Türklere karşı olan katı tutumu,

2- Mustafa Kemal'in bu haberler kendisine ulaştığında Kral Faysal'a haber göndererek Cemal Paşa'nın gücünü kırmak amacıyla onu Şam'da bağımsız bir devlet kurmak için teşvik etmesi,

3- Ancak bütün bunların ötesinde gerçek sebep; İngiliz, siyasetine ve onların vaadettiklerine körü körüne inanılması gelir.

Faysal'ın tokalaşması ve Abdullah'ın hizmetleri

Emir Faysal Arap ve Siyonist hareketlerle ilk görüşmesini 4.6.1918 tarihinde Akabe'den birkaç mil ötedeki "Vahide" beldesinde Haym Weizmanla gerçekleştirdi. Bu görüşme, Lawrance'in üstün gayretler göstererek Faysal'ı görüşmenin gerekliliğine ve Siyonistlerle anlaşmanın zaruretine ikna etmesi sonrasında gerçekleşebilmişti. Ve 10.4.1918 tarihinde Faysal ile Weizman arasında Siyonist harekete düşmanlığın hafifletilmesi konusunda anlaşmaya varıldı. Faysal, Yahudilerin Filistin toprakları dışında aradıkları özelliklere sahip bir adaydı. Nitekim 25.11.1936 tarihinde İngiliz Komisyonu nezdinde Weizman - Faysal buluşmasında Weizman şöyle der: "Faysal'a projelerimizi açıkladım. Ve onunla kendimi bir ittifak içinde buldum."İki taraf aralarındaki eski ırki yakınlığı dile getirerek Yahudi göçü ve onların geniş toprak sahalarında iskanı konusunda Siyonist cemiyetin Arap iktisadi kaynaklarını kullanımı ve tabii kaynakların geliştirilmesi üzerine karşılıklı hoşgörü ve yardımlaşma ile Belfor Sözleşmesini bütün konularda hayata geçirmek noktasında anlaştılar. Faysal 1919 Mayıs'ında Weizman'a yazdığı mektubunda Siyonistler konusundaki duygularım şöyle dile getiriyordu: "Yahudi hareketi milli bir hareket olup sömürgeci değildir. Öyle görüyorum ki her iki taraf içinde Suriye uygun bir yerdir. Zannediyorum birimiz olmadan diğerinin başarılı olması düşünülemez.

Henüz 1. Dünya Savaşı sona ermemişti ki İngiltere ve Fransa Sykes-Picot Anlaşması'nı yürürlüğe koydu. Fransa Suriye'yi işgal etti. Ve Faysal'ı tahttan indirdi. İngiltere de Ürdün'ün doğusunda bölgesel bir idare kurmaya yöneldi. Bunun neticesinde her biri bölgesel hükümetlerin oluşmasını amaçlayan -Deyr, Yusuf, Aclun, Karak Belka gibi- özerk bölgeler oluştu. Bütün bunlar İngiliz kontrolünde Filistin tarafındaki doğu sınırını güvenlik altına almak ve Yahudiler'in rahat bir şekilde göç etmelerini sağlayarak, onları Arap vatanseverlerin hücumlarından korumak amacına yönelik olarak yapılıyordu. Aynı zamanda Fransa'nın kontrolündeki Suriye sınırı da böylelikle güvenlik altında olacaktı. Avni Abdu'lhadi'nin hatıraları bu olay üzerine oldukça iyi ışık tutar. Avni, ile tanışan İngiliz elçisi Herbert Samuel, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Kruzon'a gönderdiği 22.2.1921 tarihli mektupta şunları yazıyor: "Bu sabah Emir Faysal'ın sekreteri, son olarak Mısır'da yaşayan ve orada Hicaz kralı Emir Faysal, Abdullah ve milliyetçilerle ilişkileri olan Abdu'lhadi ile karşılaştım. Şu anda o, Doğu Ürdün'e gidilip Abdullah'la görüşülmesini teklif ediyor. Konuşmamın akışından onun gerçek amacının şu anda Doğu Ürdün'de Fransızlar'a karşı olan hareket konusunda bazı faydalar elde etmek olduğu anlaşılıyor. Bu benim kesinlikle uygun bulmadığım bir şey. Bilakis tam tersini söyledim. Çünkü İngiliz hükümetinin de Doğu Ürdün halkı için yayınladığı açıklamada da belirttiği üzere buna izin verilmemektedir."

Bundan başka Doğu Ürdün'de "mahalli bir idarenin" kurulmasının gerçek stratejik sebebi, Belfor Deklarasyonu uygulamaya girdikten sonra kurulacak Yahudi devleti için Filistin'den göç eden Filistinli göçmenlere yer bulma amacını güder. Yine bir İngiliz görevlisi olarak Doğu Ürdün'de bulunan biri şöyle söyler: "Uzak ve değişik bölgeler Ürdün Nehri'nin doğusunda -Filistin'de Yahudi halkı için milli bir devlet kurulduktan sonra Arapların yerleştirilmesi için kullanılabilecek ihtiyati bölgeler olarak İngiltere'nin gözetmesi gereken bir konudur." 17.3.1921'de Kahire'de İngiltere'nin Ortadoğu Dairesince İngiliz Sömürgeler Bakanlığınca düzenlenen Ortadoğu Konferansında yayınlanan metinde "Doğu Ürdün'de Araplara ait bir rejimin kurulması ve İngiltere'nin onayıyla başkanlığını Araplar'ın yaptığı bir rejim oluşturulması" kararı alınır.

Abdullah'la Charcil arasındaki görüşmeler Ürdün yönetiminin oluşturulması için başladı. Charcil görüşmenin sonunda yaptığı bitiş konuşmasında şöyle diyor: "Emir'den Fransızlar ve Siyonistler'e karşı başkaldırmama konusunda ve yerleşime yardım meselesinde sükunet ve istikrarın sağlanmasında yardımlaşma talebinde bulunulmuştur." Emir Abdullah ise şunu demekle yetiniyordu: "O iki taraf arasında güven unsurlarının arttırılmasından başka bir şart koşmuyor". Hayrettin Zirikli ise, Abdullah ve Charcil arasında Doğu Ürdün'de bir emirliğin kurulması konusundaki anlaşmanın beşinci bendiyle ilgili olarak şöyle der: "Emir Abdullah'ın Suriye ve Filistin sınırını her türlü bedevi veya medeni saldırıdan korunması. Nitekim Emirliğin uygulamaları gerek Ürdün gerekse Filistin'deki vatansever hareketlerin bastırılması ve Siyonizm'e zararların önlenmesi konusunda büyük rol oynamıştır. Bu amaçla ülkeye silah ithali yasaklanırken Doğu Ürdün'de Filistinli kardeşlerine yardım eden vatanseverler de birçok terörist faaliyetle sindirilmeye çalışılıyordu. Ve yine bu bölge askeri bölge olarak ilan edilmiş ve buradaki muhalif hareketlere gözdağı verilmeye çalışılmıştır. Bunun sonucunda rejimle devrimci güçler arasında çatışmalar meydana geldi. Bunu ordunun devrimcilere yönelerek Kuzey bölgelerinde geniş çaplı temizlik ve teftiş operasyonları izledi. Bazı Filistinli vatanseverler tutuklanarak İngiltere yöneticilerine teslim edildi. Bu operasyonlardan birisi Filistin milliyetçilerinin lideri Yusuf Derre'nin tutuklanarak İngiliz hükümetince idama mahkum edilmesi ve kararın İngilizler tarafından uygulanın asıdır."

Ancak Emir Abdullah'ın Siyonizm'e verdiği en büyük imtiyaz 1928'de iktisadi gibi görünen ancak gerçekte askeri amaçlı olan Ürdün Nehri'nde Siyonist bir mühendise yetmiş yıl süreyle elektrik üreten bir şirketin kurulmasına izin verilmesidir. Bununla beraber 6 bin dönümlük bir arazi de verilerek "Cisr Mecami" ismiyle maruf emperyalist amaçlara hizmet eden bir kalenin inşa edilmesidir. Nitekim 1948 yılında Irak ve Suriye ordusundan birçok vatansever bu kalenin önünde şehid düşmüşlerdir. Mühendis Rontberg'in bu projesi 1967 savaşında da Siyonistlerin önemli direklerinden birini oluşturuyordu. Ondan önce de 1956'daki Süveyş harbinde. Diğer bir imtiyaz da dünyanın deniz seviyesinin altında zengin madenlere sahip tek gölü olan "Ölü Deniz"den Siyonistlere kullanma hakkı tanınmasıdır.

Görüldüğü gibi Emir Abdullah Araplar arasında İngiltere'nin isteklerine boyun eğen ve 1936 yılında Filistinliler'e büyük bir darbe indirilmesinde sorumluluğu bulunan ilklerdendir. Onun bu gayreti Amman'da 10.7.1936'da İngiliz dostu Arthur Whachob'a gönderdiği mektupla başlar. Bu mektubunda şöyle der: "Filistin sorunu konusundaki çözüm ancak sizin başarınız ve Araplar'ın vatanlarında barış içinde yaşamaları ve Yahudilerin isteklerinin yasaklanmaması ile mümkündür." Daha sonra da onun Araplar'a Filistin Arap devrimini sona erdirmeleri ve İngiliz dostlarının yanında yer almaları gerektiği konusundaki çirkin çağrısı duyulur.

Ancak olaylar bu kadarla bitmedi. İş Yahudi örgütlerle silahlı savaşa dönüştü. Irak'ta Reşit Ali Keylani'nin kıyamı Haşimi Krallığı'nın düşmesine neden oldu ve Emir Abdullah ülkeden kovularak Hayfa'ya sığındı. Ancak burada Araplar'dan hiç kimse ona evini açmadı. Ve Cebel-i Karmal'a gitti. Orada saklanmak amacıyla bir Yahudi oteline sığındı. 1941 yılı geldiğinde İngiltere Irak üzerine üçlü bir saldırıya geçti. İngilizlere, Siyonistlere ve Abdullah'a bağlı güçler Sahra boyunca harekete geçtiler ve Hibaniye'ye ulaştılar. Irak'a girerek milli hükümeti düşürdüler. Bu savaş sırasında Siyonist hareketlerin bir lideri öldü ve orada defnedilerek mezar taşma Siyon yıldızı konuldu. Bu gelişmeler Yahudi devletinin kurulmasının yakınlığını gösteriyordu. Doğu Ürdün yönetimi, Emirlikten isim değişimi yaparak Haşimi Krallığı'na dönüştü. Bu tarihten sonra "el-Memleketü'l Ürdüniyye Haşimiye" (Ürdün Haşimi Krallığı) ismi kullanılmaya başlandı. Emir Abdullah bin Hüseyin de ilk Kral olarak idarenin başı tayin edildi.

O zamanlar daha Filistin'in paylaştırılması söz konusu değil iken Kral Abdullah hükümet başkanını İngiliz Dışişleri bakanı ile görüşmek üzere Londra'ya gönderdi. Toplantının amacı gelecekle ilgili konuları değerlendirmek idi. Araplar Filistin'in paylaştırılması konusunda savaşmak istedikleri halde Ürdün Krallığı'nın görev ve yetkileri tartışıldı. İngiliz Dışişleri Bakanı, Ürdün heyetine karşı şunları söyledi: "Eğer Ürdün ordusu Filistin'e girmek isterse Araplara çizilmiş sınırları geçmemeli ve Yahudilere tahsis edilmiş bölgelere yaklaşmamalıdır." Toplantı da hazır bulunan Kulüp Paşa da şöyle diyordu. "Birbirimizle hürriyet üzere barış ve anlaşma yaptık." Kısaca özetlemek gerekirse bütün bunlar Ürdün'ün 1948'de Filistin problemindeki önemini ve rolünü açıklamaktadır.

Bundan sonra Kral Abdullah'ın önünde siyonistlerle ittifak yapmak için herhangi bir engel kalmamıştı. Nihayet 1947 Kasım'ında Ürdün rejiminin Filistin'in paylaşılmasını desteklediğini ve siyonist örgütlerle savaşmaya karşı olduğunu bildiren anlaşmayı Golda Mayer'le bir araya gelerek imzaladı. Hatta eğer ordusu, savaşmak zorunda kalırsa sadece Araplar'ın yaşadığı bölgelere girmekle yetineceğini Yahudiler'e tahsis edilen bölgelere ise yaklaşmayacağını açıkladı. Daha sonra Nisan 1948'de Moşe Şarit'le görüşerek aynı şekilde Filistin'in paylaşılmasını desteklediğini tekrarladı. 11.5.1948'de Golda Mayer'le yaptığı ikinci toplantıda da taahhüd ettiklerine sadık kalacağını bir kez daha yeniledi. Bu görüşmeler Zerka'daki Arap askeri toplantılarının yapıldığı bir sırada Birleşik Arap Ordusu'na komutan seçmek üzere bir araya gelindiği sırada gerçekleşiyordu.

Gelişen olaylarla beraber Arap Uluslararası Topluluğu Meclisi 13.5.1948 tarihinde Amman'da yaptığı toplantıda Arap ordusunun Filistin'e girişini kararlaştırıyordu. Ve her birlik belirlenmiş olan plana göre kendi bulunduğu yerde kalacaktı. Ordunun sorumluluğu da Kral Abdullah'a aitti. Aynı zamanda bu Irak ordusunun da katılımıyla gerçekleştirilecek bir hareket idi. Tarihi kaynaklar Arap askerlerinin Filistin'e giriş olayını Kral Abdullah'ın çabalarına rağmen Arap devletlerinin ordudan ayrılmaları neticesinde başarısızlıkla sonuçlandığına işaret eder. Bundan sonra bütün ordunun yetkisi Kral Abdullah'a devredildi. Ancak onun bu kararı kabul etmediğini görüyoruz ki bunun birçok nedeni olduğu bilinmektedir. Bu nedenlerin en önemlileri:

1- Halkın genelinde savaş isteğinin artması,

2- Kral Abdullah'ın, Kral Faruk'la olan liderlik çekişmesi,

3- Ürdün ordusunun paylaşma kararına karşı çıkması,

4- Siyonist örgütlerle aralarındaki çatışmalar.

5- Ürdün'le vatansever subayların Kulüp Paşa'nın emirlerine karşı gelmeleri,

6- 1. 2. ve 3. Barış görüşmesinde Siyonistlerin Remle ve Lod bölgesini Araplar'a tahsis etmesi.

Bütün bunları Ürdün'de kalan diğer Filistin topraklarını da zorla işgal hareketi takip etti. Bu yapılırken de "kutsal cihad" adına yapılıyordu. Bunların en açık olanı Beyt-i Lehim'deki gizli saldırılardı.

Artık olanlardan sonra Kral Abdullah'ın Siyonistler'le sürekli görüşmesini engelleyecek bir şey kalmamıştı. 16.1.1949'da Şuna Sarayı'nda Yahu Sason ve Moşa Dayan ile görüştü. Görüşmede Kral Sason'u muhatab alarak şöyle diyordu: "Gördün mü sizinle savaşmayacağımızı ve size tahsis edilen topraklara saldırmayacağımızı"

Kral aynı şekilde 23-24.3.1949'da Siyonist bir heyetle görüştü. Heyetin içinde Eytan, İjak Rabin, Moşa Dayan Hankabi gibi isimler mevcuttu. Bu görüşmede taraflar 12 maddeden oluşan bir anlaşmayı da imzaladılar. Bu görüşmede Yoil Boral, Kral Abdullah'ı şöyle tasvir ediyordu: "Geryon'un da dediği gibi Kral Abdullah İsrail ile Araplar arasında barış anlaşması imzalayan ilk kişi idi."

Ancak Filistin halkının gazabı Kral Abdullah'ın yakasını bırakmadı; nihayet 20.7.1951 de Mescid-i Aksa kapısında onu yakaladı. Mustafa Şükrü Aşv isimli Filistinli genç bir devrimci, halkın ve tarihin hükmünü Kral Abdullah'ı öldürerek yerine getirdi.

Devamı Gelecek Sayıda

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR