1. YAZARLAR

  2. Bülent Şahin Erdeğer

  3. Filistinimize Armağan Bir Günce: “Bizim Filistin”

Bülent Şahin Erdeğer

Yazarın Tüm Yazıları >

Filistinimize Armağan Bir Günce: “Bizim Filistin”

Mart 2003A+A-

Dünya çapında yürütülen psikolojik bir savaşın iletişim cephesinde, bir çok konuyu dünya sömürgenlerinin istedikleri pencereden görmemiz istenmekte bizlerden. Modern çağın büyüsü de diyebileceğimiz medya manüplasyonunun en bariz hissedildiği, mazlumun zalim, zalimin mazlum kılığına sokulup zihinlerin ifsad edildiği konulardan birisi hiç kuşkusuz "Filistin Meselesi"dir.

Araplar bizi sattı hurafesiyle, stratejik ittifak bahaneleriyle arkadan hançerlemeyi meşru kılmaya çalışan bu manüplatif propaganda, bilindiği üzere Filistinlilerin kendi topraklarını sattıkları, İsrail'in Nazilerin zulmünden kaçan Yahudilerin doğal vatanları(!) olduğu, masum Yahudilerin terörist Filistinlilerce öldürüldüğü gibi birçok yalanla da desteklenmektedir. İşte böylesine saptırmaca söylemlerin işgali altındaki enformasyon ağında Mete Çubukçu gibi gazetecilerin meslek ahlaklarını korumaları, doğruları kitaplaştırmaları kamuoyu açısından önemli bir boşluğu doldurmakta. Çubukçu "Bizim Filistin" isimli eserinde Ulusal sınırların ve milliyetçi söylemlerin etkisiyle insanlarda oluşan "çok uzaklarda, bir ekran öğesi olarak Filistin" imajının sanallığına dikkat çekmekte. Ve aslında "insanlığımızla, komşuluğumuzla, inançlarımızla tümüyle bizim olan bir Filistin" gerçeğine parmak basmakta.

Kitaba El-Aksa İntifadası öncesi durum ve Filistin halkının içinde bulunduğu koşullara değinerek başlayan yazar, Filistinlilerin iki cephede birden, hem İsrail'e hem de kendi yönetimi konumundaki FKÖ'ye karşı savaşmasına dikkat çekiyor. (s.12) İstişhadî  Eylemler'i klasik "İntihar bombacılığı" yaklaşımıyla değerlendirmemesiyle birlikte bu tür eylemlerin Filistinlilerce desteklenmesini "hangi görüşten olursa olsun Filistin halkının çoğunluğu tarafından Hamas'ın bombalı eylemleri destekleniyor"(s.13) tespitiyle dile getiriyor. Kitabın birinci bölümü bir İntifada gününün Filistinli mücahidler gözüyle nasıl geçtiği üzerine ayrılmış. 12 Yaşındaki Muhammed Durra'nın babasının kucağında şehid edilmesiyle bayraklaşan Aksa İntifadası'nın "Taş Atma Sanatı"nı İlk İntifadadan devraldığını anlatan Çubukçu, bu sapan taşlı direniş metodunun tüm dünyada "mazlumların direnişinin sembolü" haline geldiğini vurgulamakta.(s.22) Yazar, Filistin'de halkın Türkiye ile ilgili bakış açısını yansıtırken devletle halkı ayrıştırdığını devletin işbirlikçiliğine duyduğu kızgınlık kadar halka olan dostâne yaklaşıma dikkat çekiyor. (s.32)

"İsrail" İsimli %78'lik "Tümüyle İşgal Altındaki Filistin"de Sivil Yahudi Var mı?

 Çoğu zaman eleştiri konusu yapılan istişhadi eylemlerin hedef noktaları olan işgal altındaki Filistin topraklarında gerçekleştirilen işgalci ölümlerinin, "sivillere karşı yapılan terörist saldırılar" kategorisinde değerlendirilmesine karşın kitapta verilen gözlem bilgileri bir hayli gerçekçi tespitler içeriyor. Örneğin tamamen işgal altında bulunan % 78 Filistin toprağına dünyanın dört bir yanından gelerek bu toprakları gasp eden insanların, sivil kimliklerinin meşruiyet sorunu bir yana şu gazeteci gözlemleri istişhadi feda eylemliliklerinin hem İslami hem de insani açıdan savaş hukukuna olan uygunluğunu gözler önüne seriyor:

"İsrail kentlerinin renkli yaşamı içinde asker kıyafetli genç erkek ve kızlardan oluşan gruplara her zaman rastlamak mümkündü. Genelde akşam yemeklerinde bir araya gelen gençler boş şarjörlü silahlarla masaları doldurur, İsrail'in savaşla iç içe geçen ve günlük yaşamda kendini hissettiren militarist anlayışını hissetmek hiç de zor olmazdı".(s.36)

"Güvenliğin temel gücü IDF, yani İsrail ordusudur. Ama sadece ordu değil İsrail halkı ordulaşmış, askerileşmiş, militer bir yapıya sahiptir. Aileden başlayarak okullarda, ders kitaplarında İsrail'in varolması için verilmesi gereken mücadeleden söz edilir. Bu yüzden İsrail halkının ezici çoğunluğu asker olmayı içselleştirmiş ve kabullenmiştir. 18 yaşına gelen her İsrailli askere alınır. Erkeklerde 3 yıl, kadınlarda 21 ay askerlik zorunludur. Askerlik sona erdikten sonra 45 yaşına kadar, küçük istisnalar dışında her İsrailli her yıl 39 gün süreyle orduya katılır, ordunun her kademesinde görev aldıkları gibi çatışmaya girip güvenlik görevi üstlenebilir. Bu yüzden İsrail'de üniformayla dolaşmak şaşılacak bir şey değildir. Günün herhangi bir saatinde gençlerin kafeteryalarda, restoranlarda, masaların kenarlarına dayadıkları silahlarla sohbet etmeleri çok normaldir. Yollar otostop yapan askerlerle doludur. (s.149)

Çubukçu, Türkiye-İsrail ilişkilerine de özel bir yer ayırmış kitabında. Bu Bölümde  özellikle 28 Şubat süreci öncesi TC makamlarının işgalcilerle adım adım geliştirdikleri ilişkileri, Erbakan hükümetinin aciz durumu ve iradesizliğine değinen yazar, Türkiye'nin 80 öncesi tarihine tanıklık etmiş olan nesillerin Filistin'le olan uzaktan, yakından ama hep iç içe olmuş ilişkilerine de temas etmiş.  Özellikle Sol hareketlerin Filistin'le o dönemdeki yakın bağlantıları daha 80 sonrası kolu taşla kırılan Filistinli çocuğun simgeleşen görüntülerinin her kesimden Türkiye insanının zihninde yer alan "Bizim Filistin" duyarlılığı ile Filistin insanının din kardeşliği, Anadolu insanı ve tarihi hakkında beslediği aynilik algısı arasındaki sıcak köprüye dikkat çekiyor.

"Bizim Filistin" okuyucusunun "İsrail" derken nasıl bir katliam şebekesiyle karşı karşıya olduğu gerçeğini, kitapta yer verilmiş olan Siyonist İsrailli keskin nişancıyla yapılan röportaj yansıtıyor.(sf.55)

Yazar, akademik bir üslup kullanmaksızın ortalama seviyeye hitap edecek bir dille Filistinlilerin ekonomik ve sosyal yapılarını, siyasal gruplaşmaları ve İntifada sürecinde alınan farklı tavırları, direnişçilerin işgalcilerle bir cephede savaşırken başka bir cephede de kendilerinden uysallık isteyen, Filistin devleti ile de mücadele etmek zorunda olduklarını ifade ediyor.

Kitapta, 80 sonrası Filistin konusunda Türkiye solunun içine düştüğü yabancılaşma ve sığlık ile İslami kesimin Filistin konusunda daha nitelikli ve kuşatıcı olma özelliğinin vurgulanması, kendini sosyalist kimliğiyle tanımlayan yazarın kendi düşünce dünyası açısından önemli bir özeleştiri, Müslümanlar açısından ise bir adım daha öteye götürülmesi gereken bir tespit olarak ön plana çıkıyor.

Filistin sorununun uzaklarda, ekranlara takılıp kalan bizi ilgilendirmeyen bir sorun olmadığını hatırlatması açısından önemli bir belge niteliğinde olan "Bizim Filistin" benzeri eserlerin yayın dünyasında yer almasını umut ediyoruz. Yeryüzünde yaşadığımız tüm sorunların uzaktan yakından birbirleriyle bağlı olduklarını ve tüm bu bağlantının Hakk-Batıl çatışmasının farklı yansımaları olduğunu görmekteyiz. Özellikle Filistin'in Hakk-Batıl kutuplaşmasında her iki taraf için de hiç kuşkusuz çok daha anlamlı bir sembol olduğunu da söyleyebiliriz. Bu nokta göz önünde bulundurulduğunda Filistin'in neden "Bizim Filistin" olduğunu daha iyi kavramaktayız.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR