1. YAZARLAR

  2. Murat Yılmaztürk

  3. Federal Anayasa Mahkemesinden Yasakçı Zihniyete Ders

Murat Yılmaztürk

Yazarın Tüm Yazıları >

Federal Anayasa Mahkemesinden Yasakçı Zihniyete Ders

Kasım 2003A+A-

HDR Genel Başkanı

Federal Anayasa Mahkemesi (Bundesverfassungsgericht) Afgan asıllı Alman vatandaşı Fereshta Ludin'in başörtüsü ile öğretmenlik yapmasını yasaklayan kararı İptal ederek davayı Federal idari Mahkeme'ye (Bundesverwaltungsgericht) iade etti.

Her ne kadar Federal Anayasa Mahkemesi'nin 24.09.03 tarihli başörtü kararı beklenen netlikle meseleye çözüm getirmiyor ve bazı çevreler tarafından yan evet yarı hayır olarak yorumlanıyor ise de, Federal Anayasa Mahkemesi'nin aynı tarihte internet sayfasında (www.bundesverfassungsqericht.de) yayınlanan basın bildirisi dikkatli bir şekilde okunduğunda sonuç oldukça açık ve net görülüyor. Basın bildirisinde kararla ilgili açıklamalara göre bir öğretmenin öğretmenlik yapmasının genel bir başörtüsü yasağı ile yasaklanması Anayasa'ya aykırı olarak niteleniyor. Ancak bir şahsın somut davranışları endişeye sebeb veriyor ise, o olayın somut olarak İncelenebileceği vurgulanıyor. Eyalet yasalarında başörtüsünü öğretmenlere yasaklayabilmek için gerekli yasaların mevcut olmadığına dikkat çeken hakimler, eyalet meclislerinin bundan sonra başörtüsünü yasaklayacak yasalar çıkarmak istediklerinde de Anayasa'nın bu hususta belirlediği sınırları dikkate almak zorunda olduklarına işaret ettiler. Yani bir bakıma Anayasa'da değişiklik yapmadan başörtüsünü öğretmenlere yasaklamak mümkün değil demiş oldular. Böylece kendisine iade edilen bu davada Federal idari Mahkeme, Anayasa Mahkemesinin bu uyanlarını dikkate almadan karar veremeyecek. Federal İdari Mahkemenin eyalet meclislerinin başörtüsü yasağını getirecek yeni yasalar çıkarmaları ve bu yasaların Anayasa'ya aykırı olup olmadığının tesbitine kadar davayı askıya almasına pek ihtimal verilmiyor. Dolayısıyla bu sefer Fereşta Ludin lehine karar vermek zorunda kalacak.

Hala hep dünlerde yaşayıp bugünü ve yarını hiç düşünmek istemeyen kireçleşmiş kafalara bu karar adeta bir tokat gibi gelmiş olmalı. Federal İdari Mahkeme'nin kararını çoğunluk oyları ile bozan hakimler, Alman toplumundaki gelişmelere dikkat çekmeden de kaçınmadılar. Bu hususta da basın bildirisinde şu ifadelere yer veriliyor: "farklı dini inançların mevcut olduğu bir toplumda hiç kimsenin bu farklı inançların sembolleri ile, ifade ve hareketleri ile karşılaşmaktan korunma hakkı yoktur... Gittikçe artan çoğulculukla irtibatlı olan değişim okullarda müsaade edilen dini unsurların yeniden belirlenmesi için bir vesile olabilir."

Bir toplumun bugününe ve yarınına barış ve adaletin hakim olması için okullardan daha iyi nerede farklı kültürlere karşı karşılıklı kabul ve hoşgörü alıştırmaları yapılabilir?

Federal Almanya başbakanı Gerhard Schröder de aynı gün Birleşmiş Milletler genel kurulunda yapmış olduğu konuşmasında dünyanın her yerinde ve tüm insanlar için hoşgörü, barış ve adaletin temin edilmesi gerektiğine vurgu yaptı.

Şimdi bütün bu beklentilerin, temennilerin ne kadarı gerçekleştirileceği ve bu karar sonrası kamuoyunda başlayacak tartışmaların bu süreci nasıl etkileyeceği merakla bekleniyor.

Bakalım şimdiye kadar dokunulmaz ve kutsal kabul edilen ve uzun mücadeleler neticesinde elde edilmiş olan değerlerden Alman toplumu, sadece ve sadece farklı inanan insanların da bunlardan faydalanmaması için Anayasa da değişiklik yapılmasına onay vererek feragat edecek mi?

Avrupa'da olsun, Almanya'da olsun, Müslümanlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, inançları doğrultusunda taviz vermeden yaşamanın mücadelesini vermek zorundadırlar. Mevcut yasaların buna izin vermiyor olması bu mükellefiyeti ortadan kaldırmıyor. Tüm dünyada, müslümanların dini kimliğini öz güvenle geliştiren yeni nesillerin yetişmesine engel olabilmek için adeta seferberlik ilan edilmiş durumda. 11 Eylül olaylarını bahane ederek dininden taviz vermeden müslümanca yaşamak isteyen tüm insanların terörist ilan edilmesiyle bu kimliğin oluşmasına engel olunmak isteniyor. Dinin emirleri için mücadele eden insanlara, mücadelelerinden dolayı fundamentalist damgası yeme korkusu aşılanmaya çalışıyor. Bu tür oyunlara gelenler, kendilerini koruyamadıkları gibi, arkadan gelenleri ve gelecek nesilleri de koruyamayacaklar. Çünkü onlara aşılanan bu korku, asıl kimliklerini gizlemeye yol açacak; kimliğini gizleyenlerse bir zaman sonra yaşadıkları gibi inanmaya başlayıp bu yeni inançlarını gerçek din olarak savunacaklar.

Bu tehlikeyi dikkate alarak gerek fertlere, gerekse tüm sivil toplum kuruluşlarına ciddi görevler düşüyor: Fertler ferdi mücadelelerinin yanı sıra bağlı oldukları ve diyalog kurabilecekleri tüm derneklere ve benzeri kuruluşlara baskı yapıp mahalli ve ülke çapında diğer kuruluşlarla bu hususta işbirliğine geçerek çalışmaların başlatılmasını zorlamak mecburiyetindeler.

Dernekler vb. kuruluşlar da gerek fertleri bilgilendirip hakları için mücadelede cesaretlendirmeliler, ülke çapında aralarındaki görüş farklılıklarını nihayet aşarak komisyonlar oluşturup koordineli çalışma başlatmak zorundadırlar; aksi taktirde varlıkları tehlikeye girer. Yeni dünya düzeninin sıradan bir ferdi olma durumuna düşerek kapitalistlerin tüketim nesnesine dönüşme tehlikesinden, müslümanlar ferdi mücadelelerini toplumsal bir harekete dönüştürmeden kendilerini koruyamazlar. Nitekim örneğin Almanya İçişleri Bakanı Otto Schily, her bir müslüman çocuğun okullarda tek tek asimile edilmesi için 'benim için en iyi entegrasyon asimilasyondur' diyerek çoktan start vermişti.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR