1. YAZARLAR

  2. Nisanur Ayar

  3. Alnındaki Şehadet İzin Aydınlatacak Yolumuzu

Alnındaki Şehadet İzin Aydınlatacak Yolumuzu

Haziran 2010A+A-

Şahidimiz Cevdet Kılıçlar’a…

Gazze’deki yetim çocuklara, dul kadınlara, çalınmış ırzlara sen ne kadar da çok üzülürdün ağabey! Gazze’yle ilgili her haber, yayınlanan her gazete manşeti nasıl da acıtırdı senin içini. O aşkla çıkmıştın yola. Ölümü dahi göze alarak başlamıştın o sarp yokuşu tırmanmaya. Geride bırakmış olsan da aileni seni bekleyen kardeşlerin vardı orada. Ve senin gibi nicesi Mavi Marmara’yı doldurmuş Gazze’ye ilerlemek için demir almayı bekliyorlardı. Sense canhıraş buradaki müminlere de katkın olsun diye oradan oraya koşuyor, her kareyi fotoğraf makinenle yakalamaya çalışıyordun. Arada objektifin ailene takılıyor ve sonra çekim yapmaya devam ediyordun. Kızın, oğlun ve biricik eşin teslimiyet içinde yaptığın işe özenerek seni izliyorlardı.

Veda anı yaklaşınca ailene ilerledin. Büyük emeklerle büyüttüğün boyu boyunu aşmış kızına sarıldın önce. Ve oğluna yöneldin, öptün, kokladın. Sığsalar ikisini de içine alacaktın. Sıra hem dava hem de hayat arkadaşına geldi. Ama ona ne sarılabildin ne de öpebildin son kez. Birbirinize utanan gözlerle bakabildiniz sadece. İşte böyle bir veda ile ayrılıp Allah’a teslim etmiştin ev ehlini ve son defa güverteden yakaladığın kareyle başlamıştı şehadet öykün senin de. Gemi yoluna devam ederken kalbin sığmıyordu kabına. Şehadete olan özlemini hep diri tutardın içerinde. Acaba sana da bir gün nasip olur muydu yanığı olduğun şehadet?

İzlerken gemiden yapılan canlı yayınları gözler hep tanıdık simaları aradı. Bizler de o heyecanla baktık hep ekrana; acaba seni görebilecek miydik? İşte Siyonist İsrail, bebekleri katleden o kalleş, insaniyetten bihaber zihniyeti nüksetmiş, kirli ellerini insanlığın onuruna uzatmıştı yeniden. İnsanlar televizyonlara kilitlenmiş, yaşananları izliyorlardı kaygıyla. Pazartesi sabahı ezan sonrasında gemiye girdi uzun boylu, cephane donanımlı, ancak ellerindeki silahlarla dahi korkaklıklarını gizleyemeyen İsrail askerleri. Onlara engel olmaya çalışan Müslümanlar geminin her yanındaydı. Ve çılgınca silahlar alınlara yönelmeye, şehitler verilmeye başlandı. Sense bunları duyunca geminin en alt kısmından koşarak çıktın güverteye. İnançla coşan yüreğin, şehadete olan aşkın seni korkaklıktan uzaklaştırmış bilakis her kurşunla cesaretin kat be kat artmıştı. Silah olarak onlara karşı bir imanını bir de fotoğraf makinenin flaşını kullanıyordun. Tetiği gaddarca çekilen bilmem kaçlık silahın kurşunu isabet etti alnına ve süzülen kanınla sundun Rabbine kendini. Cansız bedenin yığıldı o anda arkadaşının ayağının ucuna. Her şeye şahit makinense düştü yanına ve ayrıldı parçalara. Alnının tam ortasına saplanmıştı nişanen. Artık seni bir alnındaki secde izin bir de şehadet izin aydınlatacaktı kıyamet gününde.

Haberini böylece almıştık işte. Ne ağlayabildik ne de gülebildik ardından. Sen hem şehadet şuurunu taşır hem de mümin kardeşlerine yardım etme özlemini duyardın içinde. Ve nasıl yaşadıysan öylece ölmüştün işte. Ölüm sana tek defada gelmiş ama Allah için almıştı canını. Amellerin ve şehadetinle nasıl şiar edindiğini gösterdin bize “Madem ölüm tek bir defa gelecek, o da neden Allah için olmasın?” mısralarını…

Allah şehadetini kabul etsin, yolunu yolumuz kılsın Cevdet ağabey…

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR