1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Netanyahu’nun İran’la savaşı ve Trump’ın zor denklemi
Netanyahu’nun İran’la savaşı ve Trump’ın zor denklemi

Netanyahu’nun İran’la savaşı ve Trump’ın zor denklemi

Gazeteci Hakan Çopur, işgalci İsrail’in İran’a yönelik saldırılarıyla tırmanan gerilimin Ortadoğu’yu savaşa sürüklediği bir denklemde, Trump’ın alacağı kararları ve Washington’daki siyasi ikilemleri değerlendiriyor.

20 Haziran 2025 Cuma 15:30A+A-

Netanyahu’nun İran’la Savaşı ve Trump’ın Zor Denklemi

Hakan Çopur / Fokus+


İsrail’in İran’a yönelik başlattığı ve İran’ın karşı saldırılarıyla büyüyen çatışmalar, Ortadoğu’yu yeni ve büyük bir savaşın eşiğine getirmiş durumda. Tüm dünyanın gözü kulağı ABD’nin, İsrail’in yanında İran’a karşı herhangi bir saldırı yapıp yapmayacağına çevrildi. 

Seçim gününden bu yana sürekli “barış getiren başkan” nitelemesini kullanan ve Ortadoğu’da yeni savaşlar istemediğini söyleyen ABD Başkanı Trump’ın ne yapacağı merak konusu. 

Şu ana dek henüz İran’a doğrudan bir saldırı düzenlemeyen ABD, İsrail’e destek vermeye devam etmekle yetiniyor. Trump, savaşa giren bir başkan olmak ile savaşı bitiren başkan olmak arasında ince bir çizgide zor bir denklemle karşı karşıya.

Savaşı Netanyahu başlattı, peki ABD de girecek mi?

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, ABD-İran nükleer görüşmelerinden birkaç gün önce ansızın İran’a yönelik şiddetli saldırılar düzenlemesi, iki bakımdan bu saldırıların İsrail ve kendisi açısından bir “ön alma” olduğu değerlendirmesini öne çıkarıyor. Birincisi, iç politikada sıkışan ve kabinesinin dağılmasıyla karşı karşıya bulunan Netanyahu, İran saldırılarıyla kendi siyasi istikbalini uzatmış oldu. 

İkincisi, Netanyahu uzun zamandır planladığı İran’a ve İran’ın nükleer kapasitesine saldırma emeline ulaştı. İsrail’in iç ve dış siyasetinde sürekli kullandığı “İran’ın nükleer güç olmasını önleme” mottosuna yönelik bu adım, doğal olarak ABD’nin ve Avrupa’nın anında desteğini aldı. Bu yönüyle Netanyahu ön alarak, Trump’ın şu anda istemese bile hayır da demeyeceği “İran’a saldırı” hamlesini gerçekleştirdi.

İsrail’in İran karşısında görece teknolojik ve istihbarat üstünlüğü olsa da İran’ın İsrail’i vurma kapasitesinin olduğunu açıkça göstermesi, bu seferki çatışmanın artık bir “savaş” düzeyine ulaştığını gösteriyor.  

Bu savaşın ne kadar süreceği büyük oranda ABD’nin bu sürece katılıp katılmayacağına ve nerede durmak isteyeceğine bağlı gözüküyor. Elbette Netanyahu’nun limitlerinin ve hedeflerinin neler olduğu da çok önemli, ancak şunu herkes net bir şekilde biliyor ki ABD’nin güçlü desteği olmaksızın İsrail’in askeri yetenekleri sınırlı olacaktır. 

Bu noktada özellikle İran’a ait Fordo nükleer zenginleştirme tesislerinin hedef alınıp alınmaması önem kazanıyor. İsrail elindeki mevcut bombalarla bunu ABD olmadan yapamıyor. Trump da bugüne dek İran’a doğrudan bir askeri saldırıya yeşil ışık yakmıyor. Bu İsrail-İran saldırı dengesi ya ABD’nin savaşa girmesi ya da İran’ın müzakere masasına oturuyorum demesiyle değişebilir.  

Trump İran’a saldırır mı?

Şu anda tüm dünyanın cevabını merak ettiği soru, ABD’nin İran’a saldırı yapıp yapmayacağı, daha gündelik bir ifadeyle “İran’la savaşa girip girmeyeceği” sorusudur. İsrail’in çok istediği bu durumun Washington’daki yansımaları ise karışık. Trump’ın birkaç ulusal güvenlik toplantısına ve sayısız açıklamasına rağmen henüz İran’la askeri bir çatışmaya girmemesinin en azından iki nedeni var. Birincisi, Trump’ın Ortadoğu’daki görünür amacı, nükleer müzakerelerde Tahran’ı istediği kıvama getirmek, İran’la ABD’nin ve İsrail’in çıkarlarına uygun bir nükleer anlaşma yapmak ve İsrail-Arap ülkeleri normalleşme sürecini tamamlamaktı. 

Bunu “hiç savaşa girmeyen ABD başkanı” imajının bir uzantısı olarak da tanımlayabilirsiniz. İkincisi, Trump’ın seçim sürecindeki “Önce Amerika” mottosunun, İran’la bir savaşa girmeye hiçbir şekilde uygun olmamasıdır. Kaldı ki ABD istihbaratının yakın zamandaki raporlarında bile İran’ın nükleer silah edinmesi gibi bir durumun henüz mümkün olmadığı belirtiliyordu. Bu yönüyle Trump’ın seçmen tabanında da “İsrail’e tam destek verelim ama İran’la savaşa girmeyelim” şeklinde bir dalganın olduğuna dikkat çekmek gerekiyor.

Washington’daki siyasi denklemde “İran’a saldıralım” diyen bazı “şahin” Kongre üyeleri olduğu gibi, bunun Amerikan çıkarlarına uygun olmadığını dile getiren Cumhuriyetçi isimler de var. Demokratların büyük bölümünün bu noktada İran’la bir savaşa hayır dediğini söylemeye gerek yok. Demokratlar, Trump’ın, Kongre onayı olmaksızın yabancı bir ülkeyle savaşa girmesinin Anayasaya aykırı olduğunun da altını çiziyor. Dolayısıyla Trump’ın, Netanyahu’nun “gazına gelip” İran’a karşı İsrail’in yanında savaşa girmesi halen mümkün, ancak Trump’a diğer seçenekleri ciddi şekilde düşündürten iç ve dış politika bariyerleri de mevcut.

Trump’ın yolu oldukça taşlı

Trump’ın önündeki yol hiç de taşsız bir yol değil: İran’a saldırsa ve İran bir şekilde karşılık verse çatışmalar daha da büyüyecek ve muhtemelen daha uzun sürecek. Kuvvetle muhtemel o senaryoda İran Hürmüz Boğazı’nı mühürleyecek. Bu da bölge ve dünya ekonomisi için ciddi risk demek. İşlerin daha da büyümesi, kimsenin dile getirmeyip sadece aklından geçirdiği nükleer bomba ihtimalinin yolunu dahi açılabilir.  

Sonuç olarak, kontrolden çıkan bir Ortadoğu senaryosunun ABD’ye ve Trump’a hiçbir getirisi olmayacaktır. Trump’ın bu tür bir kaotik, büyük ve kapsamlı bir savaşı istediğini gösteren hiçbir gösterge yok. Aksine Trump, İran tehdidini nükleer bir anlaşmayla çözerek “Amerika’yı savaşa sokmadan İran’ı yola getiren başkan” unvanını almak istiyordu. Kaldı ki uzun sürecek ve dünya/ABD ekonomisini zora sokacak bir savaşın, 2026’da yapılacak Kongre ara seçimlerinde Trump’a ve Cumhuriyetçilere bir maliyeti de olacaktır. 

Dolayısıyla Trump için İran’ı vurmak ya da vurmamak, iç ve dış politikadaki birçok bileşeni dikkatle göz önünde bulundurarak alacağı kritik bir karar olarak masasında duruyor. Trump Netanyahu’nun yoluna gidip İran’ı vurabilir ve tarihe “ABD’yi Ortadoğu’da savaşa sokan başkanlardan biri” olarak yazılabilir, ya da Netanyahu’yu dizginleyip süreci daha büyük bir savaşa dönüşmeden toparlayabilir. Trump’ın uzun zamandır savunduğu tüm argümanların toplamı açık bir şekilde Ortadoğu’da İran’la ya da başka bir ülkeyle savaşa girmemeyi ifade ediyor. Şurası kesin: Trump hangi adımı atarsa atsın her iki durumda da bu kararı tarihe geçecek. 

 

 

HABERE YORUM KAT