1. YAZARLAR

  2. Dounia Bouzar

  3. Müslümanlar sadece 1905 yasasının uygulanmasını istiyor
Dounia Bouzar

Dounia Bouzar

Yazarın Tüm Yazıları >

Müslümanlar sadece 1905 yasasının uygulanmasını istiyor

11 Nisan 2011 Pazartesi 06:37A+A-

Almanya'da ya da İngiltere'de çokkültürlülüğün başarısızlığı bir vakıa.

Ama Sarkozy'nin "Ben çeşitli toplulukların yan yana durduğu bir toplum istemiyorum, Fransa'ya gelen tek bir topluluk ulusal topluluk içinde erimeyi kabul etmeli." deyip sonra da "İslam'a koyduğumuz sınırlar" üzerinde bir tartışma başlatması çelişkili. Zira dinsel farklılık cemaatçilik demek değildir. İslam'ın, her bireyi tektip hale getiren bir inanç olduğu düşünülmesin.

Gerçek bunun tam aksidir: Diğer inanç sahipleri gibi, Müslümanlar da dinlerini toplumsal gerçeklik ve kültürleriyle birlikte yaşarlar. Hükümet burada doğan Müslümanların büyük bir bölümünün, İslam inancına sahip olsalar da Fransız kültürüne sahip olduğunu anlamamış görünüyor!

Sarkozy, İslam üzerinde daha da derin bir ötekilik oluşturmak hedefiyle Le Pen'in yaptığı gibi bir tartışma ortamı oluşturmaktansa tüm seçilmişler ve yetkilileri 1905 yasasını uygulamaya davet etmeli. Çünkü 1905 yasası gerçekten kabul edilir ve uygulanırsa, Fransa'da "hiçbir cemaat birbirinden kopuk olarak yan yana" durmayacaktır.

Dinsel çeşitlilik, eğer iyi yönetilirse, ne asimilasyon ne de çokkültürlülüğe neden olur! Laiklik Fransızların zaman içinde değişebilecek, farklı kimliklerle ortak bir kadere sahip olabilmeleri için bulunmuş bir hukuki sistemdir. Laiklik dinsel olsun olmasın hakim tek bir ahlakın olmaması için oluşturulmuştur. Bu nedenle 1905 yasası Cumhuriyet'in vicdan özgürlüğünü "sağlamakta" kamu düzenine zarar vermedikçe "ibadetlerin serbestçe yerine getirilmesini" güvence altına almaktadır.

Vicdan özgürlüğünü sağlamak, yurttaşlara inanma, inanmama, bir bireyin özgürlüğünün sınırının ötekinin özgürlüğünde bittiğini bilerek istediğine inanma olanağı sağlamaktır. Bunu söylemek yapmaktan kolay... Birçok seçilmiş, atanmış, kendi kişisel öznelliklerine göre hareket etmekte ya da güç dengeleri yasaların yerine geçmektedir: Bir yerde bir grup ateist Ramazan orucunu tutan iş arkadaşlarını taciz ederken, başka bir yerde dindar Müslüman çoğunluk, hanım bir iş arkadaşına etek giymeyi ya da kahve içmeyi yasaklayabilmektedir.

O halde yeni bir İslam tartışması başlatacağımıza, işe sorumlu kurumlar oluşturmak için laiklik hakkında "çifte söylem"den vazgeçmekle başlayalım. Kiliselerdeki törenlerin Latince yapılmasına ses çıkarmayıp imamları Fransızca vaaz vermeye zorlamak, belediye salonlarını Protestanların ibadetine açıp aynı salonları Müslümanlara kapamak, camilere inşaat izni vermemek, Yahudiler için koşer eti kabul edip helal eti Fransa'nın İslamlaşması olarak algılamak, Fransız takvimi tümüyle Hıristiyan'ken, Müslüman bir çalışana Ramazan Bayramı'nda, Yahudi çalışana Hanuka'da bir günlük tatili son anda vermek üzerinde düşünelim.

Bu tür ayrımcılıkları meşrulaştırmak için Müslümanlara "Bunlar aynı şeyler değil, diğerleri Fransız tarihinin mirası!" cevabını veriliyor. Ancak söz konusu zengin Fransız tarihi devam ediyor ve bir seçim yapılmak zorunda: Ya Fransa, diğer Avrupa ülkeleri gibi keyfine göre "diğer dinlere hoşgörü göstererek", "Hıristiyan eğilimli" kalmayı seçecek, ya da 1905'te kabul ettiği yasaya uyarak, herkese aynı yasaları aynı şekilde uygulayarak, böylece Müslümanların da "tarihine" girmesini kabul edecek. Müslümanlar 1905 yasasının değişmesini değil, uygulanmasını istiyorlar!

Günümüzde Fransız yurttaşların çoğunluğu kuralların oluşumunda tarihin ağırlığının farkında değiller. Onlar Batı kültürünün artık dinsellikle biçimlenmediğini, sadece Öteki'nin sekülerleşmeye karşı olduğunu sanıyorlar. Bu anlayışa göre, Noel ve Paskalya tüm Fransızların, inançlı olsun olmasın, ortak kültürünün birer parçası olurken, İslam kültürünün bayramları ayrımcılık, "cemaatsel isyan" olarak yaşanıyor. Her türlü kişisel ya da kolektif girişimi cemaatçilik olarak kabul etmek, İslam'ın yabancı bir referans olarak yaşanmasına dayanmaktadır. Müslüman referansının Fransız mirasıyla bütünleşmesini isteyen Fransa doğumlu Müslümanların sıkıntısı bundan kaynaklanmaktadır.

Açıkça söyleyelim: Günümüzdeki kuralların çoğunluğu Hıristiyan tarihinden gelmektedir, bunlar yeni gelenler üzerinde bazen ayrımcılık etkisi yapmaktadır. Ancak dikkat edelim, burada yapılması gereken, birbirine koşut cemaatsel hukuklar ihdas etmek değil, ayrımcı etkileri kaldırmaktır. Müslüman ve Yahudi dinsel kurallarını tanıyacak olan "hukuksal çoğulluk" 1905 tarihli laiklik yasasının ve Fransız Anayasası'nın, hep birlikte ulus oluşturmak için yurttaşlar arasında farklılıkları aşma hedefiyle çelişecektir.

Bu, devlete paralel kuralları tanımak anlamına gelecektir ve dinsel hukukun ilkelerini pozitif hukuk ilkelerinin üstüne geçirecektir. Dinsel hukukun kurallarını tanımak ayrıca bazı Müslümanlar ile bazı Yahudilerin kişisel özgürlüklerinin sınırlanmasına neden olabileceğinden kişi hakları ve inanç özgürlüğü ile çelişecektir.

Bazı çokkültürcü yaklaşımların aksine, 1905 yasası, bir kuralın herkesin üzerinde tektipçi anlayışın zorlanması söz konusu olmaksızın, birlikte yemek, birlikte yüzebilmek, birlikte yaşayabilmek için "en küçük ortak böleni" aramaktadır. Şimdi Fransa tektiplik sorunu hakkında düşünerek, çeşitlilikleri kapsayacak birliği sağlamayı hedeflemelidir.

Le Monde 2 Nisan 2011

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT