1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Mehmet Çelen’le Reşid Rıza Üzerine Söyleşi
Mehmet Çelen’le Reşid Rıza Üzerine Söyleşi

Mehmet Çelen’le Reşid Rıza Üzerine Söyleşi

İslâm dünyasının ıslahına yönelik düşünceler üreten ve bu düşüncelerinin hayata geçirilmesinin ısrarlı bir takipçisi olan Reşid Rıza’nın fikri ve siyasi serüvenini Mehmet Çelen’le konuştuk.

12 Temmuz 2009 Pazar 00:02A+A-

Suriyeli mütefekkir bir alim ve gazeteci olan Reşid Rıza (1865-1935), çağdaş İslâm düşüncesinin en tanınmış simalarından biridir. Sultan Abdülhamid yönetiminin baskısından kaçarak yerleştiği Kahire'de, 1898'den vefatına kadar neredeyse aralıksız çıkardığı ve yayınlandığı dönemde Fas'tan java'ya, İstanbul'dan Sibirya'ya kadar geniş bir coğrafyada takip edilen Menar dergisi, İslâm dünyasının en etkili yayın organlarının başında gelir.

İslâm dünyasının ıslahına yönelik düşünceler üreten ve bu düşüncelerinin hayata geçirilmesinin ısrarlı bir takipçisi olan Reşid Rıza'nın fikri ve siyasi serüvenini Mehmet Çelen'le konuştuk.

- Reşid Rıza'nın yaşadığı dönemin özellikleri nelerdir?

- O dönemin en belirgin özelliği, batı medeniyetinin ön plana çıkması, pozitivist ve materyalist felsefenin egemen olması, İslâm dünyasının da çöküşe geçmesidir. 18. asrın son çeyreğinde Hindistan, yine yüzyıl sonra 19. asrın son çeyreğinde Mısır, İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Osmanlı Devleti ise, I. Dünya Savaşı'na girişine kadar Afrika'dan, Avrupa ve Balkanlardan birçok toprak kaybetmiştir. Zaten I. Dünya Savaşı'ndan sonrası İslâm dünyası için felaket olmuştur. Bütün İslâm dünyası batılıların işgali altına girmiştir. Osmanlı'yı yok etme planları da, içteki İslâm düşmanı batılılaşmış zihniyet aracılığıyla başarıyla tamamlanmıştır.

Bu dönemin diğer belirgin özelliği, İslâm dünyasında üç akımın öne çıkmasıdır. İslâmcılık, batıcılık ve kavmiyetçilik. Kavmiyetçilik, Osmanlı Devleti'ni yıkmak için daha çok batılılar tarafından teşvik edilmiş, desteklenmiş ve öne çıkarılmaya çalışılmıştır. Batıcılık ise, İslâm dünyasının değişik bölgelerinde açılan batılı okullarda (Fransız, İngiliz, Amerikan vb.) okuyan kişiler ve Avrupa'da öğrenim gören öğrenciler eliyle yürütülmüştür. Bu okullardaki eğitim ve öğretimin sonucu, batıya her şeyiyle tam teslimiyeti esasa alan bir zihniyet oluşmuştur.

İlk İslâmcılık hareketi, özellikle 1856 Islahat Fermanı'yla başlamış, 1924'te hilafetin kaldırılmasına kadar devam etmiştir. Temel özelliği, batının ilim ve teknolojisini almak, hilafetin devamını sağlamak, bu çerçevede İslâm'ın da ruhuna uygun yenilikler yapmaktır. 1950'den günümüze ise, bu İslâmcılık düşüncesinde bu çerçevede ayrışmalar gözlemlenmektedir.

- Reşid Rıza'nın hayatını bölümlendirdiğimizde nasıl bir manzara ile karşılaşırız?

- Reşid Rıza'nın hayatını dört bölümde değerlendirebiliriz.

1- Çocukluk ve eğitim dönemi.

2- Muhammed Abduh ile tanıştıktan sonraki dönem. Bu dönemde etkin bir şekilde ıslah faaliyetlerine katılmıştır.

3- Aktif siyasete katıldığı dönem. Özellikle 1920'de Suriye Meclis Başkanı olması, 1924'te hilafetin kaldırılmasıyla birlikte hilafetin tesisi noktasındaki çalışmalarını hızlandırması ve 1926'da Hilafet Kongresi'nin toplanmasını sağlayacak çalışmalarda bulunmasıdır.

4- Hilafet Kongresi başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra, tekrar ilmî hayatına dönmesi. Menar Dergisi çalışmalarını ve diğer ilmî faaliyetlerini artırmasıdır.

- Reşid Rıza'nın eğitim hayatı nasıl geçmiş?

- Trablusşam'ın "Kalemun" köyünde ilk eğitimi olan Kur'an kıraatı, hat ve aritmetiği tahsil etmiştir. Daha sonra Trablusşam'da bulunan ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan ilkokul mesabesindeki Rüşdiye mektebinde öğrenimine devam etmiştir. Ancak buradan mezun olanlar hükümet görevine getirileceğinden, öğretim Türkçe dili ile verilmekteydi. O da, bir yıl sonra bu okulu terk ederek, aynı kentte bulunan el-Medresetu'1-Vataniyye el-İslâmiye'ye (İslâmi Milli Medrese) 1882 yılında girdi. Burada öğretim Arapça idi. Aynı zamanda Türkçe ve Fransızca dilleri de öğretiliyordu. Bu medresenin kurucusu, Şam'ın ünlü âlimlerinden Şeyh Hüseyin el-Cisr'dir. Ondan büyük ölçüde yararlanmış ve ilim tahsil etmiştir.

Tahsili esnasında, mecburi dersler dışında kitap okumayı çok sever ve bilhassa Gazzali'nin ihyasını çok okurdu. Bu kitap ona ilmi ve tasavvufu sevdirmiş ve hocası el-Cisr'e şu sözü söyletmiştir: "Reşid Rıza, bir yılda, yedi sene bende okuyan zeki talebeye eşit hale gelmiştir. Allah'ın hidâyet ve yardımı ile beraber bu başarıyı İmam Gazzali'ye borçludur".

Reşid Rıza'nın tahsil çağında çok okuduğu kitaplardan ikisi de Ebu'l-Ferec el-İsfehani'nin el-Eğani'si ile Hz. Ali (r.a)'nin nutuk, vecize ve sözlerini ihtiva eden Nehcu'l-Belâğa isimli eseridir. Hatta hocasına medresede, el-Hariri'nin Makamât'ı yerine bu üç kitabın okutulmasını teklif etmiştir.

 

Gerçekte müellifimiz, iki önemli şahsiyetin etkisi altında kalmıştır. Biri yukarıda zikrettiğimiz şeyh, diğeri de Muhammed Abduh'tur. Kitap olarak İmam Gazzali'nin İhyau Ulumi'd-Din'inden, dergi olarak da "el-Urvetu'l-Vuska"dan çok etkilenmiştir.

- Peki, Cemaleddin Afgani ve M. Abduh'la ve düşünceleriyle tanışması noktasında neler söylersiniz? Islah faaliyetleri içindeki yerini nasıl tasvir edersiniz? Afgani ve Abduh'tan farklılaşan yönleri var mı?

- 1894 Yılında Muhammed Abduh ile tanışması, onun için dönüm noktası olmuştur. Bu tanışma, Abduh, Afgani ve el-Kevakibî gibi önemli zevatın içinde bulunduğu ıslah faaliyetlerine etkin bir şekilde katılmasına sebep olmuş ve bunlarla birlikte çalışmaların içinde yer almıştır. Öyle ki daha sonraki dönemlerde, Afgani, Abduh ve Reşid Rıza üçü birlikte zikredilir olmuştur.

Afgani, toplumun ıslahının siyasal yollarla, Abduh ise eğitim ve terbiye yoluyla gerçekleşeceğini benimsemişlerdir. Reşid rıza ise, toplumun ıslahı noktasında hem eğitim ve terbiyeye önem vermiş hem de bizzat siyasal faaliyetlerin içinde yer almıştır. Her iki üstadda ayrı ayrı bulunan özellikleri, tek başına şahsında toplamıştır.

- Reşid Rıza'nın belli başlı eserleri nelerdir?

 

- Şekib Arslan, Reşid Rıza'nın 50 eseri olduğunu belirtmektedir. Biz, kitabımızda 31 tanesinden bahsettik Bunlardan belli başlı olanları şunlardır:

1. Mecelletu'l-Menâr

2. Tarihu'l-Ustazi'l-İmam eş-Şeyh Muhammed Abduh

3. Nida li'l-Cinsi'l-Latif(İslâm'da Kadının Hukuku)

4. El-Vahyu'l-Muhammedi

5. Yusru'l-İslâm ve Usuli't-Teşrii'l Amm.

6. el-Menâr ve'l-Ezher

 

7. El-Vahdetu'l-İslâmiyye ve'l-Uhuvveti'd-Diniyye.

8. El-Hilafe evi'l İmametu'l-Uzma.

9. Es - Sunne ve'ş - Şia evi'l-Vehhabiyye ve'r-Rafida.

10. Tefsiru'l-Kur'âni'l-Hâkim. "Tefsiru'l-Menar" ismi de verilmiştir.

11. Er-Riba ve'l–Muamelat fi'l-İslâm.

12. Risale fi Ebi Hamid el-Gazzali.

13. Şubuhatu'n-Nasara ve Hicecu'l-İslâm.

14. Hulasatu's-Sireti'l-Muhammediyye / Hulasatu'd –Da'veti'l-Muhammediyye.

- Muhammed Abduh'un hayatını anlattığı eserin özelliği nedir?

- Bu eser, üç cilt halinde hazırlanmış ve Muhammed Abduh'un biyografisini veren en hacimli bir tabakat kitabı unvanını almıştır. Abduh'un kitaplarını ve makalelerini, onunla ilgili yazılanları bu kitapta bulabilirsiniz. Kitabın en önemli kısmı olan birinci cildidir. Bu eser, Efgani, Abduh, Reşid Rıza ve bu üçlünün temsil ettiği düşünce ve hareket bakımından en önemli kaynak teşkil etmiştir.

- Sizin çevirdiğiniz İslam'da Kadının Hukuku eserinin dönemi içindeki yeri nedir?

- Tercüme ettiğim "İslâm'da Kadının Hukuku" isimli eseri, döneminde yazılmış en önemli ilmî eserlerden birisidir. Bugün de hâlâ bu ilmî değerini korumaktadır. İslâm dünyasında ve batıda kadının yerini tespit etmeye çalışmış, fotoğrafını çekmiş ve İslâm'ın kadına bakış açısını ilmî olarak ortaya koymuştur. Batının kadını maddî emelleri için kullandığını, İslâm'ın ise kadına büyük bir değer verdiğini ve ona onur bahşettiğini delilleriyle izah etmiştir. İslâm dünyasında kadının perişan bir duruma düşürüldüğünü beyan etmiş, bunun sebepleri ve illetleri üzerinde durmuş, çok ciddî ve uygulanabilir çözüm önerileri sunmuştur.

Kadınla ilgili zihinlerde oluşabilecek müphemlere açıklık getirmiş, batının oluşturmak istediği sisli havayı dağıtmaya çalışmıştır.

Ayrıca kitabın tarihi değeri de vardır. O tarihlerde Batı'nın ve İslâm dünyasının kadını değerlendirişini, hukukunu, talep ve tercihlerini güncel ve ilmî bir şekilde çok boyutlu incelemiştir.

- Reşid Rıza Menar'da hangi konularda yazılar yazmıştır?

- Reşid Rıza, dergisi Menar'da hemen hemen İslâmî ilimlerin, tefsir, hadis, fıkıh, kelam, siyer vb. gibi tüm dallarında yazılar yazmıştır. Güncel konulara oldukça ağırlık vermiştir. Oryantalizm'in zihin bulandırıcı propagandalarına cevap vermiş, din, hilafet, devlet, kadın hukuku, miras, kölelik, birden fazla kadınla evlilik gibi önemli konulara değinmiş ve o gün meydana gelen problemlere çözüm önerileri getirmiştir.

El-Ezher Camii Şeyhi Şeyh Muhammed Mustafa el-Merâğî de, bu konuda şöyle diyor: "Akâid ve fıkha dair birçok problem dergide çözülüyor, sosyal ve İslâmî problemleri kapsıyor, İslâm dünyasının haberlerini, bu dünyada cereyan eden olayları, ondaki hastalık ve illetleri içeriyordu."

- Yolculuklara da çıktığını biliyoruz Reşid Rıza'nın bu yolculuklara çıkma nedeni nedir?

- Cemaleddin Efgani'nin ölümünden sonra, 1897 yılında üstadı Abduh'tan ilim ve hikmet öğrenmek için Mısır'a yerleşmiştir. Ayrıca Şam'dan Mısır'a yerleşmenin bir amacı da, "Islahcılık" görevini yapacak süreli bir yayın organına sahip olmaktı. Daha sonra, burada Menar Dergisi'ni ölünceye kadar yayınlamıştır.

Reşid Rıza'nın uygulamak istediği en büyük projelerinden birisi, hiç şüphesiz davet ve ilim sahasında eğitim ve öğretim verecek yüksek bir öğrenim müessesesini hayatiyete geçirmekti. Bundan da maksat, İslâm ümmetinin ıslahı noktasında onları "uyaracak", irşad edecek ve hallerini düzeltebilecek davetçilerin yetiştirilmesiydi. Müctehidlerin, kadıların, müftülerin ve halifelerin yetiştirilmesi amacındaydı.

Böyle bir projeyi gerçekleştirmek amacıyla Osmanlı İnkılâbı diye nitelendirdiği II. Meşrutiyet'ten sonra hemen o yıl Suriye'ye, akabinde bir sonraki yıl 1910'da, Osmanlı'nın başkenti İstanbul'a ziyaretlerde bulunmuş, bunun için birçok öneriler getirmiştir. Ama İttihatçılardan olumlu sonuçlar alamamıştır.

- Reşid Rıza'nın üzerinde durduğu en önemli konulardan birisi de Kur'an'ın Müslümanlarca yeniden hayat rehberi haline getirilmesidir. Bu çalışmalarının önemi nedir?

- Kur'ân'ın, Müslümanlar arasında yeniden hayat rehberi haline getirilmesi çok önemli bir hadisedir. Asırlardır nesilden nesile mütevatir yolla korunarak taşınan Kur'ân, Müslümanları her zaman ve çağda koruyacak, onlara nurlu yollarını gösterecek, eriyip yok olmalarına mani olacak ve sömürgecilere karşı dimdik ayakta tutacak dinamikliği ve canlılığı bahşedecek güçtedir. Onları hurafelerin, bid'atlerin, şirkin, küfrün ve zulmün bataklığından çıkartıp, doğru yola iletecek bir kılavuzdur. Sadık bir İslâm âlimi olan Reşid Rıza'nın, buna önem vermesi elbette çok tabiî bir durumdur.

- Reşid Rıza'nın İslam'da devlet, hilafet, yönetim gibi konuları geniş olarak "El-Hilafe ev İmametu'l-Uzma" isimli eserinde değerlendirir. Bu eserin dönemin siyasi tartışmaları bakımından önemi nedir?

- Öncelikle eser, Osmanlı hilafetini savunmakta ve ayakta kalması için öneriler sunmaktadır.

İngilizlerin oynamak istediği oyunları bozmaya çalışmaktadır. İngilizlerin "Hilafetin Kureyşiliği" ile ilgili hadisi ele alarak, Osmanlıların hilafet iddiasının geçersiz olduğu fikrini yaymaları ve bu tartışmaların âlimler nezdinde de değer bulmasını dikkate alırsak, bu kitabın önemi daha da artar. Reşid Rıza ise, İngilizlere seslenerek bu meselenin Müslümanlar arasında bir mesele olduğunu, kendi meselelerini kendilerinin halledeceğini ve onların karışmamaları gerektiğini açık dille ifade etmiştir. Hatta bu çerçevede, İngiltere Başbakanlarına mektuplar yazmıştır.

- Bundan önce de Reşid Rıza değişik zamanlarda hilafet, din, devlet ve saltanatla ilgili görüşlerini açıklamıştır. Örneğin II. Abdulhamid tahtta iken R. Rıza mevcut halife ve halifelikle İlgili olarak İslami açıdan bir takım kaygılar taşısa da onun halifeliğini kabul ediyordu. Bu konudaki yaklaşımlarını dönemin İslamcılarının yaklaşımlarıyla birlikte değerlendirdiğimizde neler söylenebilir?

- Reşid Rıza, ileriyi gören bir âlim olarak, şayet Osmanlı hilafeti yıkılırsa İslâm dünyasının başsız kalacağını ve bütün Müslümanların paramparça olacağını, batılıların sömürgesi haline düşeceklerini önceden sezmişti. Bu yüzden de, Osmanlı hilafetini bütün gücüyle desteklemiştir. Osmanlı'da yetişen bazı İslâmcılar ise bu vahametin farkında değillerdi. Müstebit olarak addettikleri II. Abdulhamid'in düşürülmesi, onlar için pek üzücü bir hadise olmamıştır.

- Hilafetin kaldırılması ile ilgili olarak Reşid Rıza Ankara Hükümetine ne gibi eleştiriler yöneltmiştir?

- Reşid Rıza, Ankara hükümetinin uygulamaları noktasında hayal kırıklığına uğramıştır. 1920'de Millet Meclisi'nin oluşumunu, "ehl-i hal ve'l-akd" olarak nitelemiş, ancak 1922'de saltanatın kaldırılıp, halifeliğin manevî şekle büründürülmesini şiddetle eleştirmiştir. Bu uygulamanın, hilafetin aslına ters düştüğünü, dünyevi gücü olmayan hilafetin olmasının doğru olmadığını, bunun uydurma/bid'at bir iş olduğunu ifade etmiştir. 1924'de halifelik kaldırılınca da işin çığırından çıktığını belirterek, yeni halife seçilmesi arayışına girmiş, hilafet kongresinin toplanması için büyük gayretler sarf etmiştir. 1925'de toplanacak kongre, ancak 1926'da toplanabilmiştir.

- Hilafet Kongresini toplamada Reşid Rıza'nın hangi düşünceleri etkili olmuştur? Bu kongrenin sonuçsuz kalış nedenleri nelerdir?

- Hilafet Kongresinden önce Mısır'ın siyasi tarihine baktığımızda 1922'de sözde bağımsız olmuş, Kral I. Fuad yönetiminde Mısır Krallığı kurulmuştur. Vafd Partisi, genelde seçimlerde başarı sağlayarak hükümetleri kurmuş, ama İngilizler tarafından hep devrilmiştir.

Bu kongrenin toplanması ve içeriğiyle ilgili azıcık da olsa bilgi vermemiz faydalı olacaktır.

1926 Kahire Kongresi, resmi olarak yapılmamıştır. Bu kongreye, İslâm dünyası ağırlıklı olmak üzere, dünyanın değişik ülkelerinden 19 heyet gönderilmiştir.. Dört oturumda tamamlanan kongreye, toplam 75 delege katılmıştır.

Kongreye katılan ülkeleri şöyle sıralayabiliriz.

Mısır, Trablusgarp, Tunus, Fas, Suriye, Güney Afrika, Hindistan, Doğu Hindistan, Cohor Sultanlığı, Yemen, Hicaz, Filistin, Irak ve Polonya'dır.

Bazı İslâm ülkelerinin Müslümanları, kongreye katılmamıştır. Bunlar; Türkiye, İran, Sudan, Türkistan, Rusya, Kafkasya, Afganistan, Kuzey Afrika ve Çin'dir.

Ancak ülkelerini resmen temsile yetkili olarak Türkiye, Edip Servet Bey başkanlığında bir heyet göndermiştir. Türk heyetinin başkanının katılımı çok az ve olumsuz olarak gerçekleşmiştir. Afganistan da bir heyet göndermiştir, başkanlığını General Cilanî Han yapmıştır.

Bu kongreye katılan bağımsız devletlerden Türkiye, Mısır ve Afganistan, genelde çekingen davranmışlardır.

Bu kongrenin sonuçsuz kalmasının en büyük sebebi, bağımsızlık ilan etmesine rağmen Mısır'ın İngiliz egemenliğinden kurtulamamış olmasıdır.

Hilafetin İslâm dünyasında ve Müslümanlar üzerindeki etkisini bilen İngilizler, bu kongrenin bir halife seçmemesi için büyük gayretler sarf etmiştir. Gizliden ve açık olarak kongrenin başarısız olması için çalışmıştır.

Türkiye heyetinin olumsuz tavrının da, kongreyi olumsuz etkilediğini belirtebiliriz.

- Reşid Rıza'nın siyasi yaklaşımları ile modernist çizgiye mensup Ali Abdurrazık'la benzeşen ve farklılaşan yönlerini karşılaştırdığımızda nasıl bir manzara ile karşılaşırız?

- Reşid Rıza ile Ali Abdurrazık arasındaki benzerlik, batının ilim ve teknolojisini, sosyal ve siyasi kurumlarını alabiliriz yönündedir.

Ancak burada önemli ayrışma, özellikle siyaset alanında ortaya çıkmaktadır. Hilafeti ve siyasetin dindeki yerini yok sayan Ali Abdurrazık'a karşı Reşid Rıza, hilafetin varlığını onaylamakta, devamını talep etmekte, çağdaş kurumlarla desteklenmesini istemektedir. Din ile devletin iç içe olduğu tezini delilleriyle savunmaktadır. İslâm'ın ruhundan ve esaslarından ayrılmaksızın bazı tecdidler yapılması gerektiğini belirtmektedir.

- Peki Rıza, İslami devlet veya hükümet için hangi ilkeleri dile getirir?

Hilafetin maddi ve manevî gücünün birlikte olduğunu,

Günümüz parlamentosunun "şura meclisi" görevini yapacağını,

Kararların ancak "çoğunluk kararıyla" olacağını,

Nisbî temsili sistemi,

 

Halifeyi, siyaset adamlarını, hâkimleri, müftüleri yetiştirecek bir yüksek öğretimin kurulmasını,

Bir takım milletin maslahatına uygun özel divanlar ve meclisler;

Halife Seçimi Programı.

İdari ve Mali Hilâfet Divanı ve Meclisleri Programı.

Genel Şurâ Meclisi.

Fetva Meclisi ve Dinî-Şer'î Eserleri İnceleme Meclisi.

Hükümet Başkanı, Valiler, Kâdılar ve Müftüler Tayin Etme Meclisi.

Hükümeti Genel Denetleme Meclisi.

İslâm'a Davet ve Davetçiler Meclisi

gibi kurulmasını önerir.

- Henri Laoust'un Reşid Rıza'nın hilafetle ilgili kitabına yazdığı sunuş yazısının önemi nedir?

- Burada en çok üzerinde durulacak nokta, bir batılı gözüyle İslâm âliminin değerlendirilmesinin nasıl yapıldığını rahatlıkla gözlemleyebilmemizdir. Diğer taraftan ıslah çalışmalarına bakış açısı ve bunları değerlendirme tarzı, dikkate alınması gereken hususlardır.

- Reşid Rıza ile Müslüman Kardeşler'in kurucusu Hasan El Benna arasında bir ilişki var mı? Onun Menar'ın yayınına devam etmesi için ortaya koyduğu çabalar nasıl bir sonuç verdi?

- Müslüman Kardeşler 1928'de İsmailiye'de kurulmuş, Ekim 1932'de Kahire'ye taşınmıştır. Bu süre zarfında Hasan el-Benna, sürekli ıslah çalışmalarını övmüş, ıslah'ın öncülerinden sitayişle bahsetmiştir. Cemaleddin Efganî, Muhammed Abduh ve el-Kevakîbî'nin halkı dinî ve ahlakî doğru yöne ilettiğini belirtmiştir. 1935'de Seyyid Reşid Rıza'nın vefatı, ilim ve marifet nuruyla parıldayan bir ışığın kaybolması olarak değerlendirilmiştir. İslâmî Menar Dergisi'nin yayınlanmasının bitmesi Müslüman Kardeşler'in ağırına gitmiş, II. Dünya Savaşı'ından önce 18 Temmuz 1939'da yeniden yayınlanmış, takiben beş sayı daha çıkarılmış, askerî yönetimin emri ve yargı aracılığıyla ruhsatı bitti gerekçesiyle yayını durdurulmuştur.

Hasan el-Benna'nın Menar Dergisi'ni çıkartma arzusu, Seyyid Reşid Rıza'nın yolunu takip etme isteğinden kaynaklanmaktadır.

- Kitabınızın girişinde İslamcılık'la ilgili çok genel eleştiriler yer alıyor. Bunları ayrıntılandırmayı düşünmediniz mi?

- Aslında İslamcılık, başlı başına homojen bir yapı değildir. Kendi içinde birçok geleneği bağrında taşır. Bunları detaylandırmak demek, bu konuda yeni bir kitap yazmak demektir. Yine de nasip olursa, kitabın 3. baskısında ayrıntıları biraz daha artırmayı düşünüyorum

- Son olarak Reşid Rıza'nın İslami siyaset düşüncesine getirdiği yenilikler noktasında neler söylersiniz?

- İslâmî siyaset (şer'î siyaset) düşüncesine birçok katkıları olmuştur.

"İslâm devleti" ve "İslâmî hükümet" kavramlarının, etkin bir şekilde İslâm siyasetinde yer almasını sağlamıştır.

İslâm devletinin ve İslâm hükümetinin nasıl olması gerektiği konusunda kendi tezlerini ileri sürmüştür ve öneriler getirmiştir.

Şer'î siyasetteki "Ehl-i Hal ve'l-Akd Meclisi"nin işleyişini, o zamandaki parlamento olarak değerlendirmiştir.

Siyasette işlerin yürütülmesini, "çoğunluk kararı" ile olması gerektiğini savunmuştur.

Nisa sûresi 59. âyette geçen "Ulu'l-Emr/Emir sahipleri" kavramını, ümmetin kendisi olarak yorumlamış, idarecileri de ümmetin temsilcileri olarak görmüştür. Böylece idarede "nisbî temsili sistemi" önermiştir.

Ehl-i sünnet diye gelen, çok yaygın ve yanlış olarak kullanılan hileyle veya zorla, darbeyle ve silah kuvvetiyle yönetimi ele geçiren "mütegallibe"nin yönetimini geçersiz ve iktidarlarını batıl görmüştür.

 

Röportaj: ASIM ÖZ
Haksöz Haber