
Kuzenlerimin yasını tutarken
Hikâyelerimiz, insan ruhunun tarifsiz zorluklar karşısında gösterdiği direncin güçlü birer hatırlatıcısıdır. Azmimiz ve özverimiz, çektiğimiz sonsuz acıları çoğu zaman görmezden gelen bir dünyada bile asla unutulmayacaktır.
Yusuf El-Mobayed’in electronicintifada’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz-Haber için tercüme etti.
Gazze'nin harap olmuş topraklarında hayatta kalmak, 19 Ocak'ta ateşkes yürürlüğe girdikten sonra bile kıtlık ve soykırım nedeniyle parçalanmış birçok aile için günlük bir mücadele. Kuzenlerim İbrahim, Emin ve Ahmed de sevdiklerimize destek olmak için her şeylerini, hatta hayatlarını tehlikeye atarak bana katıldılar.
Hepimiz, eskiden zeytinlikler ve diğer ağaçlarla dolu bir mahalle olan Şucaiye'nin paramparça olmuş kalıntılarında yaşıyorduk. Evimizi yerle bir eden güçler tarafından topraktan sökülen bu ağaçlar bugün yakacak odundan başka bir işe yaramıyor ve hayatta kalanların bazıları için hayati bir gelir kaynağı.
İsrail güçleri mahalleyi yerle bir ettikten sonra, mahalle sakinleri geriye kalanları toplamak zorunda kaldı. Bir zamanlar toprağı sembolize eden ağaçlar, hayatta kalmanın bir aracı haline geldi.
İbrahim yıllardır hayatımın değişmez bir parçası oldu. Aramızdaki bağ İsrail soykırımından önce de güçlüydü ama geçtiğimiz yıl daha da derinleşti.
Onun hakkında hemen hemen her şeyi biliyorum. Henüz 28 yaşındayken eşinin, çocuklarının ve yaşlı babasının tek geçim kaynağı oldu.
Bir keresinde bana sorumluluğun ağırlığının ezici olduğunu söylemişti ama ‘İbrahim'in ailesinin iyiliği için’ devam etmekten başka çaresi yoktu. Yakacak odun ve zeytin ne bulursa, ailesini beslemek ve ısıtmak için satabileceği her şeyi aradı.
Aramızdaki bağı düşünürken İbrahim bana şöyle dedi: “Biz risk alan, işgalden ve ölümden korkmayan bir grubuz. Bizim için önemli olan tek şey günü atlatmak ve çaresiz, aç ve üşüyen aile üyelerimize yardım etmenin yollarını bulmaya çalışmaktır. Kendimize her zaman 'Onların ihtiyaçlarını nasıl karşılayabiliriz' diye soruyoruz.”
İbrahim için bu soruya cevap vermek günlük bir mücadele ve varoluşunun nabzı.
“Her gün, masaya bir şeyler koyabilmek, çocuklarımın soğuğu daha fazla hissetmemesi için biraz para kazanabilmek için hayatımı riske atıyorum” dedi. “Bu çocukların ve yaşlı babamın tüm sorumluluğunu üstlenmek; keşke taşımak zorunda kalmasaydım dediğim çok ağır bir yük.”
Her şeye rağmen İbrahim, İsrail saldırılarının akıl almaz dehşetini yaşamaya devam etti. Bana Emin ve Ahmed'in yıkıcı kaybını anlatırken ağladı.
“Geçen kasım ayında çok sevgili kuzenimiz Emin'i kaybettik. Bu ocak ayında da diğer sevgili kuzenim Ahmed'i kaybetmenin üzüntüsünü yaşadık,” dedi sesi titreyerek.
“Onları kurtaramadığımızı kabullenmek çok zor. Tek yapabildiğimiz cesetlerini geri getirmekti. Üzerimize yağan top mermilerinden sağ kurtulmak hâlâ gerçek dışı geliyor.”
İbrahim gözlerini kapadı ve şöyle dedi: “Bu vahşetin ve acının sona ermesi için Allah'a sonsuza dek dua ediyorum. Bu dehşet sona erdiğinde, herkesin dünyadaki diğer herkes gibi özgürce ve güven içinde yaşayabilmesini umuyorum.”
Ahmed, tedarikçi
Ahmed Salâh el-Mubayid için ailesinin geçimini sağlama mücadelesi de bir o kadar tehlikeliydi. 33 yaşında, 2021 yılında babasını mide kanserinden kaybettikten sonra, beş kız kardeşi, iki erkek kardeşi ve annesine bakma sorumluluğunu üstlendi.
Babasının yokluğunda ailesine destek olmak ve hizmet etmek onun görevi haline geldi.
Her gün yakacak odun toplamak için her şeyi riske attı. Gazze'nin çaresiz koşullarında temel ihtiyaç maddelerini bulmak zordu.
Yine de Ahmed hiç tereddüt etmedi.
Tehlike ne olursa olsun, ailesinin bir gün daha hayatta kalmasını sağlamak için ne gerekiyorsa yapardı.
Bu yılın ocak ayının ikinci günü farklıydı. O sabah Ahmed, diğer pek çok kişi gibi, Gazze Şehri'nin doğu sınırı yakınlarında yakacak odun toplamak için erkenden dışarı çıktı.
Eşi Yasemin daha sonra bana o gün yaşadığı “korkunç duyguyu” anlattı ve Ahmed'e evde kalması için yalvardı.
Ama ona ve çocuklarına ‘tatlı bir şeyler’ getireceğine söz vererek onu rahatlattı.
Ancak Ahmed bir daha asla eve dönmedi,
Evinin yıkıntıları arasında yakacak odun ararken bir İsrail insansız hava aracı saldırdı. O kanlı patlama, en çok sevdiği insanlar uğruna her şeyi mutlulukla riske atan bir adamı susturdu.
Bu kaybın ağırlığını iliklerime kadar hissedebiliyordum.
Zorluklar, sevinçler ve bunların arasındaki her şeyde Ahmed ve ben birbirimizin yanında durmuş, hayatın endişelerini ve kederini hafifletmiştik. Birlikte gökyüzünden düşen yardım paraşütlerinin peşinden koştuk ve El Raşid caddesinde ve El Kuveyt kavşağında yardım kamyonlarını bekledik.
Yapılmamış bir tabak
Emin aynı zamanda aşırı yoksulluk ve yaygın kıtlık döneminde ailesinin geçimini sağlayan kişiydi.
Bir keresinde bana kardeşlerinin kalabalık pazarlarda gördükleri ama alamadıkları taze sebze, meyve, çikolata ve diğer basit ürünlere duydukları özlemi anlatmıştı.
Onların bu özlemini bilmenin kendisine ne kadar acı verdiğini sık sık dile getirmişti, bu yüzden yeterli parası olduğu her yerde onlara çeşitli ürünler satın almaya çalışmayı kendine görev edinmişti.
Bir yıldan fazla bir süre boyunca, daha sonra satmak üzere odun ve zeytin toplarken İsrail ordusu tarafından yakalanma ya da öldürülme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.
Emin'in öldürülmeden hemen önce bana küçük kız kardeşlerinden birinin annelerine maklube (haşlanmış et, kızarmış sebze ve pilav) istediğini söylediğini hala canlı bir şekilde hatırlıyorum.
Emin, her zamanki şefkatli erkek kardeşi, duymamış gibi davrandığını söyledi. Ama daha sonra, ilgisizmiş gibi davranmasına rağmen, kıza doğru yürüdü, onu sıcak bir şekilde kucakladı, yanağından nazikçe öptü ve “İnşallah, annemin sana o lezzetli yemeği pişirmesi için tüm malzemeleri getireceğim” dedi.
İbrahim, Ahmed ve Emin birlikte sahipleri tarafından terk edilen ya da devlete ait olan tarlalardan zeytin toplamaya gittiler. Ailelerinin bir başka yıkıcı günü daha atlatmalarına yardımcı olmak için imkânsızı deneyecek cesarete sahiptiler.
İbrahim'in o güne dair hatırladıklarına göre, önceki hasatları hatırlarken gülümsediler ve sohbet ettiler. Kendilerini bir anlık normalliğe bıraktılar.
Bitmek bilmeyen mücadelelerine rağmen, sofralarına yiyecek koymaya yetecek kadar zeytinle dönmek istiyorlardı.
Diğerleri ve ben zeytin topladıkları yerin çok yakınında bir patlama duyduktan sonra, İbrahim ve Ahmed yardım için bağırmaya devam ettiler ve Emin'in öldürüldüğünü söylediler. Bizden biraz uzakta olmalarına rağmen onları duyduk, ancak mahalle çoğunlukla buldozerlerle yıkılmış ve boş olduğu için hayalet bir kasaba gibiydi, sadece birkaçımız hala orada yaşıyordu.
Emin'in cansız bedenini hastaneye taşıdıktan sonra üç gün boyunca yas tuttuk.
O akşam Emin'in söz verdiği maklube yapılamadan bırakıldı. Kardeşleri, onların mutluluğu için hayatını feda eden bir ağabeyin yasını tutmak zorunda kaldılar.
Hala kuzenlerimin yasını tutuyor olsam da, onların hikâyeleri benim de hikâyem. Birlikte savaştık, birlikte mücadele ettik ve sevdiklerimiz için sahip olduğumuz her şeyi verdik.
Hikâyelerimiz, insan ruhunun tarifsiz zorluklar karşısında gösterdiği direncin güçlü birer hatırlatıcısıdır. Azmimiz ve özverimiz, çektiğimiz sonsuz acıları çoğu zaman görmezden gelen bir dünyada bile asla unutulmayacaktır.
*Yusuf El-Mobayed, Gazze'deki yardım kuruluşlarıyla işbirliği yapan serbest bir yazar ve muhabirdir.








HABERE YORUM KAT