1. YAZARLAR

  2. Umur Talu

  3. Kravatın vicdanı
Umur Talu

Umur Talu

Yazarın Tüm Yazıları >

Kravatın vicdanı

19 Ocak 2009 Pazartesi 14:00A+A-

Problemlerde "bilinmeyen" bir değil ki.
Dink suikastı üstünden onca zaman geçti.
Devlet bir zahmet yüzünü dönüp aynaya yeni bakıyor.
Pardon, bakacakmış gibi bir teşebbüste bulunuyor.
"Jandarma sorumluluğu", üstelik pek rastlanmayacak şekilde, bizzat orada görevli kimi subay, astsubay ve uzmanın açık ihbarları da olduğu halde bir zahmet yeni yeni önemseniyor.
"Polis sorumluluğu" ise "olur böyle vakalar" dedirtecek cinsten.

Tetiği çekenin iki "abi"si, ondan önce bir bombalama eylemine, biri bombayı atan öteki attıran olarak karışmışken...
Daha sonra atan İstanbul'da yakalanmışken...
Trabzon Emniyeti'nin ikinciyi neden yargıya teslim yerine kendine (ve başkalarına) "muhbir" diye istihdam ettiği öyle yerde kalıvermişti.
Her ikisinin, sözde dinleme ve takip altındayken, tetikçi de bulacak şekilde, masaya Dink resimleri, krokiler serecek rahatlıkta nasıl çalışabildiği de öyle.
Dahası da şu:
Bombadan tutuklanan, daha sonra mahkûm olan Hayal'in, ne tür bir girişimle bir süre sonra tahliye edildiği.
Bomba mağdur ve tanıklarının kimlerin gayretiyle şikâyetlerini yok ettiği de.

İşin en vahim yanı şu:
Bütün o süreç içinde Trabzon Emniyet Müdürü olan devlet memuru, epeydir Ankara'da, Emniyet İstihbarat'ın başında.
Şemdinli döneminde o da ima ile askeri azıcık suçladı diye Emniyet İstihbarat Başkanı Sabri Uzun hükümetçe hemen kızağa çekilebilirken, bir suikastın kenar yerindeki Emniyet Müdürü aynı pozisyona gelip kalabiliyor.
Muhtemelen, belki hakkıyla, Ergenekon gibi önemli operasyonlarda önemli işlevi var.
Ama bir yandan da, kimi "Ergenekon zanlısı" ile de ilişkilendirilen, en azından bir kısmının uzunca süre tehdit ettiği, mahkemelerde taciz ettiği bir insanı öldüren suikasttaki aktörleri iyi tanımış.
Yani "iyi tanımış" olması gerekiyor; çünkü birini yakalamış, mahkemeye teslim etmiş, sonra çıkınca izlemiş. Diğerini ise sözde muhbir yapmış.
Ve suikast da Trabzon'da planlanıp İstanbul'da gerçekleştirilmiş.
İşte o müdür için lütfen, zahmet etmeseydiniz, ne acelesi var, kendinizi sıkmayın, sonra da olurdu, yorulmuşsunuzdur, hay Allah, daha yeni soruşturma izni çıkıyor.
"Karanlıklar aydınlansın" denen bir dönemde, gençler nasıl diyor, "Oha" bir süre.

Bir vahamet daha söyleyeyim mi?
Hayal, hapse mahkûm olduğu halde temyiz süresince tahliye edilmişken...
Tam da Dink suikastını hazırladıkları sırada...
Yargıtay'daki dosyası, avukatını bile şaşırtacak ölçüde, Dink suikastı gerçekleştikten sonrasına kadar, neden masada, sırada, kuyrukta bekletiliyor?
Bomba atmış, sözde izlenen birinin dosyası, o zaman sıcağı sıcağına bulup yazdığım gibi, neden onca zaman ele alınmayı, belki onaylanmayı bekliyor?
Nasıl bir şey bu!

O yüzden, bu topraklarda hukuk devleti, demokrasi, yargı, emniyet, silahlı kuvvet, adalet, hükümet gibi durumlara şüphe bitmez.
Çünkü bir hakikat çıkarken, bin hakikat de hâlâ örtülerin altında tutulur. Oralara itilir. Çukurlara gömülür.
Mezarlardan sadece silahlar fışkırmıyor memlekette.
Binlerce faili meçhul dosyası hakikatin hortlaması için ellerini uzatıyor.
Yüzlerce kayıp (ceset) toprak altından, paramparça bedenleri ama huzura ulaşamayan ruhlarıyla yakamıza yapışıyor.
Daha ziyade, yakanıza, sayın demokratik laik sosyal bir hukuk devleti sivil ve askeri erkânı!
Hissetmiyor musunuz, o lacili, grili, siyahlı, hakili, desenli, puantiye kravatlarınız nasıl da sıkıyor.

SABAH

YAZIYA YORUM KAT