
Kemalizm'le kavgalı bir Serdengeçti
10 Kasım 1983'te vefat eden Osman Yüksel Serdengeçti'nin hayatı Kemalizm'le mücadele ile geçti.
HAKSÖZ-HABER
Osman Yüksel Serdengeçti Türkiye siyasi hayatında heyecanı, esprileri, sıradışı kişiliği ve fakat en önemlisi Kemalizm ile son nefesine kadar süren mücadelesi ile anılan önemli bir karakter.
Serdengeçti, dergisiyle, yazılarıyla, konuşmalarıyla bir döneme izini bıraktı. Kemalizm’in mağdur ettiği siyasetçilerden biri olan Serdengeçti haksızlıklara karşı çıkmış bir şahsiyet.
Sistemin güdümündeki medya ise Osman Yüksel Serdengeçti gibi bir siyaset adamını hep unutturmaya çalıştı bugüne kadar.
Serdengeçti Kemalizm için: “Tepeden inmeci, İslam’a düşman, Firavunlar gibi saltanat sürdüler, yediler, içtiler, kustular, kendilerini yarı ilah sayıyorlardı.” ifadelerini, özellikle bunları söylemenin çok daha zor olduğu bir dönemde, söylemekten geri durmayan bir isim.
Serdengeçti ayrıca Ayasofya için yazdığı bir yazı sonucu idamla yargılanmış, bu konuda da bedel ödemişti.
10 Kasım'da vefat eden Serdengeçti'nin Kemalizm'e dönük bazı ifadeleri*:
“Tepeden inme dışarıdan gelme yapılan birçok inkılâplar milleti allak bullak etmişti. Paris sokaklarında yetişenler Hukuk-u Beşer beyannâmesini ezbere bilenler! Laiklik ve inkılâpçılık perdesi altında yoksul Anadolu halkının imanını, vicdanını, hak ve hukukunu pervasızca çiğnediler. Kıtalara hükmeden, 3 kıtada asırlarca dimdik duran ecdadımızı, şurada, burada, halkevlerinde türlü kuyruklara sokarak tahkir ve tehvil (korkutmak) ettiler. Onlar kendilerini yarı ilâh sayıyorlardı. Yapanlar onlardı, yaratanlar onlardı, partilerinden bahsederken şerefli partimiz diyorlardı. On yılda on beş milyon genç yaratmışlardı. Tam 27 yıl tanrılar gibi konuştular. Firavunlar gibi saltanat sürdüler. Yediler, içtiler, kustular. Altta kalanın canı çıksın. Altta kalan halktı, milletti, köylüydü. Amma nutuklarda, amma afişlerde ‘Köylü milletin efendisidir’ diye yazıyordu. Halkı ve köylüyü efendimiz sensin, efendimiz sensin diye soydular.”
"Eğer bulunduğun bir toplantıda, birisi (…) dese ki: ‘Atatürk diyor ki: İki kere iki 179 eder!’ Sakın… itiraz etme. Eğer cevap vermek mecburiyetinde kalırsan de ki: ‘Ben bugüne kadar, iki kere ikinin dört ettiğini sanıyordum. Mademki Atatürk iki kere iki 179 eder diyor. Ben de bundan sonra böyle bilir, öyle söylerim!’ Böyle söyle ve münakaşaya girme. Yoksa adam gider seni ‘Atatürk düşmanı!’ diye gammazlar. Bu suçlama da senin felaketin olur. Bitirirler seni! (…)
Tenkit, medenî düşüncenin temel aşıdır. Ama bunun tek istisnası Türkiye ve Atatürk’tür. (…) Atatürk’ü tenkit etmenin boğaları bile böğürtecek ismi Atatürk düşmanlığıdır. Çok dikkatli ol. Kendine sakın kıyma. Atatürk’ü tenkide kalkışma. O işi bizim gibi kişilere bırak! Millî Mücadele’deki (…) kahramanlığından, vatanseverliğinden (…) şüphem yok… Ama benim Atatürk’ün cumhuriyet anlayışıyla, dil, din, tarih… anlayışıyla bir beraberliğim de yok."
"Atatürk’ün kurduğu rejime cumhuriyet diyenler var. (…) Mutlakiyet, haydi bilemedin meşrutiyet diyebiliriz. Ama cumhuriyet diyemeyiz. Muhalefetsiz cumhuriyet olmaz. Atatürk’ün muhalefete katiyen tahammülü yoktu. (...) O Meclisteki milletvekillerini kim seçmişti? Halk mı? Hayır! Halk Partisinin büyük öncülerinden biri olan Falih Rıfkı Atay diyor ki: ‘Adayları tespit eden heyet üç kişi idi: Cumhurbaşkanı Atatürk, Başbakan İnönü ve Parti Umumi Kâtibi Recep Peker!’ Cumhuriyet rejiminde, halkımız, halk tarafından, halk için seçilen milletvekilleriyle idare edilecektir değil mi? Halk diyor ki: ben A/B/C isimli kişileri milletvekili seçmek istiyorum. Yetkili o üç kişi itiraz ediyor: ‘Hayır!’ diyor, ‘Sen V/Y/Z isimli kişileri seçeceksin.’ (…) halkımız, oyunu herkesin gözü önünde açık açık kullanıyor, sıra oyların sayılmasına gelince oylar gizli gizli sayılıyor. Bu nasıl cumhuriyettir?
“Mûsikimizde de, dinimizde de inkılâp yapmak istedi. (…) Radyolarımızda bizim mûsikimizi yasaklamıştı. Birtakım yetkili kişiler, Ankara’daki yabancı büyükelçiliklerin kapılarına dayanıyor, bizim radyolarımızda çalınmak üzere adamlardan plak dileniyorlardı. (…) Dünyanın hiçbir yerinde böyle yanlış, böyle faydasız, böyle imkânsız bir yol için cumhurbaşkanları önayak olmamışlardır. Her milletin kendine has, farklı bir mûsikisi vardır. (…)
Şimdi gelelim (…) ‘Ben niçin Atatürkçü değilim?’ sorusunun cevabına. Atatürkçü olmak, Atatürk gibi düşünmek, Atatürk gibi yaşamak, Atatürk gibi inanmaktır. (…) Herkes mecbur mu Atatürk gibi düşünmeye, inanmaya? (…) Acaba Atatürk, her konuda doğru düşünmüş müydü? Doğru kararlar almış mıydı? (…) Hani insanların çeşitli konulardaki hürriyetleri, din ve vicdan hürriyetleri? (…)"
*10 Kasım’da Serdengeçti’yi yâdeder/ondan Kemalizmin zararlarını okurum - Türkiye Yazarlar Birliği - Ahmet Doğan İlbey











HABERE YORUM KAT