1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Hava saldırısında öldürülmek, çocuklarımızın açlıktan ölmesini izlemekten daha iyi
Hava saldırısında öldürülmek, çocuklarımızın açlıktan ölmesini izlemekten daha iyi

Hava saldırısında öldürülmek, çocuklarımızın açlıktan ölmesini izlemekten daha iyi

​​​​​​​İnsan eliyle oluşturulan bir kıtlık ortamında, açlık çeken Filistinli aileler düşünülemez bir durumla karşı karşıya: çocuklar ve yaşlılar ekmek için dileniyor, ebeveynler ölüm için dua ediyor ve dünya sessizce izliyor.

05 Ağustos 2025 Salı 22:45A+A-

Ahmed Aziz’in Middle East Eye’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber için tercüme edilmiştir.


Gazze Şeridi üzerinde doğan her sabah, daha fazla açlık, daha fazla çöküş ve derinleşen bir umutsuzluk duygusu getiriyor.

Üç aydan fazla bir süredir, iki milyondan fazla insan, acımasız bir savaş, amansız bir kuşatma ve affedilemez bir uluslararası sessizlik ortamında, her anlamıyla gerçek bir kıtlık olan eşi görülmemiş bir felakete katlanıyor.

Gazze'de kıtlık günlük bir gerçeklik haline geldi. Artık sadece yoksunluk hissi değil, sokaklarda yorgunluktan bayılan insanların görüntüsüyle kendini gösteriyor.

Çocuklar, kadınlar, yaşlılar - kimse kurtulamıyor. Kendi gözlerimizle, kaldırımlara yığılan bedenleri, fırınların yıkıntıları dışında veya hiçbir zaman yardım ulaşmayan yardım dağıtım noktalarında kaybedilen hayatları gördük.

Bir kilogram unun fiyatı 30 doları aştı, bir kilogram şeker ise 130 dolardan fazla. Çoğu gıda ya hiç bulunmuyor ya da o kadar az ki hayal gibi görünüyor.

Trajedi fiyatlardan değil, temel ihtiyaç maddelerinin yokluğundan kaynaklanıyor. İnsanlar satın almak istiyor ama satın alacak hiçbir şey kalmadı.

Yağ yok, pirinç yok, ekmek yok - bir kutu ton balığı yok. Ara sıra ortaya çıkan tek şey bir avuç kırmızı biber ya da bir şişe bulaşık deterjanı olabilir - açlığın karşısında acı bir ironi.

Refah'ın kuzeyi veya Kataneh bölgesi gibi “güvenli” kabul edilen bölgeler ölüm bölgelerine dönüştü. Yardım arayışıyla bu bölgelere giden açlık çeken siviller hedef alınıyor.

Birleşmiş Milletler'e göre, İsrail güçleri Mayıs sonundan bu yana gıda yardımına ulaşmaya çalışan 1.000'den fazla Filistinliyi öldürdü. Her gün onlarca kişi öldürülmeye devam ediyor.

Eski BM yardım şefi Martin Griffiths'in uyardığı gibi, bu kasıtlı kıtlık “21. yüzyılın en kötü suçu”dur.

Belki de en yürek burkan görüntü, birkaç aylık bebek Yahya el-Neccar'ın şiddetli yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybetmesiydi. Minik vücudu, yarı saydam deri ile kaplı kemiklere dönüşmüştü - Filistin'in kalbinde, tüm dünyanın gözü önünde yaşanan yıkıcı bir manzara.

Dayanılmaz açlık

Artık açlıktan soyut bir şekilde bahsetmiyoruz.

Çocuklar artık her gün haykırıyor: “Ekmek istiyoruz!” “Yemek istiyoruz!” Ama kimse onları beslemiyor. Beş yaşındaki küçük kuzenlerim, şafak vakti uyanıp babalarından bir somun ekmek getirmesi için yalvarıyorlar, ama babaları bunu karşılayamıyor. Tek bir somun ekmek bile lüks haline gelmiş.

Bazı babalar, çocuklarının gözlerindeki hayal kırıklığını görmeye dayanamayıp çadırlarını terk etmeye başladılar.

Çocuklarını besleyemediği için onların ölmesi için dua eden bir anne gördüm. Bazı anneler çadırlarının girişinde oturup gözyaşları içinde fısıldayarak dua ediyorlar: “Allah’ım, lütfen onları al... Bu acıdan kurtar.”

Sokaklarda insanlar artık yürüyemiyor. Vücutlarını sürükleyerek ilerliyorlar. O kadar zayıflar ki bacakları artık onları taşıyamıyor. Yüzler çökmüş, hayattan kopmuş. Çocuklar iskelet gibi. Soluk ve zayıf erkekler, ağır bir sessizlik içinde kemiklerini sürüklüyorlar.

70 yaşın üzerinde yaşlı bir adamın, bir parça ekmek yiyen genç bir adama onu paylaşmasını istediğini kendi gözlerimle gördüm. Açlık bizi, yaşlılarımızın bir lokma için yalvarmak zorunda kaldığı bir noktaya mı getirdi?

Evli olanlarımız artık eşlerimize yemek sağlayamıyoruz. Aylardır çocuk sahibi olma düşüncesini kafamdan çıkardım, kendi tercihimden değil, bu soykırım yüzünden onların geleceğini hayal etmenin imkânsız hale gelmesinden dolayı.

Her sabah eşim sorar: “Ne yiyeceğiz?” Ve ben, sevdiğim kişiyi koruyamadığım utancını yutarak cevap veririm: “Bugün oruç tutuyorum.”

Bizler dindarlık değil, çaresizlikten oruç tutuyoruz. Su varsa su içiyoruz ve sadece günü atlatabilmek için kendimizi umutla kandırıyoruz.

Uydurma yemekler

Günlük yemeklerimiziadeta taştan çıkarıyoruz: makarna ile karıştırılmış mercimek, odun ateşinde pişirilmiş pirinç veya sadece kaynamış sudan yapılan çorba. Yemek yiyoruz, bir saat sonra tekrar acıkıyoruz. Açlıktan kaçmak için uyuyoruz, ama açlık bizimle birlikte uyanıyor.

Gün boyunca başımız dönüyor. Sessizleşiyoruz. Birbirimizi teselli ediyoruz. Acının hafiflemesini umarak kestiriyoruz. 14 kilo verdim ve hala mücadele ediyorum. Peki ya işi olmayanlar? Parası olmayanlar? Dayanacak kimsesi olmayanlar?

Sokakta, yakan Temmuz güneşi altında, bir çocuk buzlu su satan bir satıcıya özlemle bakıyor. Bir bardak yarım dolar ama kimse bunu karşılayamıyor.

Elektrik yok, vantilatör yok, gölge yok - sadece havada yoğun bir susuzluk var. Birisi sandviç yiyerek geçiyor ve beş ya da on çocuk, belki de yaşlı adamlar, etrafında toplanıp bir ısırık istiyorlar. Onları harekete geçiren açgözlülük değil, tam bir çaresizliktir - çünkü onlar insandır ve açlık her şeylerini elinden almıştır.

Hala var olan pazarlar boş.

Gazze'nin güneyinde kalan son can simidi olan Nasır Hastanesi, hayatta kalmak için mücadele edenlerin toplanma noktası haline gelmiştir. İlaç ya da yiyecek yok - sadece annelerin çığlıkları, hastaların gözyaşları, açlık ve ölümün eşiğinde olanların çığlıkları vardır.

Sessiz katliam

Ölüm artık Gazze'de kimseyi korkutmuyor. Birçokları için ölüm bir hayale dönüştü. Şarapnel parçalarıyla veya hava saldırısıyla öldürülmek, çocuklarınızın açlıktan kıvranışını ve eşinizin ayakta duramayışını izlerken ölmekten daha iyi.

Ölüm artık son değil, kurtuluş.

Bugün Gazze'de yaşananlar doğal bir afet değildir. Bu, kasıtlı bir kıtlıktır - insanlar görünmeden yok olurken sessizce gerçekleştirilen bir katliamdır. Nüfus, yavaşça, acımasızca ve kasıtlı olarak aç bırakılmaktadır.

Aynı zamanda altyapı da yok ediliyor. Hastaneler bombalanıyor. Siviller, unla dolu yardım kamyonlarının etrafında toplanırken öldürülüyor ve dünya, ekranlarının arkasından, insanlık duygusundan hiç etkilenmeden izliyor.

Gazze şu anda böyle: Işığın ulaşmadığı, sonu bekleyen insanların yaşadığı bir şehir. Mucize istemiyorlar, sadece biraz ekmek, biraz ilaç ve biraz haysiyet istiyorlar.

Dünya görüyor ve duyuyor, ama hiçbir şey yapmıyor, sanki hayatlarımız yaşamaya değer değilmiş gibi.

Üzülmeniz için yazmıyoruz, gerçeği olduğu gibi aktarmak için yazıyoruz: Gazze açlıktan boğuluyor, karanlıkta boğuluyor ve dünyanın gözü önünde yok ediliyor.

 

*Ahmed Aziz, Gazze Şeridi'nde yaşayan Filistinli bir gazetecidir.

HABERE YORUM KAT