1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Gazze direnişi sona ererse: Tarih bize Filistinlilerin kaderini nasıl anlatır?
Gazze direnişi sona ererse: Tarih bize Filistinlilerin kaderini nasıl anlatır?

Gazze direnişi sona ererse: Tarih bize Filistinlilerin kaderini nasıl anlatır?

İsrail'in şiddeti temelde yerleşimci-sömürgeci emellerinden kaynaklanmaktadır, sadece Filistin direnişinden değil. Filistin direnişi, yabancı işgalden kurtulmak için yerli halkın kararlı mücadelesi olan, köklü bir tarihsel zorunluluktur.

11 Aralık 2025 Perşembe 21:41A+A-

Ramzy Baroud’un MEMO’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


ABD Başkanı Donald Trump'ın “Barış Kurulu”nun yıl sonuna kadar açıklanacağı bildiriliyor. Bu haber, ABD yönetiminin Gazze ateşkesinin ikinci aşamasını ciddi bir şekilde ilerletmeye niyetli olduğuna dair artan haberlerle aynı zamana denk geliyor.

Ancak, birçok kritik soru hala cevapsız kalıyor. Filistinliler, hayatları üzerinde Batı'nın herhangi bir yeni türden kontrolünü reddetme konusunda birleşmişken, Gazze'ye nasıl bir yönetim konseyi dayatılabilir?

Dahası, önerilen “Uluslararası İstikrar Gücü” (ISF) misyonu konusunda tam bir netlik olmadan Gazze'de nasıl faaliyet gösterebilir? ISF, öncelikle İsrail'in savunma hattı olarak hizmet ederse, tüm proje başlamadan çökecektir.

Ne Arap ne de Müslüman ülkeler, İsrail adına Filistinlileri bastırmak için ciddi bir şekilde müdahil olmayacaktır. Katılan diğer herhangi bir güç, Filistinliler tarafından kaçınılmaz olarak işgal gücü olarak görülecektir.

Ancak asıl engel, İsrail'in teorik olarak 10 Ekim'de başlayan ateşkesin ilk aşamasına hiçbir zaman saygı göstermemiş olmasıdır. BBC tarafından doğrulanan görüntülere göre, o tarihten bu yana İsrail güçleri 360'tan fazla Filistinliyi öldürdü, yüzlerce kişiyi yaraladı ve binlerce binayı yıktı.

Daha da kötüsü, İsrail, Gazze'nin neredeyse tamamen yıkılmasına rağmen, insani yardımların ulaşmasına izin verilen ve insanların bir tür normale dönmesi amaçlanan Filistin bölgesi olarak belirlenen “Sarı Hat”ın ötesindeki hedefleri alışkanlık haline getirmiş bir şekilde bombalamaktadır.

İsrail, anlaşmanın ilk aşamasını kalıcı hale getirmeyi umuyor. Bu niyet, devam eden bombardımanlar, hayat kurtaran malzeme ve yardımların engellenmesi ve Filistinlilerin ateşkesi ihlal ettiği yönündeki sürekli ve asılsız suçlamalarda açıkça görülüyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, Gazze'nin silahlarını teslim etmeyeceğini önceden bilerek, Gazze'nin silahsızlandırılmasını ana pürüz noktası haline getirmesi bekleniyor. Netanyahu bunu defalarca açıkça dile getirdi, örneğin 15 Kasım'da “Hamas silahsızlandırılacak — ya kolay yoldan ya da zor yoldan” dedi.

Peki ya Gazze silahlarını teslim etmeyi kabul ederse? İsrail Filistinlileri rahat bırakacak mı? Adil bir barış ve Filistinlilerin özgürlüğü ihtimali katlanarak artacak mı? Bu soruyu ele almak için, üç deneyime, ikisi tarihten olmak üzere, kısaca değinelim.

Filistinli ve hatta bazı İsrailli tarihçiler, tarihi Filistin'in etnik temizliği olan Nekbe sırasında, İsrail'in Filistinlilerin direnip direnmemesine bakılmaksızın ülkeyi nüfussuzlaştırma niyetinde olduğunu savunmuşlardır.

Filistin halkını sürmeyi amaçlayan Dalet Planı'nın (Çev.Notu.Siyonist paramiliter güçler olan Haganah tarafından 1948 Arap-İsrail Savaşı'ndan önce, Filistin'deki Yahudi yerleşim bölgelerini savunmak ve genişletmek amacıyla hazırlanan ve uygulanan kapsamlı bir askeri stratejik plandır) uygulanması, Filistinlilerin Siyonist milislerin şiddetine karşı gösterdiği direnişin yöntemi veya yoğunluğu ile hiçbir şekilde ilgili değildi.

Aslında, bu sürgünün çerçevesi, Filistinlilerin direnişine bir yanıt olarak savaşın kullanılması değil, savaşın bir bahane olarak kullanılması üzerine kurulmuştu. Siyonist lider ve dönemin İsrail'in ilk başbakanı David Ben-Gurion, “Araplar gitmek zorunda kalacak, ancak bunun gerçekleşmesi için savaş gibi uygun bir anın gelmesi gerekiyor” diye yazmıştı.

Bazı muhtarlar (köy liderleri), direniş göstermemeleri halinde direnenlerle aynı kaderi paylaşmayacaklarını varsaymışlardı, ancak yanılmışlardı. İsrailli tarihçi Ilan Pappe şöyle yazıyor: “Resmi Dalet Planı köylere teslim olma seçeneği sunarken, operasyon emirleri hiçbir köyü hiçbir nedenle muaf tutmuyordu.”

Aynı model tarih boyunca tekrarlandı. 1982'de, ABD'nin arabuluculuğunda Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) güçlerinin Lübnan'dan tahliye edilmesi için bir anlaşma imzalandıktan sonra, onların ayrılmasının İsrail ordusunun Filistinli sivillere saldırmasını engelleyeceği varsayıldı.

Nitekim 21 Ağustos 1982'de FKÖ fraksiyonları ülkeyi terk etmeye başladı ve kampları savunmasız, Lübnanlı müttefiklerini ise savunmasız bıraktı. Ancak, Batı Beyrut'ta İsrail'in şiddeti azalmadı, aksine arttı ve Eylül 1982'de 3.500 Filistinli mülteci ve Lübnanlı sivilin öldürüldüğü Sabra ve Şatila katliamına yol açtı.

Washington'un tüm vaatleri, sözde “garantiler” ve Başkan'ın Özel Temsilcisi olarak görev yapan ABD elçisi Philip Habib'in diplomatik dili, İsrail'in tarihin en acımasız katliamlarından birini kolaylaştırmasına yardımcı olduğu için hiçbir anlam ifade etmiyordu.

Ve tabii ki, Gazze'den farklı olarak silahlı direniş altyapısından yoksun olan ve İsrail-ABD-Batı'nın talimatıyla hareket eden Filistin Yönetimi (FY) tarafından yönetilen Batı Şeria'nın devam eden hikâyesi var.

Ancak Gazze'deki soykırımdan önce bile Batı Şeria'nın acıları artmış, topraklarına el konulmuş, bütün topluluklar etnik temizliğe maruz kalmış, bütün mülteci kampları yıkılmış ve yüzlerce sakin öldürülmüştü.

7 Ekim 2023 ile 2025 sonu arasında, BM ve insan hakları raporları, İsrail güçleri ve yerleşimcilerin Doğu Kudüs dâhil Batı Şeria'da 1.000'den fazla Filistinliyi (200'den fazla çocuk) öldürdüğünü belirtmektedir. Binlerce kişi yaralandı ve İsrail yetkilileri Filistinlilere ait binlerce binayı yıkarak veya el koyarak birçok kişiyi yerinden etti. Ayrıca, Ekim 2023 ile Ağustos 2024 arasında Batı Şeria'dan tahminen 10.000 Filistinli tutuklandı.

İsrail'in Gazze'deki soykırımı tamamen silahlı grupları ezme arzusundan kaynaklanıyorsa, neden Batı Şeria'yı ezmeye devam ediyor?

Gazze ile ilgili İsrail'in anlatısını sürdürenler, bu tarihsel kayıtlarla yüzleşmeli ve iki önemli, kalıcı gerçeği kabul etmelidir. Birincisi, İsrail'in şiddeti temelde yerleşimci-sömürgeci emellerinden kaynaklanmaktadır, sadece Filistin direnişinden değil. İkincisi, Filistin direnişi, yabancı işgalden kurtulmak için yerli halkın kararlı mücadelesi olan, köklü bir tarihsel zorunluluktur.

İsrail'in savaşlarını silahlı gruplara karşı basit bir tepki olarak gösteren indirgemeci dili terk etmek suretiyle, Filistin'deki olayları, İsrail'in gerçek niyetini ve Filistin mücadelesinin meşruiyetini derinlemesine anlayabiliriz.

 

* Ramzy Baroud, gazeteci ve Palestine Chronicle'ın editörüdür.

HABERE YORUM KAT