1. YAZARLAR

  2. Alaln Frachon

  3. Erdoğan'ın Türkiye'si Ahmedinejad'ın İran'ının tam tersidir
Alaln Frachon

Alaln Frachon

Yazarın Tüm Yazıları >

Erdoğan'ın Türkiye'si Ahmedinejad'ın İran'ının tam tersidir

12 Haziran 2010 Cumartesi 00:48A+A-

Bebek, Gazze Şeridi'nin güneyinde 5 Haziran Cumartesi günü doğdu. Filistinli bir çift olan ebeveyni ona "Erdoğan" ismini verdi. Erdoğan, Türkiye Başbakanı'nın soyadı.

Aynı gün İran rejiminin silahlı gücünü oluşturan Devrim Muhafızları gecikmiş ama kaygı verici bir beyanda bulundu: Devrim Muhafızları Gazze'deki ablukayı kırmak isteyen "insani yardım filolarına" eşlik etmek istiyorlar.

Bu iki enformasyon arasında hangi benzerlikler var? Tabii ki her ikisi de 5 gün önce Türk gemisi Mavi Marmara'ya İsrailli komandoların trajik saldırısıyla ilintili. İlki -Erdoğan bebeğe uzun bir hayat diliyoruz!"- Türkiye'nin ve Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Arap ve özellikle de Filistin kamuoyunda artan etkisine işaret ediyor.

İkinci haber ise, neredeyse zorunlu bir retorik egzersizi, İran'ın Gazze'deki Filistinliler ile gecikmiş bir dayanışma beyanı. Bu durum bize şu soruyu sordurtmaktadır: Ankara ve Tahran hükümetleri arasında Yakındoğu'nun liderliği konusunda bir rekabet mi var? İyi komşuluk ilişkilerinin ötesinde, Mahmud Ahmedinejad ile Recep Tayyip Erdoğan dünyanın bu bölgesinde bir rekabet içindeler mi?

Kötümserler şunu söylüyorlar: Bu sorunun cevabının herhangi bir önemi yok. Onlara göre Adalet ve Kalkınma Partisi, takiyye yapan bir İslamcı parti. İslami-muhafazakâr tabirini kullanabileceğimiz AKP, Yakındoğu İslamcılığının esin kaynağı Mısır Müslüman Kardeşler ideolojisinden ilham alan Refah Partisi içinde bir ayrışma sonucu oluşmuştur ve bu kökenini gizlememektedir.

Kötümserler AKP'nin güçlendiği şu son on yılın Türkiye'de ivme kazanan bir İslamileşmeye yani Kemal Atatürk'ün mirasında bir gerilemeye tekabül ettiğini de söylemekteler. Onlar AKP ile Hamas arasındaki ilişkileri gözlemlemekteler. Onlara göre gitgide daha da militanlaşan bir dil kullanmakta: Bir yanda katliamcılar (İsrailliler) öte yanda şehitler (Filistinliler).

2003 yılında Erdoğan'ın başa gelmesinden bu yana basın ve yayın dünyası daha özgür; hapishaneye atılan, karakollarda sorgulananların sayısı azaldı; yargı daha bağımsız; uzun zaman büyük acılar çeken Kürtler bir sükûnet içindeler; seçim kampanyaları daha rahat yapılıyor.

İnsan hakları savunucularına göre daha önlerinde çok uzun bir yol var ama Erdoğan'ın Türkiye'si Ahmedinejad'ın İran'ının tam tersi.

Erdoğan'ın ilginç diplomasisi ülkenin kendine özgü yapısının yansımasıdır. "Batı"ya yönelmiş, Taliban'la Afganistan'da çatışan NATO'nun üyesi, Avrupa Birliği adayı, İsrail'le ilişkilerini kesmeyen ve Yakındoğu'da egemen güç olmak isteyen bir Müslüman ülke.

Daha da ileriye gidelim: Bu sınıflandırılmaz, Arap dünyasında yüksek krediye sahip ülke, İsrail'in komşularıyla barışı sağlamak için ihtiyacı olan arabuluculuk konusunda hatta İran'a baskı uygulamak için en fazla güce sahip olan ülkedir.

İsrail, içinde bulunduğumuz 2010 yılında paradoksal bir durumla karşı karşıya. Hiçbir zaman dünyada bu kadar çok bağlantısı olmamıştı. Ben-Gurion havaalanı kalkış/iniş tabloları mümkün olan her yere uçuşları gösteriyor. Ama aynı İsrail yakın komşularıyla, atom silahına sahip olma yolundaki Ahmedinejad'ın gölgesinde, Suriye, Lübnan Hizbullahı ve Filistin'deki Hamas ile sürekli çatışma halinde.

Erdoğan rejiminin doğası sorunu burada işin içine giriyor: Onu İslamcı cephede görenler için yeni bir düşman (kötümser hipotez); Türkiye'nin amacını daha sofistike daha barışçıl açıdan görenler için güçlü ve biricik aracı (iyimser hipotez).

İçlerinde benim de olduğum iyimser hipotezin taraftarlarına göre, İsrail-Türkiye ilişkilerinin yine eskisi gibi iyi olması önemli. İsrail'in, hiç de ağır olmayan bir bedel ödemesi gerekmekte: Ankara hükümeti Mavi Marmara olayı için uluslararası bir soruşturma talep ediyor. Eğer aşağılama mekanizması daha az seçici olursa bu argüman İsrail'e kabul ettirilebilir. Eğer İsrailliler bu olayda diğerlerinden -Güney Kore'nin gemisini batırarak 49 kişinin ölümüne yol açan Kuzey Kore'den ya da "hatayla" Afgan köylülerini öldüren Amerikalılardan- daha sert bir biçimde yargılanmayacakları izlenimini edinirlerse. Le Monde, 11 Haziran 2010

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT