
Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur'ân olsaydı yine bu Kur'ân olurdu
“Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur'ân olsaydı yine bu Kur'ân olurdu.”
“Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an olsaydı (yine bu Kur'an olurdu). Hayır, emrin tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. Küfre sapanlar, Allah'ın va'di gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez.” (Rad:31)
Şayet bu Kur’an’dan dağları yerinden sökmek, yeri yarmak veya ölüleri konuşturmak istenseydi, hiç kuşkusuz bu olağanüstülükleri bu mucizeleri gerçekleştirecek özelliklere, etkenlére sahipti. Ne var ki, Kur’an sorumluluk sahibi canlılara hitap etmek için gelmiştir. Onlar da olumlu karşılık vermiyorlarsa mü’minlerin onlardan ümit kesmeleri ve yüce Allah’ın gerçeği yalan sayanlara ilişkin va’dinin gerçekleşmesini beklemeleri gerekir.
Kuşkusuz bu Kur’an kendisini algılayan ve ona göre şekillenen ruhlarda dağların yerinden sökülmesinden, yerin yarılmasından ve ölülerin konuşturulmasından daha büyük, daha köklü değişiklikler meydana getirmiştir. Kur an bu ruhlarda olağanüstü değişiklikler meydana getirdiği gibi, bu ruhlar aracılığı ile etkileri, hayatın boyutlarını hatta tüm yeryüzünün görünümünü aşan harikulade olaylar gerçekleştirmişti. Nitekim İslâm ve müslümanlar tarihin görünümünde yaptıkları değişikliğin yanında dünyanın görünümünde de büyük değişiklikler yapmışlardır.
Araplar’ın ruhlarında ve hayatlarında meydana gelen dönüşüm, gözle görülür maddi bir neden olmaksızın, sadece bir kitabın ruhlara ve hayata yaklaşım metodu ve hareketi ile yaşadıkları bu büyük değişim hiç kuşkusuz dağların köklerinden sökülmesinden, yeryüzünün donukluğundan kurtulmasından ve ölülerin dirilmesinden daha büyük, daha görkemli bir değişimdir.
Bir toplum bu Kur’an’dan sonra bile uyanamıyorsa, kalpleri harekete geçmiyorsa, onları harekete geçirmeye çalışan mü’minler artık ümitlerini kesmelidirler, işi Allah’a bırakmalıdırlar. Şayet yüce Allah dileseydi, insanları sadece hidayete erme, doğru yolu bulma yeteneği üzere yaratırdı. Dileseydi melekleri yarattığı gibi insanları da toptan hidayete erdirirdi. Ya da takdiri gereği meydana gelen bir olayla, onları toptan hidayete zorlardı. Ama yüce Allah ne bunu ne de öbürünü dilemiştir. Çünkü yüce Allah insanı özel bir görev için yaratmıştır. Ve yüce Allah insana verilen bu görevin, insanın şu anda olduğu gibi yaratılmasını gerektirdiğini biliyordu.
FİZİLALİL KUR’AN
Bu ayet müşriklerin taleb ettiği mucizenin bir türlü gösterilmeyişine üzülen müminlere izafe edilmiştir. Onların zannınca böyle bir mucize gösterilse onlar hemen İslam'ı kabul edivereceklerdi. Tabiatıyla hiçbir mucize gösterilmeyince, Rasulün peygamberliği hakkında kuşku besleyenlerin talepleri karşılanmadı diye fazlasıyla üzüldüler. Bu ayette zikredilen soru müslümanların üzüntüsünü bertaraf etmek içindir. Yani şöyle: "Kur'an'ın bir suresiyle şöyle şöyle bir mucize gösterilse hemencecik İslam'a gireceklerini mi sanıyorsunuz? Sanki onlar İslam'ı kabule hazır da iş yalnızca bir mucizenin gösterilmesine mi kaldı? Öyle mi sanıyorsunuz? Kur'an'ın öğretilerinde, kainattaki hadiselerde, Rasul'ün (s.a) tertemiz hayatında, ashabında meydana gelen harikulade değişmelerde hakikatın ışığını göremeyenlerin, dağların yürümesinde, arzın yarılmasında ve ölülerin mezarlarından çıkarılıp konuşturulmasında göreceklerini mi düşünüyorsunuz?
"Allah herşeye kadirdir" ve istediği zaman istediği mucizeyi gösterebilir. İnsana hidayet etme sünnetine aykırı düşen herhangi bir mucizeyi ise göstermez. Çünkü asıl mesele Rasul aracılığı ile insana hidayet etmektir ve Allah hiç kimseyi Rasul'ün risaletine zorla inandırmak istemez. Onun istediği insanların hidayeti düşünerek, hikmetle müşahade ederek bulmalarıdır, mucizeler görerek değil.
TEFHİMUL KURAN
HABERE YORUM KAT