1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Dünya basını İsrail’in Filistin’e saldırılarını nasıl gördü?
Dünya basını İsrail’in Filistin’e saldırılarını nasıl gördü?

Dünya basını İsrail’in Filistin’e saldırılarını nasıl gördü?

Ayşe Şeyma Zorlu, İsrail’in Gazze saldırılarının dünya basınında çifte standartlı, İsrail merkezli bir anlatıyla sunulduğunu ve Batı medyasının tarafsızlık iddiasının gerçekte çöktüğünü ortaya koyuyor.

06 Ekim 2025 Pazartesi 17:50A+A-

Ayşe Şeyma Zorlu/Fokusplus

Dünya Basını İsrail’in Filistin’e Saldırılarını Nasıl Gördü?

7 Ekim 2023’te başlayan ve Gazze’de binlerce sivilin yaşamını yitirmesine neden olan İsrail saldırıları, yalnızca bölgedeki dengeleri değil, dünya medyasının tavrını da gözler önüne serdi. Haber dilinden başlıklara, kaynak kullanımından görsel tercihlere kadar birçok unsur, özellikle Batı merkezli ana akım basında İsrail’in anlatılarını öne çıkaran bir eğilime işaret ediyor. 

Türkiye’den Orta Doğu’ya, Orta Doğu’dan Asya’ya

Türkiye’de hem muhafazakar hem de muhalif medya organları İsrail’e sert eleştiriler yöneltti. Ana akım gazeteler ve televizyonlar “Katil İsrail” ifadesini manşetlere taşırken, muhalif medya daha diplomatik bir dil kullansa da Filistin’deki insani trajediyi geniş yer ayırarak aktardı. Türkiye’deki birçok haber merkezinin ana gündemi Filistin oldu.

Al Jazeera başta olmak üzere bölgedeki medya kuruluşları, İsrail saldırılarını doğrudan “soykırım” ve “katliam” olarak niteledi. Gazze’den canlı yayınlarla sivil kayıpları ön plana çıkardı, çocukların, kadınların ve sağlık çalışanlarının yaşadıkları trajedi ekranlara taşındı.
Ancak bu blok içinde de farklı tonlar vardı. Katar merkezli Al Jazeera, Filistin yanlısı yayınlarını keskin bir dille sürdürürken, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne yakın medya daha temkinli davrandı; İsrail ile diplomatik dengeleri gözetmeye çalıştı.

Malezya, Endonezya, Pakistan gibi Müslüman nüfuslu ülkelerin basını, Filistin direnişine güçlü destek verdi. Haberlerde İsrail’in saldırıları “soykırım” olarak nitelendirildi.
Latin Amerika’da özellikle Brezilya, Şili ve Bolivya’da sol eğilimli yayın organları, Filistin’i sömürgeciliğe karşı verilen bir özgürlük mücadelesi olarak ele aldı.
Çin ve Rusya basınında ise dil daha temkinliydi. İsrail doğrudan hedef alınmasa da ABD’nin koşulsuz desteği sık sık eleştirildi.

Batı medyası: “İsrail’in kendini savunma hakkı”

ABD ve Avrupa merkezli yayın organlarının büyük bölümü, haber dilinde İsrail’e daha yakın bir tutum sergiledi. BBC, CNN, New York Times gibi kurumlar, saldırıları aktarırken çoğunlukla “İsrail’in güvenlik kaygıları” ve “kendini savunma hakkı” vurgusunu öne çıkardı.
Gazze’de bombalanan hastaneler ya da hayatını kaybeden binlerce sivil ise çoğu zaman pasif cümlelerle, “çatışmalarda ölenler” şeklinde aktarıldı. Bu tavır, Batı medyasına yönelik “çifte standart” eleştirilerini güçlendirdi.
Bununla birlikte İngiltere’de The Guardian ya da ABD’de The Intercept gibi bazı yayın organları, Filistin’in yaşadığı insani krizi daha görünür kıldı. Ancak bu sesler ana akımın gölgesinde kaldı.

Batı merkezli gazetelerde İsrailli yetkililer ve ordu sözcüleri genellikle ilk başvurulan kaynak oluyor. Filistinli kurumlar ise çoğunlukla “Hamas kontrolündeki Sağlık Bakanlığı” gibi politize etiketlerle anılıyor.

Buna karşın Birleşmiş Milletler ve uluslararası kuruluşlar, Gazze Sağlık Bakanlığı’nın önceki çatışmalardaki verilerinin çoğunlukla doğruluğunu teyit etmiş durumda. Ancak bu bilgi kamuoyuna aynı ağırlıkla yansımıyor. Sonuç olarak haberlerde “bir tarafın verileri güvenilir, diğerininki şüpheli” algısı güçleniyor.

Filistin yanlısı içerikler, sosyal medya platformlarında da sistematik olarak engelleniyor. Human Rights Watch raporuna göre Meta (Facebook, Instagram) yüzlerce gönderiyi kaldırdı veya görünürlüğünü azalttı.

2024’te Meta’nın bağımsız denetim kurulu Oversight Board, “from the river to the sea” ifadesinin otomatik olarak yasaklanamayacağına karar verdi. Bu da dijital sansürün boyutlarını tartışmaya açtı.

BBC örneği: Tarafsızlık iddiası, eleştiriler ve açmazlar

BBC, uzun süredir haber dilinde tarafsızlık iddiasını korumaya çalışsa da özellikle Filistin meselesinde sık sık eleştirilerin odağı oldu.

"Gaza: How To Survive A War Zone" belgeseli


En çarpıcı örneklerden biri, “Gaza: How To Survive A War Zone” belgeseli oldu. 13 yaşındaki bir anlatıcının babasının Hamas üyesi olduğunun belirtilmemesi, kurumun doğruluk ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle gündeme geldi. BBC iç incelemede “doğrulukta ihlal var” dedi ancak “tarafsızlık” konusunda ihlal olmadığını savundu. Bu karar, özellikle Filistin yanlısı çevrelerde büyük tepki topladı.
Bu durum, BBC’nin habercilikte “denge” adı altında aslında İsrail merkezli bir dil kurduğu yönündeki eleştirileri daha da artırdı.

Basında kullanılan kelimeler sadece dil tercihi değil, politik bir pozisyon anlamına da geliyor. Associated Press ve BBC, doğrudan “terörist” ifadesini kullanmamaya, bunu yalnızca alıntılarda aktarmaya çalışıyor. Ancak özellikle İngiltere’de hükümetin BBC’ye baskısı sonucu bu tartışma büyüdü.

Dilin Gücü: Etken mi, Edilgen mi?

Dünya basınında en çok eleştirilen noktalardan biri, kullanılan dil. Batı basınında Filistinli sivillerin ölümü aktarılırken sıklıkla edilgen yapı (“x kişi hayatını kaybetti”) tercih ediliyor. Buna karşılık israillilerin kayıpları aktarılırken fail doğrudan adlandırılıyor: “…… hamas tarafından öldürüldü” gibi. 

Aynı asimetri, kullanılan sözcüklerde de ortaya çıkıyor. İsraillilerin ölümü için “vahşet, katliam” gibi duygusal yoğunluğu yüksek kelimeler kullanılırken, Filistinlilerin ölümü çoğunlukla “çatışmalarda öldü” gibi yumuşatılmış ifadelerle geçiştiriliyor.

Manşetlerdeki fotoğraflar da çerçevenin bir parçası. İngiltere merkezli analizlere göre tabloid gazeteler, günlerce İsrailli kayıpların fotoğraflarını kapaklara taşırken, on binlerce Filistinli sivilin ölümüne ilişkin görseller arka plana itildi.

Bu görsel seçimler, izleyicide hangi hayatın “daha değerli” olduğu yönünde bilinçdışı bir algı üretiyor.

İç itirazlar: Gazetecilerin tepkisi

CNN, New York Times ve BBC gibi büyük kurumlarda çalışan gazeteciler, kurum içinden yönetime itiraz dilekçeleri gönderdi. Çalışanlar, haberlerin “İsrail yanlısı” bir çizgide olduğunu savundu. Bazı muhabirler ise işten ayrılmayı seçti.

BBC’nin “Hamas’a terörist deme” baskısı karşısında yaşadığı kriz, medyanın yalnızca savaş değil, siyasi müdahale baskısı altında da sıkıştığını gösteriyor. 

Her şeyin tek sesli olmadığını da belirtmek gerek. İsrail içinde Haaretz ve +972 Magazine gibi yayınlar, hükümetin politikalarını sert şekilde eleştirmeye devam ediyor.

Çifte standartların gölgesinde Gazze haberciliği

Filistin meselesi, dünya basınında haber dilinden görsel seçimine kadar birçok unsurda çifte standart ile ele alınıyor. İsrailli kayıplar duygusal, fail odaklı ve geniş yer bulurken; Filistinli kayıplar çoğu zaman edilgen, şüpheyle anılan veya arka plana itilen bir çerçevede kalıyor. Bu tablo, sadece basının değil, küresel kamuoyunun gerçeklere nasıl ulaştığını da belirliyor. Gazze’de olup bitenleri anlamak için yalnızca resmi açıklamalara değil, bağımsız kaynaklara, saha tanıklıklarına ve eleştirel gazeteciliğe daha çok ihtiyaç var. Sonuç olarak, İsrail’in saldırıları sadece Orta Doğu’da yeni bir çatışma dalgası doğurmadı; aynı zamanda küresel medyanın tarafsızlık sınavını da gözler önüne serdi. 

HABERE YORUM KAT