
Dr. Hüssam Ebu Safiye, “2025 Yılının Rehinesi” unvanını hak ediyor
Dr. Hüssam Ebu Safiye'nin sembolik unvanlara ihtiyacı yok. Onun ihtiyacı olan şey özgürlük. Ancak dünya anormali normalleştirmeye devam ederse, tarih bu anı net bir şekilde kaydedecektir.
Adnan Hmidan’ın MEMO’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Dünya kendine karşı dürüst olsaydı, bazı suçların artık gizlenmeye çalışılmadığını kabul ederdi. Bu suçlar, insan haklarını izlediğini, belgelediğini ve koruduğunu iddia eden kameraların, uyduların ve uluslararası kurumların gözü önünde açıkça işleniyor.
2025 yılında, bu gerçeği yansıtan kasvetli bir küresel unvan olsaydı, Dr. Hüssam Ebu Safiye bu unvanın en görünür sahibi olurdu. Dikkat çekmek istediği için değil, kaçırılmasının görülebilmesi için.
Gazze'de kıdemli bir Filistinli doktor ve hastane müdürü olan Dr. Ebu Safiye, işyerinden doğrudan kaçırıldı. Üzerinde doktor önlüğü vardı. Ambulansın olması gereken yerde bir tank duruyordu. Askerler hastaların yerini almıştı. Sahne kaotik değildi; kasıtlıydı. Bu, yasal bir bahaneyle sessizce gerçekleştirilen bir tutuklama değildi. Bu, sonuçlarından korkmadan, açıkça ve kendinden emin bir şekilde yürütülen bir gözaltı operasyonuydu.
Onun suçu şiddet değildi. Suçu, konuşmasıydı. Hastanelerin kuşatılması, tıbbi tesislerin bombalanması, insani yardımın engellenmesi ve Gazze'nin sağlık sisteminin sistematik olarak parçalanması hakkında sakin, profesyonel ve belgelenmiş konuşmalarıydı. O bir politikacı olarak değil, bir doktor olarak konuştu. Görünüşe göre bu, tahammül edilemez bir şeydi.
Gazze hastane müdüründen İsrail mahkûmuna
Davasını takip eden avukatlar ve insan hakları savunucularına göre, Dr. Ebu Safiye keyfi gözaltı, uzun süreli hücre hapsi ve ciddi tıbbi ihmaline maruz kalmıştır. Raporlar, önemli kilo kaybı, tedavi edilmeyen cilt hastalıkları ve gerekli ilaç ve sağlık hizmetlerinin tekrar tekrar reddedildiğini göstermektedir.
Yasal temsilcileri, davasının fiilen kapandığını belirtmesine rağmen, İsrail makamları onu gözaltında tutmaya devam etmektedir. Elbette kanıtlar nedeniyle değil.
Bazı mahkûmlar yaptıkları şeylerden dolayı tutuklanıyor. Diğerleri ise temsil ettikleri şeylerden dolayı tutuklanıyor. Dr. Ebu Safiye kesinlikle ikinci kategoriye giriyor. O, bir suçtan dolayı değil, gerçeğin rahatsız edici olmasından dolayı cezalandırılıyor.
Kaçırılmadan önce, Gazze'deki sağlık çalışanlarını ve tıbbi tesisleri hedef alan, daha geniş ve iyi belgelenmiş bir saldırı dizisinin parçası olan İsrail saldırıları sırasında zaten yaralanmıştı. Yine de işine devam etti. Belgelemeye devam etti. Konuşmaya devam etti. İsrail sadece hastaneleri bombalamakla kalmıyor, hayatta kalanları ve içeride olanları anlatmaya cesaret edenleri de suçlu ilan ediyor.
Onun durumunu özellikle rahatsız edici kılan şey, tutuklanmadan önce kim olduğu. O sadece kuşatma altında çalışan bir sağlıkçı değil, aynı zamanda bir akademisyen ve tıp lideriydi. İmkânsız koşullar altında bir hastaneyi yönetti, çöküşün ortasında mesleki standartları korudu ve kıtlık, bombardıman ve yorgunluğun rutin hale geldiği bir ortamda genç doktorları eğitti. Yetkinlik, etik ve ahlaki cesareti bünyesinde barındırıyordu. Bunun için ödülü bir hapishane hücresi oldu.
Filistinli tutuklular küresel bir başarısızlık örneği
Dr. Ebu Safiye'nin durumu bir istisna değil. Bu, bir kalıbın parçası. O, şu anda İsrail hapishanelerinde tutulan en az on altı Filistinli doktordan biri ve yüzlerce sağlık çalışanı da onunla birlikte. Onlar, yaklaşık elli üç kadın, dört yüz çocuk ve suçlama veya yargılama olmaksızın tutulan üç bin beş yüzden fazla idari tutukluyla birlikte hapiste.
Bu tür tutuklamalar uluslararası hukukun ciddi bir ihlali olarak nitelendirilmezse, insan hakları kavramı tüm anlamını yitirir.
Ancak uluslararası toplum bu vakaları seçici bir şekilde ele almaktadır. Bazı tutuklular için anında yas tutulurken, diğerleri istatistiklere indirgenmekte ve acılarını anlaşılır kılacak dil bile reddedilmektedir. Filistinli tutuklular ahlaki değil, idari olarak tartışılmaktadır. Sessizlikle onların esaretleri normalleştirilmektedir.
Gerçek skandal sadece İsrail hapishanelerinin içinde değil, dışında da yaşanıyor. Erişim talep eden parlamento heyetleri nerede? İnsan hakları örgütlerinin acil hapishane ziyaretleri nerede? İşkence, cinsel istismar, tıbbi ihmal ve mahkûmların infazını açıkça tartışan yasama görüşmeleriyle ilgili haberlere orantılı bir öfke nerede?
Bunlar söylenti değil. Yasal tanıklıklar ve insan hakları raporlarında belgelenmişler. Bu bağlamda sessizlik tarafsızlık değil, suç ortaklığıdır.
Londra'da, bu silinmeye karşı mütevazı bir direniş eylemi olarak Kırmızı Kurdele kampanyasını başlattık. Dr. Hüssam Ebu Safiye ve onun gibi diğerlerinin resimlerinin yanına yerleştirilen kırmızı kurdeleler, bunların isimsiz tutuklular olmadığını hatırlatıyor. Onlar, özgürlüklerinden hukuka aykırı olarak mahrum bırakılmış insanlardır. Kurdelelerin yayılmasını umuyoruz. Sokaklardan kampüslere, toplum merkezlerinden parlamentolara. Konuşmalara gerek yok. Büyük jestlere gerek yok. Sadece bir kurdele, bir yüz ve derhal serbest bırakılmaları talebi.
Dr. Hüssam Ebu Safiye'nin sembolik unvanlara ihtiyacı yok. Onun ihtiyacı olan şey özgürlük. Ancak dünya anormali normalleştirmeye devam ederse, tarih bu anı net bir şekilde kaydedecektir. Bir doktor, bir tankla hastaneden götürüldü, suçlamasız olarak gözaltına alındı, tıbbi bakımdan mahrum bırakıldı ve insan haklarını savunduğunu iddia eden kurumlar görmezden gelirken, durumu kötüleşmeye terk edildi.
Bu, savaşın trajedisi değil. Bu, bilinçli bir suçtur. Ve bir gün, birileri bunun hesabını vermek zorunda kalacak.







HABERE YORUM KAT