1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Deema'nın yarım kalan hikâyesi
Deema'nın yarım kalan hikâyesi

Deema'nın yarım kalan hikâyesi

​​​​​​​Arkadaşım mezun olamadı, eczacı olamadı ve ‘kuşatma altındaki yaşamı’ anlatan romanını tamamlayamadı.

07 Ağustos 2025 Perşembe 21:21A+A-

Shoug Mukhaimar’ın We Are Not Numbers’da yayınlanan yazısını Barış HoyrazHaksöz Haber için tercüme etti.


Sabah saat 2 civarında, şiddetli bir patlama aniden evimin duvarlarını salladı. Kalbim çarparken, birdenbire dik oturdum. Pencereler titredi, hava korkuyla ağırlaştı. İlk düşüncem kafa karışıklığıydı - ateşkes olmamış mıydı?

Bomba, El-Nuseyrat'taki evime çok yakın bir mesafede patlamıştı. Henüz bilmiyordum ki, birlikte büyüdüğüm, okul kitaplarını ve sırlarını paylaştığım arkadaşım Deema enkazın altında kalmıştı.

2025 Ocak ayında ateşkes ilan edildikten sonra, Deema Abu Seif ve ailesi, Gazze'deki birçok kişi gibi, belki, sadece belki, tehlike geçmiştir diye umutla evlerine döndüler. O gece, bir yıl üç aylık savaş ve yerinden edilmenin ardından, kendi evlerinde uyudular.

Okuldayken tanıştık — en iyi arkadaş olan iki sınıf arkadaşı, hayallerimizi paylaşıyorduk. Derslerde şakacı bir rekabet içindeydik ve sabah toplantılarında öğrenciler şiir okurken, haberleri paylaşırken, Kur’an ayetleri okurken ve kısa oyunlar veya skeçler sergilerken sahnede yan yana dururduk.

Onur derecesiyle mezun olduk, her birimiz üniversitede kendi yolumuzu seçtik, ama her zaman yakın kaldık. İkimiz de eğitimimizin sonuna yaklaşmıştık ki savaş çıktı ve her şeyi mahvetti. Yine de umudumuzu kaybetmedik.

Giymediği eczacı önlüğü

İki oğlunun olduğu bir ailenin tek kızı olan Deema, ne olmak istediğini her zaman biliyordu. Küçük yaşlardan itibaren, prestij için değil, bir amaç uğruna eczacı olmayı hayal ediyordu. Beyaz önlüğü giymeyi, yardımsever bir kalp ve saf bir ruhla hastane koridorlarında yürümeyi, insanlara bakım sunmayı ve acılarını dindirmeyi arzuluyordu. Kendini kararlılıkla derslerine adamıştı.

Savaşın birinci yılı dolduğunda, yerel bir tıp merkezine gittim. Orada tesadüfen Deema'yı tekrar gördüm. Eczanede staj yapıyordu ve hala her zaman hayran olduğum aynı tutkuyla hayallerinin peşinde koşuyordu. Sıkıca sarıldık. Bir an için savaşın o kadar da çok şeyi çalmadığını hissettim.

Sanki bir saniye gibi, ama bir ömür gibi gelen bir süre konuştuk; okul anılarını yad ettik, ne kadar çok şeyin değiştiğini ve ne kadar acı çektiğimizi paylaştık. Deema, yaklaşan mezuniyetimiz için ne kadar heyecanlı olduğunu anlattı. Savaşın sonsuza kadar sürmeyeceğine inanıyordu. Hala kitaplarına ve geleceğe olan inancına nasıl sarıldığını anlattı. Kendi eczanesine sahip olmayı hayal ediyordu.

Veda etmedik, çünkü hala zamanımızın gelmediğini! düşündük.

Ancak 18 Mart 2025'te, Deema mezun olamadan, hayatı boyunca beklediği eczacı önlüğünü giyemeden, işgal rejimi onun hikâyesini sonlandırdı. İki erkek kardeşi ve aileleri de onunla birlikte öldürüldü, anne babalarını geride bıraktılar.

Onun sözleri silindi

Deema öldü, ama asla unutulmayacak.

Onu uzun bir isim listesindeki bir sayıya indirdiler, ama benim için o asla sadece bir sayı veya isim olmayacak. O bir istatistik değildir.

Sınıflarımızı aydınlatıyordu. Elektriklerin kesildiği, sınıfın soğuk ve karanlık olduğu bir kış sabahını hatırlıyorum. Deema, ailesinin bahçesinden topladığı mandalinalarla dolu bir çanta taşıyarak, parlak gülümsemesiyle sınıfa girdi. Onları şakacı bir şekilde hepimize attı.

Deema aynı zamanda yetenekli bir yazardı. Savaş sırasında, kuşatma altında büyümenin ne demek olduğunu anlatan, ham ve kişisel bir anlatı olan “Bullets of a Pen” (Bir Kalemin Kurşunları) adlı bir roman üzerinde çalışmaya başladı. Acısını, anılarını ve adalet özlemini bu sayfalara döktü, sahip olduğu tek araç olan telefonuna her şeyi yazdı.

Ancak evi bombalandığında, o telefon enkaz altında kaldı ve onunla birlikte, okunamadan silinen sözleri de yok oldu. İşgal, sadece hayatını almakla kalmadı, aynı zamanda korumak için çok uğraştığı sesini de susturdu.

Bu yazı onun adını yüksek sesle söyleme şeklimdir, çünkü sessizlik en büyük adaletsizliktir. Dünyanın onun kim olduğunu, ne hayal ettiğini ve işgalin ondan neyi aldığını bilmesini istiyorum.

O, Deema Abu Seif'ti.

Ve çok daha fazlasını hak ediyordu.

 

* Shoug Mukhaimar, El-Aksa Üniversitesi'nde İngiliz edebiyatı öğrencisi.

“Halkımın anlatılmamış hikâyelerine, acı, güç ve sarsılmaz umut hikâyelerine ses vermek için yazıyorum” diyor.

“Sözlerimle dünyayla bağlantı kurmayı, Gazze'nin gerçeklerine ışık tutmayı ve rakamların tek başına yakalayamadığı anıları korumayı umuyorum.”

HABERE YORUM KAT