1. YAZARLAR

  2. Nuray Mert

  3. ‘Çocuk evlilik’ler, ‘çocuk anne’ler
Nuray Mert

Nuray Mert

Yazarın Tüm Yazıları >

‘Çocuk evlilik’ler, ‘çocuk anne’ler

29 Ocak 2009 Perşembe 21:04A+A-

Prof. Türkan Saylan’ın Radikal’de yayımlanan (27 Ocak) ‘Çocuk evlilikler yasal olamaz’ başlıklı yazısı, çok önemli bir konuyu gündeme getiriyor. Malum, kırsal nüfusu yoğun, geleneksel yaşam biçimleri etkin ülkelerde, 18 yaş altında kızların aile kararı ve/veya zoruyla evlendirilmesi gibi bir sorun var. Türkiye, diğer birçok ülkeye oranla bu sorunun çok ağır yaşandığı bir ülke değil, ancak bu sorun hiç yok da denemez. Dahası, muhafazakâr bir partinin iktidarda olması, bu tür konularda caydırıcı değil, tam tersine teşvik edici tedbirlerin söz konusu olduğu gibi bir kuşku uyandırıyor.

Bu koşullar altında, Prof. Saylan, 18 yaş altındakilerin evliliklerinin sert tedbirlerle engellenmesini ve zorunlu eğitimin süresinin uzatılmasını, bu sorunun çözümü olarak görüyor. Ayrıca, imam nikâhını ve muhtemel çokeşlilik girişimlerini de, bu sorunla birlikte ele alıyor. 

Öncelikle, ilericilik ve kadın hakları adına tartışmaya girişenlerin, Suudi Arabistan örneklerine savrulmak yerine, bu sorunların çözümünün temelinde, kadınların ekonomik ve sosyal yönden güçlendirilmesi olduğunu görmelerinde fayda var. Kız çocukların eğitimi konusunda, özellikle kırsal kesimde ve bazı bölgelerde ekonomik nedenlerin ötesinde, geleneksel dirençlerin söz konusu olduğu bir gerçek. Bu dirençle mücadele edilmesine destek vermemek söz konusu olamaz. Ancak, bildiğimiz kadarıyla mevcut hükümet uygulamaları da bu yönde. Asıl sorun, eğitim sisteminin ekonomik altyapısının (bu hükümeti önceleyen fakat onunla devam eden neo-liberal politikalarla) tamamen çökmüş vaziyette olması.

Diğer taraftan, evlilik için geçerli olan 18 yaş sınırının korunması veya daha da sıkı takip edilmesini, çağımızda kolayca savunmak mümkün değil. Zira, henüz bizde çok yaygın olmasa da, kader birliği ettiğimiz Batı dünyasında, cinsel özgürlük politikları, 18 yaş altı cinsel yaşamı bir hak olarak koruyor. Cinsel ilişki için rıza yaşı çoktan 18 yaşın altına düşmüş vaziyette. İngiltere’de, 16 yaş altındaki kızlara, ailelerinin bilgisi dışında doğum kontrol yardımı (buna kürtaj da dahil), 1980’den beri uygulanıyor. 2005 yılında Sue Axon adlı bir kadın, bu konuda, ailelerin (izin de değil) sadece bilgilendirilmesi için dava açtığında, büyük bir tepki ile karşılaştı. Oysa, Batı ülkelerinde ve özellikle İngiltere’de çocuk yaşta (11 yaşından itibaren) anne olanların sayısı çok yüksek ve bu sorun bir türlü çözülemiyor.

Evlilik yaşının ısrarla 18 civarında tutulup, küçük yaşta cinsel ilişkinin bunca teşvik edilmesi ortaya çok tuhaf bir tablo çıkarıyor. Mevcut tabloda, önlenmeye çalışılan sadece evlilik durumu olarak gözüküyor. Oysa, zorla evlendime ayrı bir sorun olmakla beraber, yasal nikâh, öncelikle, kadının haklarını koruyan bir düzenleme. Zira, yasal nikâh durumunda, erkeğe kadın ve çocuk konusunda sorumluluk yüklenmiş oluyor. Aksi takdirde, Batı ülkelerinde, çocuk yaşta terk edilmiş bekâr anneler ve sahipsiz çocuklar, büyük bir toplumsal sorun olarak karşımıza çıkıyor.

‘Batı dünyasında ne oluyorsa mutlaka iyisi, doğrusu odur’ anlayışı ile günümüzün sorunlarını hep eksik kavrıyoruz. İşin kötüsü, Batılılar da, ‘bizim yaptığımız en doğrusu’ anlayışından asla taviz vermiyor. Zorla evlilik başka, erken evlilik başka. Erken evliliğin sakıncalarından söz edebiliriz, ama erken cinsellikte ısrar edip, erken evliliği engellemek için sonuna kadar mücadele etmenin kültürel mutlakiyetçilikten başka anlamı yok.

Son olarak, Kahire’de yapılan İslam Konferansı Örgütü, Aile Zirvesi’nin taslak metninde de bu türden bir dayatmanın izlerini gördüğümde aynı şeyleri düşündüm. Metinde zorla evlilik ötesinde, erken evlilikle mücadele edilmesi hedef olarak belirlenmişti. Belli ki, gerek İKÖ, gerek Müslümanları temsil eden diğer örgütler, kurumlar, kişiler, dayatmacı Batı söylemi karşısında, hele de 11 Eylül sonrası ortamda, ‘işin bir de şu boyutu var’ diyecek durumda değiller. Bizim ülkemizde yapılan tartışmalarda da ‘işin bir de bu yanı var dersek dinci derler’ çekincesi, bir konuyu tüm boyutları ile konuşmamızı engelliyor.

Bu konularda yol almak istiyorsak, bir yanda, Müslüman toplumlarda din adına dayatılan kuralların kadınlar için yarattığı sorunları tartışırken, diğer yanda çağdaş hayat adına benimsediğimiz mevcut önkabullerimizi de sorgulamak durumundayız. Mevcut iktidarın muhafazakâr bir parti olması veya icraatlarına karşı duyduğumuz farklı tepkiler, aklımıza ve mantığımıza kilit vurmamalı.

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT