1. YAZARLAR

  2. AHMET MARUF DEMİR

  3. CHP Kazanmadı, AK Parti Kaybetti!
AHMET MARUF DEMİR

AHMET MARUF DEMİR

Yazarın Tüm Yazıları >

CHP Kazanmadı, AK Parti Kaybetti!

24 Haziran 2019 Pazartesi 10:43A+A-

31 Mart Yerel Seçimlerinden hemen önceydi. "Bir musibet bin nasihatten evladır" yorumunda bulunmuştuk. Bu yorumdan yola çıkarak, bakın biz zaten demiştik klişesine elbette sığınacak değiliz. Bilakis, "aklın yolu birdir" sözü daha anlamlı olacaktır. Nitekim, 23 Haziran İstanbul Yerel Seçiminde bunu bir kez daha görmüş olduk.

Bizler, hayatın (liner) düz bir çizgide seyretmediğine iman eden bir dile, hatta bir dine sahibiz. Dairesel, döngüsel olduğu bilincine... Hallak-ı Cedid'e. Bu bilinç bizleri evrenin sürekli bir yenilenme, bir yaratılış içerisinde olma anlayışına götürür. Genelde bu hususu hepimizin bildiği "tarih tekerrürden ibarettir" mottosuyla açıklarız.

Yaşamdaki bu devingenliğin farkında olanlara ne mutlu... Sonuçta böylesine bir bilince sahipseniz eğer tarihten dersler çıkarırsınız. Tarihteki aynı hatalara düşmez, aynı günahları işlemez ve hüsranla biten bir sonla karşı karşıya kalmasınız. Nitekim Allah'ın yasası dediğimiz sünnetullah, tarih boyunca hep bu şekilde süregelmiştir. Yani, tarih, Allah'tan azade değildir!

Kitab-ı Kerim'de şükretmekle alakalı sayısız ayet vardır. Bu ayetlerde şükreden toplumların ömürlerinin uzatılacağı, nimetlerinin artıralacağı, rızıklarının bollaştıralacağı, azaptan kurtulacakları müjdeleri vardır. Şükürden gafil olanlara ise azaba uğratılacakları, nimetlerden yoksun kalacakları, rızıklarının kesileceği, ömürlerinin kısalacağına dair uyarılar yapılır. Sözlü ve yazılı olarak bize kadar gelen tarih bilgilerde, bu türden toplumların olduğunu da şahit olmuşuzdur.

Haktan, adaletten, hukuktan, güzel sözden, özgür düşünceden, merhametten, çalışmadan, iyiliği yaymadan, farklılıkların zenginlik olduğundan bahseden toplumların nasıl müreffeh ve gelişmiş bir yaşam standardına sahip olduklarını biliyoruz. Kendilerini sözkonusu hasletlerden mahrum bırakan toplumların ise çürümeye, çökmeye ve yıkılmaya nasıl düçar kaldıklarını da öğreniyoruz. Kötü sona muhatap kalan toplumlar, "bunlar başımıza nerden geldi?" sorularını sorsalar dahi; böylesine bir nihayetin sebebinin, yine kendi ellerinden kaynaklanmış olduğunu hikayelerinin sonunda biliyoruz. 

İsraf, lüks yaşam, ahlaki çöküntü, işi ehline vermeme, şatafat, eleştirilere kapalılık, uyarılara kayıtsızlık, tehdit, şantaj, makam ve mevki yarışı, tebaa ve elit kesim arasındaki ekonomik uçurum, özeleştiri yapmama, çıkara dayalı eş-dost-akraba ilişkileri, kültürel yozlaşma, maneviyat eksikliği, okuma-araştırma-sorgulama yetersizliği, ezberci ve propagandif söylem, ilim ve kalem erbabının suskunluğu veya susturulması gibi sorunların kendilerini bu sonla muhatap bıraktığını; İç ve dış mihraklar, buhranlar, kaoslar, krizler, küresel güçler, maslahat söylemleri ve daha nice mazaretlerin bile bahsedilen olumsuzlukları çoğaltmış hiçbir toplumu kaçınılmaz olan böyle bir akıbetle başbaşa kalmaktan kurtarmadığını öğreniyoruz.

Maalesef, Ak Parti'de son zamanlarda yukarıda sıralanan hatalara düştü. Son İstanbul Yerel Seçimi için CHP kazanmadı, AK Parti kaybetti! dememiz de zaten bu yüzden. Sayın R.T.Erdoğan'ın iktidara gelirken benimsediği ve AK Part'nin son yıllara kadar büyük ölçü de başardığı 3Y poltikasından uzaklaşıldı. Özellikle 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında yaşanan travma, dostu düşmanı ayırt edilemez bir hale soktu. O günden itibaren baş gösteren hatalar silsilesi İstanbul Yerel Seçimine kadar da devam etti.

Sayın R.T. Erdoğan ile Abdülhamid Han arasında benzerliğin olduğu ifade edilir. El-Hak doğrudur. Abdulhamid Han'ın yaşadıklarıyla Sayın R.E. Erdoğan'ın yaşadıkları arasında müthiş derecede aynilikler var. O günün Osmanlı Devleti'ne baktığımızda, bugünün Türkiye'siyle de birçok noktada benzerlikler olduğu muhakkak. Suikastlar, ihanetler, jurnallameler, padişahı yüceltmeler, yanlış bilgendirmeler, şüpheler, paşalar arasında iç çekişmeler, darbe girişimleri su götürmez bir gerçek olarak ortada duruyor. Lâkin işin ironisi, AK Parti cenahında bu benzerlikler hep tek taraflı olarak değerlendirilmesi oldu. Çünkü mesele, bu benzerlik karşında R.T. Erdoğan'ı, Abdulhamid Han'ın yalnızlığına terk etmemekle beraber; aynı zamanda onun Abdulhamid Han'ın düştüğü hatalara düşmemesi, düşürülmemesiydi. Hem 31 Mart Yerel Seçimleri, hem de 23 Haziran İstanbul özelindeki yerel seçimine giderken bu detay göz ardı edildi. Her iki seçimde de bu detayın görmezlikten gelinmesi pahalıya mal oldu.

A. Öcalan'ın son andaki mektubuyla Kürt seçmen üzerinde etkisinin olacağının varsayılması, İstanbul'u kaybetmenin tuzu biberi oldu. Şu bilinmelidir ki, A. Öcalan pragmatisttir. Kendini Kürtlerin yaratıcısı olarak görür. Eskiye dair konuşma ve yazılarında bunu sıklıkla dile getirir. Onun söylemiyle, "Tanrıyı öldürmüş ve kendisini yaratmıştır." Bu mektupla devletin kendisine sağladığı imtiyazı sonuna kadar kullanmıştır. Nefsini tatmin etmiştir. Örgüt nezdinde kaale alınmadığının farkındadır. Yaptığı son hamleyle HDP'li Kürtler üzerinde etkisinin zayıfladığı da ortaya çıkmıştır. Sonuca bakılırsa, "Kürdistan'a gitsinler" sözü... Gebze Kapalı Cezaevi önünde iteklenen anneler, Ş. Urfa'da yere yatırılıp marş söyletilen köylülere yapılanlar daha baskın çıkmıştır.

Hasılı, mektup ile kendi karizmasını çizdirmiş, beraberinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a da büyük bir darbe vurmuştur!

Tam burada şu soru akla gelmektedir. Yoksa, bir mektupla iki lider mi vurulmak istenmiştir?! 

Son birkaç seçimde AK Parti'nin yanlışlarını dile getiren ama bunun yanında maslahat gereği, Ak Parti'ye destek verilmesi gerektiğini söyleyenler oldu. Samimi, fedakâr müslümanlar... Haliyle onlara birçok eleştiri de geldi. Doğru olan, oy vermeyi dile getirmek mi yoksa onlara yönelik yapılan eleştiriler mi? Tartışmaya elbette açık. Ama unutulmaması gereken soru şu: Tarihin o anında ve o mekanında yaşasaydık acaba biz ne yapardık?

İstanbul gibi bir yerde, ümmetin birçok kesiminden insanın yaşadığı vaki olan bir durum. İstanbul'da yaşayan bu insanların çoğu da muhacir. Oy kullanma konusundaki isteğin, bu tedirginlikten dolayı kaynaklandığını bir kenarda tutmak gerekiyor.

Diğer yandan bu tutuma eleştiri getirenlerin, her türlü yanlışına rağmen desteklenecek bir partinin, mesajı nasıl alacağına dair bir soruyla hareket ettiklerini belirtmek lazım. Eleştiri getirenler, 31 Mart Yerel Seçimi akşamı, "mesajı aldık" ifadesinden hemen sonra gereçekleşen Rusya ziyaretine dikkat çekiyorlar. Rusya ziyareti sonrasında uçakta çekilen fotoğrafı, mesajın alınmadığına dair delil olarak getiriyorlar. Bu tutumu da terazinin öteki kefesine bırakmak gerekiyor.

Son tahlilde...

Bugün bu yaşananlar tarihi yanlış okumanın, tarihi yanlış yorumlamanın ve tarihi yanlış anlamlandırmanın bir sonucudur.

YAZIYA YORUM KAT

6 Yorum