1. YAZARLAR

  2. Kürşat Bumin

  3. 'Bir kelimeyle kopan fırtına'
Kürşat Bumin

Kürşat Bumin

Yazarın Tüm Yazıları >

'Bir kelimeyle kopan fırtına'

30 Haziran 2009 Salı 04:02A+A-

Hürriyet gazetesi dünkü sayısında ana sayfa manşeti olarak yukarıdaki başlığı uygun bulmuş.

Yalan değil doğrusu; gerçekten de "bir kelime" ya da "o kelime" işin rengini tamamen değiştirmiş bulunuyor.

26 Haziran'ı (o gün neler oldu malum) 27 Haziran'a bağlayan gecenin geç bir vaktinde Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 250. Maddesinde yapılan "bir kelimelik" değişiklik gerçekten de "fırtına" olarak adlandırılmayı hak ediyor. Ama unutmayalım: Bu fırtına, tamamen "meşru ve yasal bir fırtına"dır.

Artık bolca yazılıp çiziliyor ama olsun, getirilen değişikliği ben de hatırlatayım:

CMK 250'de yer alan "Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hâli dahil askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır" cümlesindeki "hâli dahil" ifadesi yerini "hâlinde" ifadesine terk etmiştir.

Pazar günü yayımlanan yazımda aktardığım gibi, bu değişikliğin gerekçesi de şöyle idi:

"Asker kişilerin barış zamanında 250. Madde uyarınca kurulan ağır ceza mahkemelerinin yargı yetkisine giren bir suçu işlemeleri hâlinde, bu mahkemeler tarafından yargılanması amacıyla bu değişiklik önergesi verilmiştir."

Demek ki, 26-27 Haziran 2009 gecesi, TBMM tarihinde, Yasama'nın kendine gelmesi, sorumluluğunu hatırlayıp ona sahip çıkması ve de –en önemlisi- ülkenin içine düştüğü aşırı münakaşa-münazara ortamından çıkılması yönünde gücünü göstermesi bakımından –hiç şüphesiz- tarihi bir gecedir. (Yeri gelmişken şunu da hatırlatayım: "Tarihi gece" derken "Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir" düsturuna gaz veriyor değilim. Demokrasinin "hukuk" ve "egemenlik" olarak iki ayağı olduğunu unutmuş değilim.)

Bilmem dikkatinizi çekti mi, Pazar yazımda şuna da dikkat çekmeye çalışmıştım:

27 Haziran Cumartesı günü gazetelerin çok büyük çoğunluğunun internet sayfaları derin bir "uyku halinde" idi. 26-27 Haziran gecesi ülkede son derece önemli bir gelişme yaşanmış ama gazetelerin internet sayfaları derin bir "uykuya" dalmış!

Ben de –bazılarınız gibi- olayı Vatan gazetesinin internet sayfasından öğrendim. Bir müddet sonra Radikal gazetesinin de Vatan'ın haberini sayfasına aldığına şahit olduk. Peki ya (ziyaret ettiklerim çerçevesinde) diğerleri? "Bomba haber" akşam saatlerinde –ve de yetersiz bir yorumla- Sabah'a ve oradan da gazetemize düştü nihayet.

İşin bu "habercilik" yönünü de hatırlatıyorum, çünkü -bakmayın siz dünkü gazetelerde karşımıza çıkan "O gece" ya da "O gece neler yaşandı" gibi yazı başlıklarına- "medya", 250. Madde uyarınca kurulan ağır ceza mahkemelerinin yargı yetkisine giren suçu işlemeleri durumunda bu mahkemelerin "asker kişiler"i de yargılama yetkisiyle donatılması yönünde yapılan değişikliğin önemini –bir iki istisna dışında- gerçekten de fark etmemiştir. (Bilmiyorum içinizden bazıları belki de "TBMM Başkanı bile fark etmemiş, medyanın fark etmemesi çok mu?" diyordur!)

Ben TBMM'de yaşanan bu "tarihi gece"yi yeni Adalet Bakanı Sadullan Ergin ve Meclis Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya'ya borçlu olduğumuzu sanıyorum. İyimaya, yasaların dili ve muhtevasına gerçekten hakim bir hukukçudur. Meclis'te Ak Parti sıralarında yerini alınca, bu partinin birçok kere yasa ve Anayasa meselelerine ilişkin "unutkanlıklarını" hatırlatarak, İyimaya seçiminin son derece yerinde olduğunu söylediğimi de hatırlıyorum.

Evet, "Bir kelimeyle kopan fırtına"…

Söz konusu "fırtına"nın CHP Genel Başkanı'nın dilini-üslubunu nasıl yerle bir ettiğinin farkında mısınız? Şu sözlerin düzeyini siz takdir edin:

"Hükümetler yargıyı mıncıklamaktan vazgeçmelidir. Yargıyı çekiştirerek, orasını burasını, oraya buraya çekmeye çalışarak, ne yargıya hizmet etmek, ne de iktidarın kendisine bir yarar sağlaması mümkündür."

Demek öyle; demek söz konusu "fırtına", yargıyı "mıncıklamak" demek!

Baykal, pek çok çağrışıma neden olan "mıncıklamak" sözcüğünü sadece "yargı" için değil, TSK'dan söz ederken de kullanıyor:

"Silahlı kuvvetleri çekiştirmek, uğraşmak, kurcalamak, orasını burasını oraya buraya çekiştirmeye çalışmak doğru değildir, yararlı değildir."

Doğru ve yararlı değildir tabii ki… Ama söyler misiniz, "Türk Sosyal Demokrasisi" siyasetten söz edebilmek için her kavramı tüketti de sıra artık "mıncıklamak" fiiline mi gelmiştir? Pes doğrusu… TBMM'de ikinci büyük gruba sahip bir partinin Yasama'ya ilişkin kanaati ve beklentisi bundan mı ibarettir?

Evet –söylemesi çok acı biliyorum ama- bundan ibarettir…

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT