1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. Bergama'da ''Sahih Bir İtikada Yönelim Çabaları'' Semineri
Bergama'da ''Sahih Bir İtikada Yönelim Çabaları'' Semineri

Bergama'da ''Sahih Bir İtikada Yönelim Çabaları'' Semineri

Bergama'da faaliyet gösteren İlim ve Hayırlar Vakfı'nda düzenlenen seminer programlarının son konuğu Akit gazetesi yazarlarından Kenan Alpay oldu.

03 Şubat 2014 Pazartesi 03:03A+A-

Vakfın taşındığı yeni hizmet binasında gerçekleşen ilk programda Alpay ''Sahih Bir İtikada Yönelim Çabaları'' başlıklı konu hakkında özetle şunları anlattı:

Allah, kendisinin varlığı, tek ilah oluşu gibi itikadın bazı cüzlerini insan fıtratına ve kâinata yerleştirmiştir.  Bunun yanında birçok kez kitap ve peygamber göndererek bu enfusi ve afaki ayetleri delillendirmiş ve kuluna bu konuda yardım etmiştir. Bütün bunlara bakarak Rabbimizin muradının, kulunun inancını kesin ve sahih bir noktaya taşımak olduğunu anlayabiliriz.

Müslümanın akidesinin, imanının şartları Kur'an'da “Allah’a, O’nun ahiret gününe, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman” şeklinde açık ve net bir surette ortaya konmuştur.  Ancak önemli olan, bu sayılanların muhtevasını ve mahiyetini Kur’an’a göre belirlemektir.

Allah’ın varlığına, birliğine, sıfatlarını yalnızca O’na has kılarak (O’na herhangi bir biçimde şirk koşmadan) iman etmek, Müslümanın itikadının birinci şartıdır. Hayatımızın bütün alanlarında Allah “biricik” olmak durumundadır. Ehl-i Sünnet alimlerine göre, bizim de katıldığımız üzere, iman; kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve salih amellerle tatbik biçiminde zuhur etmelidir. Eğer imanımızı sürekli amellerimizle beslemez isek kalbimiz katılaşabilir, imanımızın derecesi azalabilir. Aynı şekilde devamlı bir biçimde imanımızın gereklerini hayatımızda tatbik etmek suretiyle imanımızın derecesini yükseltebilir, kalbimizi ve nefsimizi arındırabiliriz.

İmanın amellerle tatbik edilmesi kısmını örneklerle açmak ve üzerinde biraz daha durmak yerinde olacaktır. Zira imanın amellerle tezahür etmesi ve fonksiyon kazanması, tarihi süreç içinde göz ardı edilen bir boyut olmuştur. Bir kişinin kelime-i tevhid’i söyledikten sonra imana sahip olacağı ve gereği gibi yaşamasa da hayatı boyunca Müslüman kalacağı ve iman üzere öleceği, Allah’ın takdirine(!) göre gerekirse cehennemde bir süre kalıp sonra cennete gireceği gibi asılsız ve herhangi bir delile dayanmayan anlayışlar ve eylemler Müslümanların zihin ve hareket dünyasında yer bulabilmiştir. Bu bağlamda çeşitli İslami cemaatler ve oluşumlar, insanlara yıllarca “iman esasları”nı anlattılar. Özellikle de pozitivizm/materyalizmin revaçta olduğu dönemlerden kalan bir miras olarak sürekli Allah’ın varlığı ispat edilmeye çalışıldı. Kâinattaki mahlukata zorlama bir biçimde Allah’ın mevcudiyeti söyletilmeye uğraşıldı. Halbuki Kur’an’ın bize öğrettiğine göre, insanlığın temel sorunu Allah’ın varlığına inanmakta değil, O’na “şirk koşmadan iman etmek”tedir. (Yusuf 106) Bu bağlamda Kur’an’ın bize emrettiği şey, Allah’ın varlığını ispatlamak için uğraşmamız değil, inancımıza ve amelimize şirk bulaştırmadan yaşamamızdır.

Bir kez daha vurgulamak gerekirse, Kur’an’ın bize öğrettiği itikatta, iman-amel ayrımı gibi bir anlayış yoktur. Hz.Peygamber’e inen ilk surelerden itibaren inanç ilkeleri ile birlikte salih amellerin önemi ve vazgeçilmezliği de ifade edilmiştir. İlk inen ayetlere bakıldığında dahi siyasal, sosyal, ekonomik alana müdahaleler; bu minvalde emirler, telkinler, ikazlarla karşılaşılmaktadır. Dolayısıyla “iç dünyada derinleşme, önce nefsimizi arındırma sonra eyleme/amele geçme” gibi anlayışların Kur’an’da ve Rasulullah’ın sünnetinde bir karşılığı yoktur.

Peygamberlere nasıl/ne şekilde iman edileceği konusunda da Kur’an’da açık ayetler vardır. Hiçbir peygamber arasında ayrım yapmamamız gerektiği, her peygamberin İslam’ı tebliğ ettiği, “bizim peygamberimiz, Hristiyanların peygamberi, Yahudilerin peygamberi” gibi bir anlayışın asla doğru olmadığı, Hz.Muhammed’in Allah’ın hem kulu hem de elçisi olduğu gerçeğinin unutulmaması gerektiği, dolayısıyla O’nu gereğinden fazla yüceltmenin ya da O’na gereğinden az itibar etmenin yanlış olacağı gibi prensipler Kur’an’ın nasları ile sabittir.

Sahih bir islami anlayışın olmadığı yapıların son güncel gelişmelerde görüldüğü gibi İslamın temel ilkeleriyle çelişen bir çok hatayı yapmakta olduklarını ve bundan hiç bir rahatsızlık duymadıklarını görüyoruz.Bu yüzden dini anlayışlarımızı Kur'an ,Sünnet ve Rasulün sireti ile test etmeli güç kazanmak için meşru olmayan yollara tevessül etmemeliyiz.

kenan-alpay-20140203-01.jpg

kenan-alpay-20140203-02.jpg

HABERE YORUM KAT