
Francesca Nadin: Ben siyasi bir mahkûmum, kahraman değilim
Bazılarının bana söylediği gibi ben bir kahraman değilim; olsa olsa benim hapsedilmem bir semboldür. Demokrasimizin durumunu, aynı zamanda hareketimizin gücünü ve insanlığımızın derinliğini temsil ediyor.
Francesca Nadin'in electronicintifada’da yayınlanan mektup Haksöz-Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Francesca Nadin, 39 yaşında bir İngiliz aktivisttir ve Filistin yanlısı eylemleriyle tanınmaktadır. 29 Haziran 2024'te, Leeds'teki Barclays ve JP Morgan bankalarına yönelik "mala zarar verme komplosu" suçlamasıyla tutuklanmış ve o tarihten bu yana yargılanmayı beklerken New Hall Hapishanesi'nde tutulmaktadır.
Nadin, tutuklanmadan önce, 76. Nakba yıldönümünü anmak amacıyla üç aktivist arkadaşıyla birlikte Bradford'daki Teledyne Defence & Space tesisini işgal etmiş ve bu eylemle İsrail'in füzeleri ve F-35 savaş uçakları için parça üretimini durdurmayı hedeflemişti. (Haksöz-Haber)
Francesca Nadin'in İngiliz hapishanesinden yazdığı ve The Electronic Intifada tarafından özel olarak yayınlanan ikinci mektubu:
Batı dünyasında, hepimizi ve ifade özgürlüğümüzü etkileyen dilsel bir savaşın ortasındayız. Nasıl konuştuğumuzu kontrol etmek güç sahibi olmak demektir. Bu nedenle kendimizi nasıl tanımladığımızı dikkatlice düşünmek çok önemlidir.
Ben kendimi, standart bir yasal tanımı olmayan tartışmalı bir terim olan siyasi tutuklu olarak tanımlıyorum - en azından Birleşik Krallık'ta, hükümetin çıkarına olmadığı için böyle bir tanımlama yapılmıyor.
Şu anda İngiltere'de 21 Filistin Eylemi aktivisti hapiste. Hepimiz sadece eylemlerimiz siyasi amaçlı olduğu için değil, aynı zamanda devlet baskısının kurbanları olduğumuz için de siyasi mahkûmlarız.
Hapsedilmemiz yetkililerin siyasi saiklerinin bir sonucudur ve açıkça orantısızdır. Daha önce gerçekleşen birçok Filistin Eylemi davası siyasi olarak önyargılıydı ve mahkemede motivasyonlarımıza ilişkin meşru yasal savunmalarımız reddedildi.
Kendimi siyasi bir mahkûm olarak tanımlamak, devletin bizi tehlikeli suçlular olarak tanımlayan söylemine doğrudan bir meydan okumadır ve böylece baskılarının meşruiyetine meydan okumaktır. Bu tanım aynı zamanda davamızı ve doğrudan eylem yöntemimizi de meşrulaştırıyor.
Planlanmış kampanya
Filistin'deki savaş suçlarını önlemek ve uluslararası hukuku korumak için harekete geçiyoruz ki İngiliz hükümeti bunu yapmak istemiyor.
Yalanlarını ve ikiyüzlülüklerini ortaya koymamıza tahammül edemiyorlar, bu yüzden bize zulmediyorlar ve eylem sırasında bir kez daha uluslararası hukuku ihlal ediyorlar - bu kez kendi vatandaşlarına karşı. Adil yargılanma hakkından, ifade özgürlüğünden mahrum bırakılıyoruz. Polis taciziyle ve haksız hapis cezalarıyla boğuşuyoruz.
Adalet mekanizmasını manipüle ediyorlar, ellerindeki her aracı kullanarak bizi karalıyor ve korkutuyorlar.
En endişe verici olanı ise, genellikle mahkûmlara tanınan tüm yasal hakları göz ardı etmeleri için kendilerine açık çek veren “terörle mücadele mevzuatının” kullanılmasıdır.
Bizim terörist olduğumuz fikri gülünçtür. Bu yasaların protestoculara karşı böylesine aleni bir şekilde kötüye kullanıldığını daha önce hiç görmemiştik.
Bu, şu anda “Lord Walney” olarak da bilinen, gözden düşmüş eski İşçi Partisi milletvekili John Woodcock'un öncülük ettiği, planlı bir kampanyadır. Woodcock, hükümetin siyasi şiddet ve kargaşa konusundaki sözde bağımsız danışmanıdır.
Bu yılın başlarında Filistin Hareketi'nin yasaklı örgütler kategorisine alınmasını, yani yasaklanmasını tavsiye eden bir rapor yayınladı. O zamandan bu yana Filistin Eylemi tutuklularının sayısı dramatik bir şekilde arttı.
İsrail lobicileri
Ancak görev unvanına rağmen Woodcock bağımsız değildir. Silah üreticilerini temsil eden çeşitli lobi gruplarının maaş bordrosunda yer alıyor ve tarafsızlık iddiasını gülünç hale getiriyor. Bizi baskı altında tutarak müşterilerinin çıkarlarını koruyor ve bu arada kendi cebini de dolduruyor.
Burada, hapishane hücremden, eşsiz bir bakış açısına sahibim. Savaş makinesinin tüm çarklarının birlikte döndüğünü görebiliyor ve hissedebiliyorum - buna yatırım yapan bankalardan, bundan kar eden silah şirketlerine, bunu onaylayan hükümetten, buna karşı çıkanları takip eden polise, hapishanelere ve mahkemelere kadar.
Bu nedenle, hem bu kritik noktaya nasıl geldiğimizi hem de nasıl direnebileceğimizi anlamak için uluslararası bir perspektifin ne kadar önemli olduğunu görüyorum.
Batı sömürgeciliği ve kapitalizmi sadece Orta Doğu'ya değil tüm dünyaya hakim olan askeri sanayi kompleksini doğurdu. İngiliz Mandası ve Balfour Deklarasyonu'ndan bu yana Filistin topraklarına bölünme, ölüm ve yıkım eken İngiliz müdahalesinin sonuçlarını görmeye devam ediyoruz.
Birleşik Krallık sadece suç ortağı değil, aksine ne derse desin bu soykırımın kışkırtılmasında ve sürdürülmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
İnsan hakları, ironik bir şekilde bir insan hakları avukatının başbakanlık koltuğunda oturduğu İngiliz hükümeti için acı bir şaka gibidir. Hem burada hem de halkın egemenliklerine engel olduğu her yerde uluslararası hukuku hiçe sayıyorlar.
Duvardaki çatlaklar
Bununla birlikte, haklarımızın Filistin'de olduğu gibi asla çiğnenmeyeceği doğrudur - bir İngiliz vatandaşı olarak, hapishanede bile son derece ayrıcalıklıyım. Korunuyorum ve sömürgeciliğin ganimetleriyle geçiniyorum ve burada hayatımı kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya değilim.
Ayrıcalığımızın farkına varmaya devam etmeli ve yol gösterici ilkemiz olan enternasyonalizm ile harekete geçmeliyiz.
Filistin'de çocukları öldüren ve bizi burada hapseden küresel bir baskı sistemi karşısında anlamlı olan tek tepki budur. Toplumumuzun insanlığını uyandırmak ve kendi insanlığımızı canlı tutmak için mücadele ediyor, dayanışma içinde durarak şunu söylüyoruz: “not in our name” (Bizim adımıza yapılmasın)
Hapisteki Mısırlı insan hakları aktivisti Alaa Abd El-Fattah'ın dediği gibi, yardım etmek için yapabileceğimiz şey kendi demokrasimizi düzeltmektir. Ne de olsa sömürgeci bir ülkede yaşanan hak kaybı, sömürgeleştirilen ülkelerde daha da kötü ihlallerin bahanesi olarak kullanılıyor.
Bunun gözlerimizin önünde cereyan ettiğini görebiliyoruz. Mücadelemiz bizim için Filistinliler için olduğundan daha anlamlı olabilir, ancak bu onu daha az geçerli kılmaz. Nihayetinde bizden istenen tek şey doğru olan için mücadele etmemizdir.
Bizler sistemin duvarındaki çatlaklarız ve elimizdeki her türlü araçla çekiçle vurmaya devam edeceğiz. Yavaş ama emin adımlarla bu çatlak biraz daha genişleyecek ve duvarın yıkılma olasılığını göreceğiz.
Siyasi bir mahkûm olmak hem bir lütuf hem de bir lanet. Hapishanede eylemsizliğe zorlanıyorum ve hapishanenin beni sarmaladığı kayıtsızlığa direnmek için tüm gücümü harcıyorum.
Bazılarının bana söylediği gibi ben bir kahraman değilim; olsa olsa benim hapsedilmem bir semboldür. Demokrasimizin durumunu, aynı zamanda hareketimizin gücünü ve insanlığımızın derinliğini temsil ediyor.
HABERE YORUM KAT