1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Barış için tüm Filistinliler İsrail'in işkence odalarından serbest bırakılmalıdır
Barış için tüm Filistinliler İsrail'in işkence odalarından serbest bırakılmalıdır

Barış için tüm Filistinliler İsrail'in işkence odalarından serbest bırakılmalıdır

Binlerce kişi, adil yargılanmadan acımasız hapishanelerde çürüyor. Ve Ben Gvir yönetiminde durum çok daha kötüye gitmeye devam ediyor.

08 Aralık 2025 Pazartesi 22:39A+A-

David Hearst’ün Middle East Eye’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


Robben Adası'nın girişindeki bir plaket, adanın en ünlü mahkumunun, 46664 numaralı mahkumun sözlerini öne çıkarıyor.

“Bir ulusu, onun hapishanelerine girmeden kimse gerçekten tanıyamaz denir. Bir ulus, en üst düzey vatandaşlarına nasıl davrandığıyla değil, en alt düzey vatandaşlarına nasıl davrandığıyla değerlendirilmelidir.”

Nelson Mandela'nın sözleri, bugün İsrail devleti için ölüm çanları gibi çınlıyor.

İki yıl önce İsrail'in Gazze'yi işgal ettiği sırada “kaybolan” 345 Filistinlinin cenazeleri, şimdi Han Yunus'taki Nasır Hastanesi’ne geri getirildi. Cenazeler o kadar tahrip olmuş durumda ki, şu ana kadar sadece 99 tanesi teşhis edilebildi.

Savaş boyunca Gazze'den Middle East Eye için haber yapan Maha Hussaini, kurbanların nasıl öldüklerini belirlemek için gerekli ekipmana sahip olmayan akrabalar ve adli tıp doktorları tarafından yürütülen acı verici kimlik tespit sürecini ayrıntılı olarak anlattı.

Muhammed Ayesh Ramazan, savaşın ilk gününde kaybolan kardeşi Ahmed'in cesedini teşhis ettiğinde, cesedin yanmış olduğunu, üzerinde altı ya da yedi kurşun deliği bulunduğunu ve göğsünden aşağıya doğru uzanan dikey bir kesik olduğunu gördü. Kardeşinin ayak parmaklarından biri de kesilmişti.

Filistinli doktorlara göre, İsrailli doktorlar DNA tespit etmek için rutin olarak parmakları ve ayak parmaklarını kesiyorlar. Ahmed'in organlarından herhangi birinin eksik olup olmadığını doğrulamak için gerekli araçlara sahip olmasalar da, cesedinde bulunan izler, cesedin organ bankası olarak kullanıldığını kuvvetle işaret ediyor.

Diğer cesetlerde de işkence izleri vardı. Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Hanun'dan Zeinab Ismail Shabat, 34 yaşındaki kayıp kardeşi Mahmud'un işaret parmağının kesildiğini, ellerinin arkadan bağlandığını ve metal kelepçelerin ayaklarında izler bıraktığını gördü. Yüzü o kadar şiddetli bir şekilde dövülmüş ki kafatası kırılmıştı ve boynunda asılma izleri vardı.

“Bağlıyken şehit edildiği açıktı. Giysileri tamamen çıkarılmıştı. Uyluklarında kurşun izleri vardı ve göğsünde küçük tahta parçaları vardı” dedi.

Tecavüz ve işkence

Son iki yılda İsrail gözaltında ölen Filistinlilerin sayısı konusunda tahminler farklılık gösteriyor. İnsan Hakları için Doktorlar - İsrail örgütünün İsrail ordusu ve cezaevi hizmetlerinden elde ettiği verilere göre bu sayı 98, ancak örgüt bu rakamın muhtemelen önemli ölçüde düşük olduğunu ve Gazze'den yüzlerce tutuklunun hala kayıp olduğunu belirtti.

Gözaltından sağ kurtulan mahkûmlar, en acımasız işkence yöntemlerini anlatıyor. İsrailli insan hakları örgütü B'Tselem'in tutuklulardan aldığı ifadelere göre, özel kuvvetler Kasım 2023'te Ketziot Hapishanesi'ndeki bir hücreye baskın düzenledi ve mahkûmları başları kanayana kadar coplarla dövdü.

38 yaşındaki Thaer Abu Asab'a yoğun bir şekilde odaklandılar ve onu bayılttılar. Vücudu bir saat boyunca kanlar içinde ve tepkisiz bir şekilde yerde kaldı, sonra hücreden çıkarıldı ve öldüğü ilan edildi. Ertesi gün Şin Bet tüm mahkûmları sorguladı ve Abu Asab'a saldırmakla ve bunu hapishane gardiyanlarının üzerine yıkmaya çalışmakla suçladı.

Özellikle Sde Teiman adlı bir gözaltı kampı, tecavüz, işkence ve ölümlerle ün salmıştır.

Filistin İnsan Hakları Merkezi (PCHR) tarafından röportaj yapılan eski bir mahkûm, özel olarak eğitilmiş bir köpek tarafından tecavüze uğradığını söyledi.

“Bizi tamamen soyup soğana çevirdiler. Askerler köpekleri getirdi, köpekler üzerimize tırmandı ve üzerime işedi. Sonra köpeklerden biri bana tecavüz etti - köpek bunu kasten yaptı, ne yaptığını çok iyi biliyordu ve penisini anüsüme soktu, askerler ise bizi dövmeye ve işkence etmeye devam etti, yüzümüze biber gazı sıktı. Köpeğin saldırısı yaklaşık üç dakika sürdü; toplam baskı yaklaşık üç saat sürdü.”

Yaklaşık sekiz ay gözaltında tutulduktan sonra Ağustos ayında serbest bırakılan İbrahim Salem, Sde Teiman'da geçirdiği 52 günü en kötü kâbusu olarak nitelendirdi.

"İki saat boyunca tek ayak üzerinde duruyorsunuz, sonra size 'Sana yardım etmemi ister misin? ' Evet dediğinde, sana ‘Ben bir fahişenin oğluyum, bir fahişenin kardeşiyim’ demeni, ‘Netanyahu kız kardeşimi ……, …… Yisrael chai [İsrail halkı yaşıyor]’ demeni söylerler. Şimdi benden sonra tekrar et, ……. Yisrael chai! …… Yisrael chai! Yüz kez.'"

Göğsünde bir sandalye kırıldı. Cinsel organlarına elektrik verildi. Diğer mahkûmlar kadın askerler tarafından tecavüze uğradı.

Bu tür durumlarda, mahkûm masanın üzerine eğilip elleri önündeki kelepçelenirdi. Arkasında duran kadın asker, parmaklarını ve diğer nesneleri rektumuna sokardı. Mahkûm tepki gösterdiğinde veya geri çekildiğinde, önünde duran asker kafasına vurur ve onu tekrar eğilmeye zorlardı.

İsrail hapishanelerinde ve gözaltı merkezlerinde Filistinlilere yönelik endüstriyel düzeyde işkence yapıldığına dair güncel raporlar, küçük bir kütüphaneyi dolduracak kadar çoktur.

Ciddi kriz

Birleşmiş Milletler İşkence Komitesi'nin Kasım ayında yayınladığı rapora göre, İsrail'de “organize ve yaygın işkence uygulayan fiili bir devlet politikası” vardır ve bu politika “ağır dayak, köpek saldırısı, elektrik şoku, su işkencesi, uzun süreli stres pozisyonları ve cinsel şiddet” gibi uygulamaları içermektedir.

Adalet Bakanlığı'na bağlı İsrail Kamu Savunma Bürosu, Filistinli tutukluların aşırı kalabalık, açlık ve neredeyse her gün dayak gördüklerini tespit ederek, koşulların “devletin yaşadığı en ciddi gözaltı krizlerinden biri” olduğunu belirtti.

Bu çok sayıda kanıta rağmen, sadece bir İsrailli asker yargılandı ve yedi ay hapis cezasına çarptırıldı. Görüntüler sızdırıldıktan sonra, beş asker daha Sde Teiman'da ağır istismar ve ciddi bedensel zarar vermekle suçlandı.

İsrail ordusu avukatı Yifat Tomer-Yerushalmi'nin sızdırdığı bu bilgi, suçların kendisi nedeniyle değil, İsrail ordusunun kamuoyundaki imajına verdiği zarar nedeniyle öfkeye neden oldu. Avukat istifa etmek zorunda kaldı ve tecavüzle suçlanan askerler kısa süre önce bir basın toplantısı düzenleyerek “imajlarına verilen zarar” için tazminat talep ettiler.

İsrail Yüksek Mahkemesi önünde düzenlenen basın toplantısında, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanmaktan kaçınmak için başlarına balaklava takan sanık askerler, hala özgür olduklarını övünerek “Biz galip geleceğiz” dediler.

“Bizi kırmaya çalıştınız, ama bir şeyi unuttunuz: Biz Force 100'üz” diyerek terörle mücadele birimlerine atıfta bulundular.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu saldırıyı kınamadı. Bunun yerine, sızıntıyı “İsrail devletinin kurulduğundan bu yana yaşadığı belki de en şiddetli propaganda saldırısı” olarak nitelendirdi. Onun endişesi, ekranda işkence gören adam değil, İsrail'in imajıydı.

Haaretz'e göre, İsrail ordusunun en üst düzey hukuk yetkilisi, sağ kanadın tepkisinden korkarak, İsrail güçlerinin savaş suçlarına yönelik soruşturma başlatılmasını kasten engelledi.

Tutuklu ve Eski Tutuklu İşleri Komisyonu'nun 2021 yılında yayınladığı rapora göre, 1967 Orta Doğu savaşından bu yana yaklaşık bir milyon Filistinli İsrail güçleri tarafından tutuklandı, “bunların arasında 17.000 kadın ve kız ve 50.000 çocuk” bulunuyor.

Bu, Filistin nüfusunun yedide birine denk geliyor.

Ölüm cezası talep ediliyor

Bu arada, İsrail hapishanelerindeki Filistinlilerin sayısı giderek artıyor. Hak grupları, Kasım ayında bu sayının 9.250 olduğunu belirtiyor; bunların 3.300'den fazlası, herhangi bir suçlama veya yasal süreç olmaksızın “idari” olarak gözaltına alınmış kişiler.

Bu tutukluları mahkûm olarak adlandırmak, kelimenin anlamını zorlamaktır. Onlar, İsrail'in her gece düzenlediği baskınlarda rehin alınan kişilerdir, ancak uluslararası toplumda kimse buna dikkat etmemektedir.

Ulusal güvenlik bakanı Itamar Ben Gvir, görev süresi boyunca Filistinli mahkûmların hayatını cehenneme çevirmeye odaklandı. Onların yemek miktarını açlık seviyesine indirdi ve Yüksek Mahkeme'nin buna karşı verdiği kararı, bunların gerçekten “İsrail”in yargıçları olup olmadığını sorgulayarak kınadı.

Bununla yetinmeyen Gvir, şimdi Knesset'te “devlete karşı eylemde bulunan teröristlere” idam cezası uygulanmasını öngören bir yasa tasarısını geçirmeye çalışıyor.

Bu, Yahudileri hariç tutmak için seçilmiş bir ifade biçimidir, çünkü aşırı sağın görüşüne göre, terörizm sadece Araplar tarafından uygulanmaktadır. Yasa tasarısının sponsorlarından biri olan MK Limor Son Har-Melech, “Yahudi terörist diye bir şey yoktur” dedi.

İsrail, 1954 yılında cinayet suçları için idam cezasını kaldırdı, ancak Holokost ve soykırımla ilgili suçlar için idam cezası yasalarda kaldı. İsrail, tarihinde sadece bir kişiyi idam etti: 1962 yılında Holokost'un mimarı Adolf Eichmann.

İşgal altındaki Batı Şeria'daki askeri mahkemelerde idam cezası korunmaya devam etti, ancak hiçbir zaman uygulanmadı. Bu konu sık sık tartışıldı ve Şin Bet ve ordunun üst düzey yetkilileri düzenli olarak buna karşı çıktı.

Bugün, bu tartışma tamamen alevlendi. Şin Bet'in başında, tasarıyı destekleyen Dini Siyonist General David Zini bulunuyor ve Ben Gvir'in yürütme gücüne yükselişi, durumu tamamen değiştirdi.

Bir zamanlar sağ kanadın provokasyonu olarak görülen şey, artık resmi politika haline geldi. Ben Gvir, tasarı ilk okumadan geçtikten sonra şeker dağıttı ve tasarıyı kanun haline getireceği yönünde her türlü beklenti var.

Mandela'nın mirası

Güney Afrika'da olduğu gibi, İsrail hapishanelerinde de çatışmanın sona ermesi için müzakere yapabilecek önemli Filistinli liderler bulunuyor.

Beş kez müebbet hapis cezasına çarptırılmış, Mahmud Abbas'ın yerine başkan olarak seçilebilecek kadar popüler olan üst düzey Fetih lideri Mervan Barguti var. Onunla birlikte 67 kez müebbet hapis cezasına çarptırılmış Hamas askeri lideri Abdullah Barguti de bulunuyor.

Hamas komutanı İbrahim Hamed 54 kez ömür boyu hapis cezasına çarptırılmışken, Filistin Kurtuluş Halk Cephesi genel sekreteri Ahmed Saadat 30 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Hapisteki diğer önemli Hamas figürleri arasında 48 kez ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Hasan Salameh ve 35 kez ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Abbas el-Sayed bulunmaktadır.

Mandela'nın serbest bırakılmasına yol açan ve apartheid karşıtı hareketin temel talebi olan ilkeye dayalı olarak Barguti'yi serbest bırakmak için uluslararası bir kampanya başlatıldı. Mandela'nın kendisinin de belirttiği gibi: “Sadece özgür insanlar müzakere edebilir. Mahkûmlar sözleşme yapamaz.”

Mandela'nın serbest bırakılması, o dönemde barışa doğru atılmış önemli bir adım olarak değerlendirildi. Mandela, 1994 yılında ülkede ilk çok ırklı demokratik seçimlerin önünü açan müzakereleri yönetti ve Afrika Ulusal Kongresi bu seçimleri ezici bir çoğunlukla kazandı.

Bazı eski Şin Bet başkanları - artık uzun süredir iktidardan uzak ve neredeyse hiç etkisi kalmamış olanlar - bunu görüyor. Ancak İsrail'in Ben Gvir'in fiili liderliği altında izlediği yol, devleti hem Filistinlilerle hem de bölgesel komşularıyla kalıcı bir savaşa sürüklüyor.

Aynı zamanda, bu savaşın niteliği, esas olarak toprak üzerinde olan bir savaştan dini bir haçlı seferine dönüşüyor. Bu, Filistin'i kolonileştirmeye çalışan diğer tüm haçlı seferleri ile aynı sonuca varacaktır.

Uluslararası toplum bu çatışmayı daha da tırmanmadan şimdi gerçekten sona erdirmek istiyorsa, tüm Filistinli tutukluların serbest bırakılması, küresel boykot ve yatırım çekme kampanyasının merkezi talebi haline gelmelidir.

Gözaltında bulunan tüm Filistinli tutukluların serbest bırakılmasını talep eden bir kırmızı kurdele kampanyası başlatıldı. İngiltere'deki tüm siyasi partiler, özellikle de İşçi Partisi, bunu desteklemeye davet edilmelidir.

Gözaltında günlük dayak, tecavüz, elektrik şoku, işkence ve ölümleri organize eden, gerçekleştiren ve bunlardan zevk alan erkek ve kadınlar, Eichmann'ın gördüğü yargılamanın aynısını görmelidirler - çünkü onlar gerçekten onun çocuklarıdır.

 

* David Hearst, Middle East Eye'ın kurucu ortağı ve genel yayın yönetmenidir. Bölge konusunda yorumcu ve konuşmacı, Suudi Arabistan konusunda ise analisttir. Guardian gazetesinde dış haberler yazarı olarak çalışmış, Rusya, Avrupa ve Belfast'ta muhabirlik yapmıştır.

HABERE YORUM KAT