1. HABERLER

  2. HABER

  3. AK Partili Vekil Zafer Üskül’den Yeni İnciler
AK Partili Vekil Zafer Üskül’den Yeni İnciler

AK Partili Vekil Zafer Üskül’den Yeni İnciler

AK Parti milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül kendine yakışan söylemlere devam ediyor.

09 Aralık 2010 Perşembe 20:17A+A-

Zafer Üskül, Radikal gazetesinden Yurdagül Şimşek'in sorularını yanıtladı. Haberi olduğu gibi yayınlıyoruz:

Yeni anayasa ve türban tartışmasında AKP'li Üskül görüşlerini aktardı: Kamu görevi yapanlar etnik ve dinsel inançlarını ortaya koyan hiçbir işareti taşımamalı. Bu ilke sorunu çözer. 'Kamu görevlisi'nin tanımı yapılmalı.

 "Milletvekili olmayı istememin gerekçelerinden bir tanesi, gerçekten yeni bir anayasa yapılmasına katkıda bulunmaktı" diyen TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül, Türkiye'nin hala yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu düşünüyor.

AKP'li Üskül, kamu görevini yapanların bütün yurttaşlara eşit mesafede durması için etnik, dinsel işaret taşımamaları gerektiğine inanıyor. Zafer Üskül, kamu görevlisinin ne anlama geldiğinin de tanımlanmasını istiyor.

Mersin ve Van'da iki ilköğretim okulu öğrencisinin, okula türbanla girmek istemesiyle yeni bir boyut kazanan tartışmaya da katılan Üskül, "Türbanlı öğrenci olmaz" diyor.

Zafer Üskül ile anayasa ve türban tartışmalarını konuştuk.

'Yeni anayasa ihtiyacı bitmedi'

Üskül, Avrupa Birliği'nin (AB) anayasa anlayışı çerçevesinde yeni anayasanın temel ilkelerinin aslında belli olduğunu belirtiyor. Bu ilkeleri de "Kişi hak ve özgürlüklerini öne alan, böylece birey-devlet ilişkilerini, insan haklarına dayalı bir biçimde düzenleyen, çok fazla ayrıntıya inmeyen, temel ilkeleri ortaya koyan, herhangi bir ideoloji içermeyen, renksiz sivil bir anayasa" diye açıklayan Üskül, bu yasama döneminde yeni anayasa çalışmalarının ele alınamamasını AKP'ye karşı geliştirilen ciddi muhalefet ve kapatma davasıyla gerekçelendirdi.

Mahkeme kararı değiştirir mi?

Üskül, kısmi değişiklik paketini tetikleyen unsurları ise yargıdaki sorunlar ve AB süreci olarak gördüğünü söyledi. Üskül, "Sonuç olarak 12 Eylül mantığı halen bu anayasanın içindedir, dolayısıyla yepyeni bir anayasa yapma ihtiyacı ortadan kalkmamıştır" dedi. Üskül de, yeni anayasa çalışmalarının seçimden sonra ele alınması konusunda Başbakan ile aynı görüşte.

Üskül, MHP'nin türban konusunda Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen değişikliğin yeniden gündeme getirilmesi önerisine karşı: "Anayasa Mahkemesi'nin mantığını değiştirmeden, o kararını gözden geçirmesini sağlamadan mümkün değil."

Bunun için bir şekilde Anayasa Mahkemesi'ne gidilmesi gerektiğini savunan Üskül, mahkemenin daha önce verdiği kararı değiştirebileceğini, bunun örneklerinin de olduğunu söyledi. Üskül, "Anayasada hiç değişiklik olmasaydı bile zaman içinde yorumlar değişebilir. Mümtaz Soysal hocamızın savunduğu dinamik anayasa anlayışına göre, anayasa aynı kalır ama dinamiktir, zaman içerisinde yorumlarla değiştirilir. Bu ya böyle olmalıdır ya da baştan sona yepyeni bir anayasa yapılmalıdır" diye konuştu.

Türkiye'de tek sorunun da başörtüsü olmadığını vurgulayan Üskül, yaşanan laik-anti laik, türbanlı- türbanlı olmayan, Türk-Kürt, Alevi-Sünni çatışması gibi sorunlara çözümü sağlayacak, bireylerin haklarını evrensel düzeyde güvence altına alacak bir anayasaya ve krize girmeden çalışabilecek bir devlet düzenine ihtiyaç olduğunu söyledi.

Üskül, "Yani anayasa türban sorununu şöyle çözdüm diye yazmaz, hakları yazar. Bu hakların güvencelerini ortaya koyar, bu haklar çatıştığında nasıl bir çözüm getirileceğini öngörür o kadar" dedi.

'Eşitlik ilkesi iyi tanımlanmalı'

Türban konusunda hem kamusal alan hem de ilköğretime yönelik kaygılarla ilgili anayasada güvence verilebilir mi? Üskül, eşitlik ilkesinin çok iyi tanımlanmasının bu sorunu çözebileceğini savundu ve şöyle konuştu:

"Kamu görevini yapanlar bütün yurttaşlara eşit mesafede duracaksa, nötür olmaları, kendi kişiliklerini, kişisel düşüncelerini, tercihlerini, etnik kökenlerini, dinsel inançlarını ortaya koyan hiçbir işareti taşımamaları gerekir. Bu ilke sorunu çözer. Bu tanımlar, devletin hak ve özgürlükleri, güvenceler doğru konulduğu zaman yetkiler doğru belirlendiği zaman sorunlar çözülür. Sonuçta yine Anayasa Mahkemesi olacak. Anayasa Mahkemesi bu temel ilkelere bakarak kararlarını verecek yine."

Meclis çaycısı örneği

İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı Üskül'e göre ayrıca kamu görevlisinin de tanımının yapılması gerekiyor. Üskül, tam da sohbetin bu bölümünde bize çay ikram etmek için gelen Meclis çalışanı Necati'yi örnek verdi. Üskül, şöyle konuştu:

"Şimdi burada Necati devlet memuru, yanındaki arkadaşı işçi, bir kamu görevi midir bize çay getirmek? Bunu ben sadece türban meselesinin bir çözümü olarak söylemiyorum, zaten böyle bir ihtiyaç var. Kamu görevlerini yerine getiren görevlilerle ilgili olarak biz bir karmaşa yaşıyoruz. Bir yığın statü var, aynı işi yapan insanlar farklı statülerde, farklı ücretler alıyorlar. Nerde kaldı eşitlik... Siz kim memurdur kim değildir çözdüğünüz zaman dolaylı olarak bu sorunu da türbanla çalışma sorununu da büyük ölçüde çözmüş olursunuz."

'İlk ve ortaöğretimde türban olmaz'

Zafer Üskül, ilköğretim ve ortaöğretimde öğrencilerin türbanla okula girmesine karşı olduğunu söyledi. "Türbanlı öğrenci olmaz" diyen Üskül, toplumda böyle bir talebin olmadığını da savundu.

Üskül, "Devlet o çocukları alır" açıklamasını anımsattığımızda "Bunun ben koşullarını belirttim. Devlet hangi koşullarda alır yasada yazılı. Çocuğa baskı var mı, şiddet uygulanıyor mu, hakları ortadan kaldırılıyor mu? Okula gönderilmiyor olabilir. Sadece eğitim hakkını engelliyor değil onun da ötesinde baskılar da varsa..." dedi.

'Dokunulmazlık kalkamaz'

Üskül, milletvekili dokunulmazlığının tamamen kaldırılmasına karşı ama, bunun sınırlanabileceği görüşünde. Dokunulmazlığın, milletvekilinin, milletvekilliğiyle ilgili olmayan suçlardan ötürü korunması olduğunu belirten Üskül, şöyle dedi:

"Kaldırdığınız zaman muhalefet milletvekillerinin Meclis'te görevini yapabilmelerini tehlike altına atmış olursunuz. Kaldırılması demek milletvekilinin istediği an karakola çağrılabilmesi, gözaltına alınabilmesi, tutuklanabilmesi demek. Çok önemli bir oylama yapılacağını, iktidar ile muhalefet arasında üç-beş oy fark olduğunu düşünün. Polis kimin emrinde? İktidarın. Milletvekilini karakola davet etse o oylamanın yapılacağı saatte, iki saat karakolda misafir etse, sonra da 'kusura bakmayın' deyip gönderse, oylama da o ara olsa ne olur?"

HSYK'yı seçen Meclis değişken

Üskül, referandumda kabul edilen anayasa değişikliklerinden sonra Anayasa Mahkemesi ve HSYK'nın iktidara bağlı bir yargı düzeni haline geldiği iddialarına katılmıyor.

Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısının artmasına ve görev sürelerinin 12 yıl ile sınırlanmasına, eski üyelerin de 65 yaşında emekli olmasına ilişkin değişikliklere dikkati çeken Üskül, "Bugünkü üyeler arasında 2033 yılında emekli olacaklar var. Dolayısıyla Meclis üç tane üye seçmekle bütün yapıyı değiştiremiyor ki? Üyelerin dağılımına baktığınız zaman çok farklı tarihlerde emekli oluyorlar. Bundan sonraki cumhurbaşkanı kim olacak, bundan sonraki TBMM çoğunluğu hangi partiden olacak bunları bilebiliyor muyuz" dedi.

Üskül, üye sayısının çoğalmasının Anayasa Mahkemesi'nin daha sağlıklı kararlar vermesini de sağlayacağını savundu.

'Müsteşar olmayabilirdi'

HSYK'da üye sayısının artmasının, yüksek mahkemeler dışında kalan hakim ve savcıların kendi temsilcilerini seçmesinin çok önemli olduğunu vurgulayan Üskül, YARSAV tarafından seçimle ilgili gündeme getirilen iddiaların da kanıtlanmadığını belirtti.

Kurul'a avans verilmesini, zaman tanınmasını isteyen Üskül, çok eskiden kendisinin de Adalet Bakanı'nın Kurul'da yer almaması gerektiğini söylediğini, ancak bu görüşünün daha sonra milletvekili olmadan önce değiştiğini anlattı.

Üskül, "HSYK bir icra organı değil. Hakim ve savcılarla ilgili anayasa ve yasada öngörülen yetkileri kullanır ama bunu icra edecek olan Adalet Bakanlığı'dır. Dolayısıyla, bakanlık ile Kurul arasında bağlantıyı kuracak birisine ihtiyaç vardır. Bu Adalet Bakanı'dır. Ama müsteşar olmasaydı olmaz mıydı, olabilirdi bana göre. Sonuç olarak yeni düzenlemede bakanın da müsteşarın da etki etme derecesi çok düşürüldüğü için eskiye göre bu konudaki kaygıların bir miktar giderilmiş olması lazım. Üstelik artık 22 kişide iki kişi bakanla müsteşar, yedi kişide iki kişi değil" dedi.

Yurdagül Şimşek / RADİKAL

HABERE YORUM KAT