1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. Adıyaman'da “Tevhid ve Kimlik” Konferansı
Adıyamanda “Tevhid ve Kimlik” Konferansı

Adıyaman'da “Tevhid ve Kimlik” Konferansı

Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, Adıyaman’da ‘Yaşadığımız Dönemde Kimlik İnşası’ başlıklı bir konferans verdi.

13 Mart 2013 Çarşamba 16:48A+A-

Ferhat Özbadem’in haberi:

Adıyaman’da, Anadolu Platformu gönüllü kuruluşlarından Bilgi ve Hikmet Derneği, 10 Mart Pazar günü akşamı Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya’nın konuşmacı olduğu “Yaşadığımız Dönemde Kimlik İnşası” konulu bir konferans tertip etti.

Şahitlik bilinci ile ilgili tespitler ile konferansa giriş yapan Rıdvan Kaya, günümüz Müslümanlarının neden şahitler olması gerektiğini, şahitlik bilincinin önemini, şahitler olmamız gerektiğinin mecburiyetini Bakara suresi 143. ayette beyan edilen “Ve işte böyle, sizi ortada yürüyen bir ümmet kıldık ki, siz bütün insanlar üzerine adalet örneği ve hakkın şahitleri olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun…” emr-i ilahisi çerçevesinde ayrıntılandırdı.

Yaşadığımız toplumda ve diğer coğrafyalarda özelde Müslümanların genel olarak insanlığın kurtuluşunun ancak Kur’an’a dönüş ile mümkün olduğuna vurgu yapan Kaya, Kuranî bir sistem olmadan sorunların çözüme kavuşamayacağını ifade etti.

Şahitlik bilinci perspektifinden değişim olgusunun nasıl ele alınması gerektiği ile ilgili olarak; değişimin çok yönlü bir olgu olduğu, farklı alanlarda farklı şekillerde değerlendirilebileceğine değinildikten sonra, nasıl bir değişim algımız olması gerektiği ile ilgili olarak ise, ifsada yönelten, zulme sebep olan, tuğyana götüren değişimin reddedilmesi gerektiğini, ileriye götüren, ümmete fayda sağlayan, artıları olan değişimin kabul edilmesi gerektiği ifade edildi.

Müslüman Demek Varken Başka Kimliğe Ne Hacet

Kimlik tercihi konusu ile ilgili olarak net bir cümle ile giriş yaptı Rıdvan Kaya: “Müslümanların, Müslüman kimliği dışında kimlik tercihi olamaz.”

Özellikle Türkiye Müslümanlarının yaşadığı en büyük sıkıntıların başında, Müslüman kimliği yanında başka kimlikleri de taşıyor olmalarına vurgu yaptı. Müslümanların kimliklerini tanımlarken Müslüman kimliği yanında bir kısım eklenti kimlikler de ortaya koyduklarını, bu durumun aslında çok büyük bir sorun olduğunu ifade etti.

Türkiye Müslümanlarının kimlik inşası sürecinin 60’lı yıllarda tercüme edilen Mısır ve Pakistan merkezli İhvan-ı Müslimin ve Cemaat-i İslami ekollerinin eserlerinden etkilendiğini ve bu ekollerin birikimleri ile Müslüman kimliğinin netleşmeye başlaması ile daha önceki kimlik anlayışlarının sorgulanmaya başlandığı ve sahih İslam kimliğine dönüşün başladığını ifade etti.

Rıdvan Kaya sözlerine şöyle devam etti:

“Müslümanların kimliklerini net olarak ortaya koymaları gerekir. Devletçi, ırkçı, sağcı eklenti olan kimlik anlayışlarının terk edilip, Kuranî bir kimlik ortaya konulmalıdır. Demokrat, liberal ve solcu İslam gibi tanımlamalar ile İslami kimliğimizi gölgelememeliyiz. Bu tür eklentiler sahih İslam kimliğini kirletir. Müslümanların kimliğinin ifade şekli ‘ancak ben Müslümanlardanım’ şeklinde olmalıdır.”

ridvan-kaya1.jpg

Şahitlik ve Kimlik İnşası Önündeki Engeller

Günümüzde toplumun kimlik algısını kirleten algının ulusalcılık kirlenmesi olduğunu belirten Rıdvan Kaya, konuşmasının devamında şunları söyledi: “Türkiye’de kimlik ile ilgili sorunların başında, cumhuriyet öncesi ve cumhuriyet ile birlikte kimlik kirletmesi, İslam’a karşı savaş açmak şeklinde tezahür eden sorundur. Bu dönemde ümmetten ulusa geçiş projesi uygulanmaya konulmuştur. Eskiden ‘kimsin’ sorusuna verilen cevap net olarak ‘elhamdulillah Müslümanım’ şeklinde idi. Ümmetten ulusa geçiş projesinin sonucu olarak bugün ‘kimsin’ sorusuna verilen cevap ırk/ulus merkezli cevaplar haline gelmiştir. Irk ile övünmek zulümdür, kimliği ulusallaştırmaktır. Ulusçuluk ümmetçiliğin karşısına konulmuş bir kimliktir.”

Rıdvan Kaya, konferansında şahitlik ve kimlik inşası önündeki engelleri ise şöyle sıraladı: “Türkiye’de şahitlik ve sahih İslami kimlik inşası önündeki en büyük engel kavmiyetçi/ulusalcı kimlik kirliliğidir. Bu kirlilikten arınmak gerekiyor. Bununla birlikte seküler algının kabulü sorunu vardır. Seküler algı; Rabbin hükümranlığını reddetme algısıdır. Seküler algı, vahyin toplumsal anlamda icrasının reddedilmesidir. Seküler algı toplumun zihninde yer etmiştir. Bu algı bir şekilde Müslümanlara da bulaşmıştır. Memurlar iş hayatında şöyle yaklaşabiliyorlar. Allah’ın hükümleri var. Aslında söyledikleriniz doğru fakat memurluğun kendisine göre şartları, prosedürleri, kuralları var. Bunlara da uymak zorundayız. Ticaret yapan Müslümanlar, ticaretin kendi kurallarını İslam’ın kurallarına rağmen uygulayabiliyorlar. Düğünlerde İslam’ın kurallarına rağmen, ‘düğünde olur böyle şeyler’ diyerek cahiliye adetleri uygulanabiliyor. Bu durumlar seküler algının bir şekilde toplumun zihninde yer ettiğini ve Müslümanlara da bulaştığını göstermektedir.

Toplumdaki seküler algı, Allah’ın hükümlerinin bir kısmının bazı alanlarda uygulanamayacağı hastalığı ile kendisini bir hastalık olarak sürekli göstermektedir. Oysa ki İslam bir bütün olarak teslim olmayı emreder. Zaten tevhid, hayatı bölmemektir. Kimliği, zihni, alanları bölmemektir. Bu algının kırılması için tevhidin ilk önce zihnimizde oluşması gerekir. Toplumdaki bu tür sorun ve zaafların ortadan kalkması için çaba sarf etmek gerekir.

Şahitlik ve sahih İslami kimliğin inşası önünde engel olan bir diğer sorun ise, toplumun kapitalist ahlakı içselleştirmesi sorunudur. Oysa ki, kapitalist algı ahireti reddeder. Dünyayı kutsallaştırır. Maalesef Müslümanlarda bir şekilde kapitalist ifsada bulaşıyor. İslami hassasiyetlerimizi yitirme sebeplerimizin başında kapitalist algı geliyor. Kapitalist algı insanları bireyselleştirerek tüketen nesne haline getiriyor. Böyle olunca, kardeşlik ve toplumsal dayanışma algısı bitiyor. Kapitalist yaşam anlayışı modern köleliktir ve red edilmelidir. Müslümanların hayata bakış açısının ‘Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir.’ (Enam 32) ayeti perspektifinden olmalıdır. Kapitalist hayat tarzı ahireti merkeze almaz, dünyayı merkeze alır ve ifsad edicidir. Müminler buna karşı koymalıdırlar.”

Davet ve tebliğ sorumluluğumuzu yerine getirmeliyiz

Rıdvan Kaya, bu saydığı sorunlara karşı neler yapılmalı sorusunu şöyle cevapladı: “Rehberimiz Kur’an olmalı. Kur’an ile ilişkimiz netleşmeli. Kur’an herkes tarafından anlaşılmaz yaklaşımı yanlıştır. Kur’an anlaşılmak için okunur. Kur’an’ı hayata hâkim kılmak için anlamalıyız.

‘Nasıl bir İslam’a tâbiyiz’ sorusuna cevap aramalıyız. Şartlara göre tanzim olan İslam’a talip değiliz, şartları tanzim eden bir İslam’a talibiz. Pazarlıksız bir İslam anlayışına talibiz. Bütüncül ve tavizsiz bir İslam algısı kabulümüzdür.

Davet ve tebliğ sorumluluğumuzu yerine getirmeliyiz. En yakınlarımızdan başlayarak sahih İslam’ı anlatmalıyız. Hidayet edici Allah’tır bilinci ile davet ve tebliğ çalışmaları yapmalıyız. Toplumun değişmesi için çalışmak ile mükellefiz, sonuç ise Allah’ın takdiridir. Aslında tebliğ ve davet yapmak başarmanın kendisidir. Çünkü ahiret kazancı vardır. Bizler ihlas ile görevlerimizi yerine getirirsek, Allah (cc) küçük adımlarımızı büyütür. Ümitvar olmak lazım.

İfsadın, zulmün ve kirlenmişliğin bitmesi için Müslümanların topluluk olarak, cemaat olarak hareket etmesi ile mümkündür. Müminler topluluğunun vasıfları olan sevgi, hoşgörü ve yardımlaşma ile hareket etmeliyiz. ‘Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever.’ (Saf 4) ayetinde emredildiği şekli ile kenetlenmiş bir yapı olarak mücadele edilmelidir.”

Rıdvan Kaya, bu sözler ile konuyu sonlandırdıktan sonra ümmete dua etti. Akabinde soruların cevaplandırılması ile konferans son buldu.

Kaynak: Dünya Bizim

 

HABERE YORUM KAT