1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Açlık ve ihanet arasında
Açlık ve ihanet arasında

Açlık ve ihanet arasında

Netzarim, Han Yunus ve Refah'ta ABD-İsrail ortaklığıyla kurulan yardım istasyonları insani yardım değil, birer ölüm tuzağıdır.

05 Ağustos 2025 Salı 23:19A+A-

Amal Abu Marahil’in WeAre Not Numbers’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


Gazze'de, onurumuzu yerle bir eden yokluk yükü altında, Netzarim, Refah ve Han Yunus'ta sözde Gazze İnsani Yardım Vakfı tarafından yönetilen yardım dağıtım noktalarına doğru yürüdük; kendimizi doyurmaya yetecek kadar yiyecekle döneceğimize dair ufak bir umutla. Tehlikenin farkında değildik. Bunu daha önce görmüştük ve nasıl olduğunu artık ezberlerdik: bir uçak uçuyor, bir keskin nişancı pusuda bekliyor, bir mermi ateşleniyor, bir şehit götürülüyor.

Ama açlık şiddetlendiğinde, korkuyu susturur ve onurumuzu alt eder. Gidiyoruz, bu iki şeyden birini unuttuğumuz için değil, aç kaldığımız için.

Netzarim: açlık ve kurşunlar

Netzarim'deydim. Kalabalıkların, aç kuşlara kırıntı gibi atılan birkaç paketin bulunduğu kapalı bir alana coşkulu bir dalga gibi hücum ettiğini gördüm. Ne bir organizasyon, ne bir güvenlik, ne de bir merhamet. Sahne, cehennemin en alt katını andırıyordu: ezilmiş bedenler, patlayan kafalar, ezilen gençler, kaybolan çocuklar.

Çığlıklar tank dumanına karışıyor, mermiler açların iniltilerinin arasında yankılanıyordu. Bu bir yiyecek kapışmasından ziyade, kaybolmuş kimliğin uçurumuna kolektif bir düşüştü.

Çok büyük bir kalabalık, bazıları un çuvalları taşıyor.

26 Haziran'da Netzarim'deki GHF dağıtım merkezinde yardım arayan büyük kalabalıklar. Obada Abu Gola tarafından çekilen videodan ekran görüntüsü

Han Yunus: Ekmek kuyruklarındaki kalabalıklar

Han Yunus'ta hikâye daha kanlı bir bölümle tekrarlandı. On binlerce aile için tek bir dağıtım noktası, ağaçsız ve korunaklı olmayan açık bir alan. Kalabalıklar toplanmaya başlar başlamaz ilk mermi düştü. Çığlıklar, kan, cesetler, koşan anneler, un çuvallarının arkasına saklanan çocuklar. Buradaki tek düşmanımız açlık değildi, aynı zamanda ihanetti de.

Un ve insan dolu çuvallarla yüklü bir arabanın üzerinde duran iki adam.

Omar Abd Rabbo, sağ üstte, Han Yunus'ta yardım ararken vurulmadan kısa bir süre önce. Obada Abu Gola tarafından çekilen videodan ekran görüntüsü

Refah: Ölümle bir randevu

Her dağıtım duyurusuyla Refah günlük bir ölüm oyununa dönüşüyor. Yardım dağıtımıyla ilgili her duyuru yeni bir tehlike anlamına geliyor. Ama insanlar gidiyor... Çünküsebep ölümcül açlık.

Ama daha yiyeceklerin bulunduğu yere varmadan, kapılar açılana kadar insanlar doğrudan bombalanıyor ve vuruluyor. Yiyeceklere bile varmadan vuruluyorlar; çok sayıda şehit düşüyor.

Ve hâlâ geri dönmeyen onlarca insan var. Kayıplar ve akıbetlerini bilmiyoruz. Öldüler mi yoksa hapse mi atıldılar? Başlarına ne geldiğini bilmiyoruz.

Gazze'de " Kalamar Oyunu"

İnsani yardım almaya gitmek, gerçek hayattaki bir “Kalamar Oyununa katılmak anlamına geliyor. Önce bir duyuru, ardından bir toplanma, ardından keskin nişancıların dikkatli bakışları ve insansız hava araçlarının gözünü bile kırpmadan izlediği uzun bir bekleyiş.

İlk gelen bir çuval un alabilir, geç kalan ise ezilebilir, keskin nişancı ateşiyle vurulabilir veya sevdiği birinin cesediyle geri dönebilir. Kuralları, güvenliği ve insanlığı olmayan ölümcül bir rekabet bu. Yaşamaya gitmiyoruz; bir gün daha hayatta kalabilmek için bir ölüm kalım oyunu oynuyoruz. Bu oyunda kimse kazanmıyor... Herkes kaybediyor, hayatta kalanlar bile.

Hayata ve muhtemel ölüme doğru koşuyorum

"Açılma anını bekleyerek saatlerce güneşin altında bekledik," dedi Omar Abd Rabbo. 2 Temmuz 2025'te, o ve arkadaşı kardeşim Obada, Netzarim yardım istasyonuna birlikte gittiler. "Kapı açılır açılmaz tüm açlığımız, korkumuz ve umudumuzla koştuk. Sadece yiyecek aramıyorduk, hayata doğru koşuyorduk.

"Ama yarı yolda sahne değişti: Her taraftan ateşler ve top atışları etrafımızı sardı," diye ekledi." Yerde oturup, siper alabileceğimiz bir şey bulmak için sağa sola baktık: bir taş, bir duvar, hatta bir demir parçası. Hiçbir şey yoktu. Ölümü kendi gözlerimizle gördük ve o kadar yaklaştı ki neredeyse ruhlarımıza veda ettik. Geri dönmeyeceğimizi düşündük. Kurşun yağmuru altında öleceğimizden emindik. Ama Allah bizi mucizevi bir şekilde kurtardı. Hayatta kaldık."

"O günden sonra Gazze'ye yardıma giden herkesin ya dolu bir çantayla döneceğine ya da dolu bir çuvalla, cansız bir cesetle döneceğine inandım."

Daha da kötüsü, paketlerin çoğu hedeflenen alıcılara asla ulaşmıyor. Kriz tüccarları kitlelerin arasına sızıyor, yardımları topluyor ve açlık pazarında akıl almaz fiyatlara satıyor. Paketler dağıtılmıyor, yağmalanıyor. İnsanlar paylaşmak yerine kavga ediyor. Haysiyet ayaklar altına alınıyor ve "Hâlâ insan mıyız?" diye haykıran bir sahne yaşanıyor.

Yardım mı, ölüm tuzağı mı?

Bugün Gazze'de yaşananlar bir yardım değil, kanlı bir aldatmaca. İzin verilen yardımlar yetersiz, onur kırıcı ve açık alanlara atılarak ölüm tuzaklarına dönüştürülüyor. İşgalin elinin bombalamalarla, aşağılamanın elinin ise çaresiz açlığımızın istismar edilmesiyle serbest bırakıldığı ölüm tuzakları bunlar. İronik bir şekilde, Amerika Birleşik Devletleri liderliğindeki bazı dünya liderleri yardım sağladıklarıyla övünüyorlar. Ama bizim için hayatın kanla karıştırılmış bir un şalına indirgenmiş olması umurlarında değil.

Bu sahneyi haberleri izleyerek anlamak mümkün değil.  Bunu ancak açlık çekenler, uçakların altında kuyrukta bekleyenler, elinde “yardım kartıyla” füze sesi duyanlar anlayabilir. Gazze'de her gün seçim yapıyoruz: açlık kurşunu mu, yardım füzesi mi? Dünya, yardım kuyruklarını ve yardım çantalarını görüyor ama iç göçü, tekrarlanan zorunlu göçleri, onurla hayatta kalma arasında seçim yapmanın travmasını görmüyor.

Bu sadece yiyecekle ilgili değil; zorla yerinden koparılan bir yaşamla ilgili.

 

* Amal Abu Marahil, Gazze'de yaşayan bir İngilizce öğretmenidir. Kudüs Açık Üniversitesi'nden mükemmel bir not ortalaması ile mezun olmuş, yazarlığa ve toplum hizmetlerine tutkuyla bağlıdır. İngiliz Uluslararası Merkezi'nde çalışmış ve şu anda İngilizce öğretmenliği yaparken, çatışma zamanlarında yerinden edilmiş ailelere yardım etmek de dâhil olmak üzere gönüllü çalışmalara katılmaktadır.

Kapsamlı İngilizce kursu ve öğrenme güçlükleri kursu da dâhil olmak üzere çeşitli eğitim programlarını tamamladı.

"Hikâye anlatmayı seviyorum ve özellikle insan deneyimlerini ve dayanıklılığını yansıtan roman ve kitap okumaktan keyif alıyorum," diyor. "Hedeflerimden biri, yazı ve eğitim yoluyla başkalarına ilham vermek."

HABERE YORUM KAT

1 Yorum
  • Ramazan ileri / 06 Ağustos 2025 05:19

    Bu bir yiyecek kapışmasından ziyade, kaybolmuş kimliğin uçurumuna kolektif bir düşüştü.

    Bizim toplumda yiyecek bolluğu Azgınlığı içerisinde kollektif kimlik bunalımında bocalıyor.

    Yanıtla (0) (0)