1. YAZARLAR

  2. Ferhat Kentel

  3. 13 eylülde birlikte yürümek
Ferhat Kentel

Ferhat Kentel

Yazarın Tüm Yazıları >

13 eylülde birlikte yürümek

11 Eylül 2010 Cumartesi 17:26A+A-

Kendine özgüvenini kaybetmiş ya da böyle bir özgüveni hiç olmayan kapalı cemaatlerin değişim karşısında pek sözü de yok. Bu cemaatler, sözün gücü yerine sadece erkeksi yöntemlerle, fiziksel güçle varolmaya çalışıyorlar. Mesela bu cemaatlerin “sol” versiyonları, “Gittik, adamların panelini bastık; devrimci tavrımızı sergiledik, kitlelere bilinç çalışması yaptık” türünden eylemlerle cemaatlerini ayakta tutmaya çalışıyorlar.

Mesela geçen cumartesi günü İstanbul’da yumurtayla bastıkları “yetmez ama evet” toplantısından sonra İzmir’de de bunu yağlı boya atarak, “iz bırakarak” yapmaya çalıştılar. 500-600 kişinin olduğu rengârenk bir salonda, Osman Can’ın, Roni Margulies’in, Nabi Yağcı’nın da bulunduğu toplantıda, Abdurrahman Dilipak’ın AKP’ye yönelik eleştiri dolu konuşmasından sonra sahneye bir genç fırladı. Elinde yeşil bir şişe vardı. Kendi kendime “neden merdivenlerden çıkmıyor, elinde neden maden suyu şişesi var, neden homurdanıyor”.. gibi gayet saf sorular soruyordum ki, elindeki şişeden etrafa saçtığı sıvının gözlerime geldiğini ve yaktığını hissettim. O anda jeton düştü. Meğerse saldırıya uğramaktaymışız! O gencin ne dediğini anlayamadım ama salondaki insanlar onu ve onunla birlikte olan arkadaşını “faşistler!” diye protesto ediyorlardı.

Yarın sandık başına gideceğiz ve nihayet şu sıkıntı veren gerilimli günler bitecek. Neden “evet”, neden “hayır” dediğimizi, neden “boykot” ettiğimizi anlatmak zorunda kalmayacağız artık. Belki biraz zaman alacak olsa da, birileri kan davalarını sürdürmeye çabalayacak olsa da, insanlar yavaş yavaş “evetçi” ya da “hayırcı” (ya da boykotçu) etiketlerinden çıkıp, karmaşık çoğulluklarına geri dönecekler.

Tabii ki, “evet” de çıksa, “hayır” da çıksa, bunun önemli sonuçları olacak... Ancak, daha da önemlisi, hayat devam edecek...

Sürecek olan hayat, bir yanda, irili ufaklı dertleriyle gündelik hayatımız... Diğer yanda ise hegemonya kavgasına sahne olan, değişen makro bir hayat...

Düzen değişiyor; aşağıdan gelen, resmî ve hâkim kültürel kodlara uymayan sınıflar yukarıdaki seçkin zümreyi çok rahatsız ediyor. Bu sınıflar düşe kalka, evrile dönüşe modernleşiyorlar, siyasete, iktidar mücadelesine giriyorlar. Türkiye’nin devlet güdümünde zenginleşmiş “beyaz” burjuvazisinin ve onun kültürel hegemonyasının “laikçilik” soslu “milliyetçilik” diniyle uysallaştırdığı kesimler krize giriyorlar... IMF kuyrukçusu TÜSİAD; askerî ve sivil bürokrasi; onların uysal kitleleri olan “beyaz orta sınıflar”; yurtdışında yaşamayı, gezmeyi, güzel markaları, Batılı hayat tarzını kimliği haline getirmiş ancak “ulusalcılık”ta, “antiemperyalizm”de mangalda kül bırakmayanlar krize giriyor. Bu krize de, içinde solcusu, Müslimi, gayrımüslimi, Anadolu sermayesi olan, başı açık ya da kapalı olmasını kafaya takmadan, darbelere ve darbeci beyaz sınıfların hegemonyasına karşı hep beraber dâhil oldukları bir toplumsal direniş neden oluyor.

Bu bir sınıf kavgası ve sınıf kavgası hiçbir zaman sadece ekonomik düzeyde cereyan etmiyor; kültürel düzeyde, siyasal söylemlerde, hukuksal alanda sürüyor. Şimdiye kadar, eski düzenin ürettiği “hayalî düşmanlara” inanarak yeniden üretilmesine katkıda bulunduğumuz “gerçek iktidar” pozisyonları sorgulanıyor.

İzmir’deki “yetmez ama evet” toplantısı da bu hayalî düşmanlar vasıtasıyla üretilen pozisyonların nasıl aşılmakta olduğuna tanık oldu.

Öfke ve nefretle “devrimci tavır koyan” genç çocuklar, orada boyalı bir iz bıraktılar; ancak ayrıca yeni bir ruh halinin pekişmesinde katalizör oldular. Salondaki farklı insanlar birarada yürüme kapasitesini nasıl geliştirdiklerinin, bu topluma sinmiş olan vesayet dilinin, solcularla solcuların bile içine düştüğü kutuplaşmanın nasıl aşılacağının olağanüstü bir örneğini verdiler.

Muhafazakârı, dindarı, sosyalisti, ateisti ile birlikte “Anayasa’ya yetmez ama evet” diyen salondaki insanlar, vesayet rejiminin tamamen sona ermesi için –sonuç ne çıkarsa çıksın- 13 eylülde de birlikte yürümeye devam edecekler. Ve o zaman, darbelerin “olgunlaşmak” için ürettikleri şiddet ortamını eski dönemlerdeki gibi yeniden canlandırmaya ve yeniden üretmeye soyunan ve salonlarda şiddet yaratıp, sözü baltalamaya çalışan insanlar da sözün gücüyle verilen bu mücadeleden yarar sağlayacaklar.

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT