1. HABERLER

  2. KİTAP

  3. İngiliz WikiLeaksi: “Semerkant’ta Ölüm”
İngiliz WikiLeaksi: “Semerkant’ta Ölüm”

İngiliz WikiLeaksi: “Semerkant’ta Ölüm”

Eski İngiliz Büyükelçisi Craig Murray’ın kaleme almış olduğu çarpıcı bilgiler ihtiva eden kitap, Mana Yayınları’ndan çıktı.

05 Ocak 2011 Çarşamba 12:16A+A-

"Terörle savaş" adı altında Orta Asya'da yaşatılan korkunç vahşet eski bir büyükelçinin hatıralarını kitaplaştırmasıyla gözler önüne serildi. 

İngiltere'nin eski Özbekistan Büyükelçisi Craig Murray'ın roman dilinde yazdığı hatıraları "Semerkant'ta Ölüm" adıyla Mana Yayınları tarafından yayınlandı. Terörizmle savaş, Büyük Ortadoğu, Amerikan üsleri, Kerimov diktatoryası, uyuşturucu, pamuk, altın ve petrol hırsızlığı ekseninde Orta Asya'da dönen oyunları roman üslubuyla gözler önüne seren kitabın alt başlığı ise "Bir İngiliz Büyükelçisinin Terörizme Karşı Savaşa Tartışmalar Yaratan Meydan Okuyuşu" spotuyla verilmiş.

2002 ila 2004 yılları arasında Taşkent'te yaptığı büyükelçilik görevini konu edinen Murray, "Çoğunlukla hatırladıklarıma dayansa da bu hikâyede elimden geldiğince gerçekleri olduğu gibi anlatmaya çalıştım… Artık ne kandırmacalara duyduğum öfkemi ne de işkenceyi haklı çıkarmak için meslektaşlarımın ona başvurdukları bir kurumda çalışmaktan duyduğum utancı saklamaya çalışacağım." diyor.

Özbekistan'da Amerika'nın desteklediği İslam Kerimov rejiminin korkunç insan hakları suiistimallerini açığa çıkardıktan sonra Ekim 2004'te görevinden uzaklaştırılan Craig Murray, "teröre karşı savaş"ın kirli çamaşırlarını bu kitapla gün yüzüne çıkarıyor. Murray ile ilgili olarak dış basında şu ifadeler yer alıyor:

"Craig Özbekistan'a vardığında viski ve kadın tutkusu olan parlak bir kariyere sahip genç bir elçiydi. Ancak muhalif mahkûmların kaynar sularda yakılarak öldürüldüklerini ve masum insanların devletin ajanları tarafından tecavüz edilip öldürüldüğüne dair açıklamaları duyduktan sonra, sözde 'demokratikleşmekte olan' ülkelerdeki hem kendi hem de ülkesinin rolünü sorgulamaya başlamıştır. Şok edici bilgilerle kamuoyunun önüne çıkmaya karar verince Washington ve Downing Street 10 onun gitmesine karar verdi. Ancak Özbekistan yüksek bir kariyere sahip diplomatı değiştirmişti ve artık sessiz kalamazdı."

Murray'ın kitabı fakir bir halkın yalancı bir ulusalcılıkla nasıl kandırıldığını ve nasıl bir zillete maruz bırakıldığını tüm ayrıntılarıyla gözler önüne seriyor. "Batı diktatörleri desteklemez, demokratik yönetimleri her halükarda savunur!"  şeklindeki iddianın ne kadar kof ve yalan olduğunu ortaya koyuyor.

Kitapla ilgili olarak Harold Pinter, "Korkusuz bir adamdan korkusuz bir kitap. Craig Murray, 'yetkililer'in hoşuna gitsin ya da gitmesin gerçeği söylüyor. Kendine saygısı olan namuslu bir adamın önünde şapka çıkarıyorum." derken John Sweeney "Bir adamın Terörizme Karşı Savaşla savaşının güzel bir şekilde yazılmış ilginç bir anlatısı… Fevkalade okumaya değer." yorumunda bulunuyor.

495 sayfa olan kitabın sonuna yerleştirilen fotoğraflar arasında Murray ile geçtiğimiz yıl Afganistan'daki uçak kazasında Hakk'a uğurladığımız Bahattin Yıldız'ı aynı karede gösteren bir fotoğrafa da yer verilmiş.

Semerkant'ta Ölüm

Craig Murray

495 Sayfa

Mana Yayınları: 0212 533 05 35

Kitabın mütercimi İlhami Gümüş, kitapla ilgili şu değerlendirmelerde bulunuyor:

CRAIG MURRAY'İ DİNLEYİN

Eski Sovyetler dağıldıktan sonra çoğu ülke şu ya da bu oranda değişti, ancak değişmeyen bir ülke vardı. Düzeltiyorum, birçok açıdan daha da uçuruma yuvarlanmış bir ülke, onun kötü bir kopyasını hala yaşatmaya çalışan, değişime direnen, tüm dünyaya kulaklarını tıkayan bir ülke. Onun kötülüklerini, işkencesini ve insanın kanını donduracak vahşetini sürdüren bir ülke. Bu ülkeye, hiçbir çıkarı olmayan, hatta bu uğurda kariyerini kaybeden Batı'nın kalbinden çıkan vicdan sahibi üst düzey bir diplomatın gözüyle bakmak ister misiniz? Britanya'nın eski Özbekistan büyükelçisi Craig Murray'i dinleyin öyleyse.

Craig, bir diktatörlüğün anatomisini bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Saydamlık ve hesap verebilirliğin dibe vurduğu bir ortamda yolsuzluğun akılamazlığının alabileceği çılgınlıkları, çok dar bir çıkar çevresinin kendi menfaatlerini düşünmek için halka ne tür oyunlar oynayabileceklerini, baskılar uygulayabileceklerini açıkça sergiliyor. Halkına ekonomik, kültürel, dinsel ve toplumsal olarak nefes aldırmayan bir zihniyeti.

 Diktatör, kendini her an alaşağı edebilecek ve korkunç durumlara düşürebilecek çok büyük bir kumar oynamaktadır. Bütün değerlendirme ve uygulamalarını bu riskten doğan büyük bir korkuyla reflekse dönüştürmekte, gerek kendi halkına gerek tüm diğer milletlere paranoya düzeyinde bir düşman gözüyle bakmakta, büyük korku mitleri oluşturmakta ancak maalesef bunlar kendi halkına gözü dönmüş bir aymazlık ve zulümle geri dönmekte ve onları inim inim inletmektedir. Bu kitapta anlatılanları, belli bir coğrafyada yaşananların ötesinde çıkar ve korku gelgitinde sıkışmış kontrolsüz güçlerin kendi halkına yönelmeleriyle ortaya çıkabilecek büyük bir trajedi olarak değerlendirmek yerinde olacaktır.

Diktatörün kendini korumak için aldığı inanılmaz önlemler okunduğunda, kendi halkına yönelttiği böyle bir zulmün arkasında son derece korkak bir ruh haline paradoksal bir şekilde eşlik eden güç sarhoşluğu ve kumar zevki olduğu görülecektir. Bunun köklerini açıklamak için sırf Sovyetlerin baskıcı ve silikleştirici rejiminin mirasına yönelmek yeterli olmaz. Son derece sistematize bir zulüm aygıtının işbaşında olması da bunu açıklamada tek başına yetersiz kalabilir. Bölge insanın yüzyıllardır hayatta kalmak için geliştirdiği kendini koruma içgüdüsüyle her şekle giren veya top şeklini alıp içine kapanan kırkayak misali silik bir ruh hali de işin içinde olmalı. Böyle acımasız bir yönetim gökten zembille inmiş de değil. Onları da bu topraklar çıkardı, en azından bunda etkili oldu. Halkın da kendi içinde zayıfını ezmekte gösterdiği vahşet en tepeye yansımış adeta. Gelinlere reva görülen insanlık dışı zulüm, onların ahu figanları göklere yükselip tepelerine en iğrenç bir diktatörlük olarak inmiş desek ne kadar abartmış oluruz bilmiyorum.  

Bizim tüm bu resmi ayan beyan görmemize olanak tanıyan Batı'nın böyle bir zulüm ortamına işinin düşmesidir. Halkını adeta deşen bir diktatöre destek veren, her türlü ilkeyi ve insan hakkını çıkarları için kılını bile kıpırdatmadan ayaklar altına alabilen Batı'nın ahlaksızlığı bir kez daha sahnede. Kendilerini dünya medeniyetinin zirvesinde, demokrasinin gerçek sahipleri olarak görmede tereddüt etmeyen ABD ve özellikle AB'nin diğer dünya uluslarına barbar gözüyle bakmalarına karşın aslında bu ülkelerdeki diktatörlükleri asıl ayakta tutanın Batı'nın çıkarları ve onunla yürüttükleri efendi-köle ilişkisi olduğunu Özbekistan gerçeğinde bir kez daha net bir şekilde görmekteyiz. Özbekistan halkının çektiği inanılmaz zulme gözlerini ve kulaklarını kapatan, hatta Özbekistan yönetimine şirin görünüp desteğini almak için bu zulmü destekleyip haklı çıkarmaya çalışan Batı kendini tüm çıplaklığıyla ele veriyor, daha doğrusu Craig'den kaçamıyor.

Sürekli korku tünelinden geçirilen, ezilmiş, güçsüz düşürülüp korku kumpaslarına hapsedilmiş bu halk bir yardım eline muhtaç. Craig Murray bu coğrafyada karşılaştığı zulme tanıklık etmesi, mazlumlara el uzatması gerektiğini fark ediyor. Güçsüz düşürülenlerin figanına tanık olan ve yardım etmeye muktedir olduğu halde üç maymunu oynayan diğer güç sahibi diplomatik zevatın tersine, Murray donup kalıyor. Silkeleniyor ve vicdanıyla bunun tam tersi olan diplomasi arasında seçim yapmak zorunda kaldığını görüyor. Aslında şu ana kadar yaşadığı yaşamında da bir nevi dönüşüm yapması gerektiğini görüyor. Tırnaklarıyla kazıyarak gelmiş olduğu üst düzey kariyerini kaybetme riskini açıkça göze alarak, gerçekten takdire şayan, onurlu bir davranış sergiliyor. Olayın tüm açılardan resmini çekmek için Özbekistan diktatöryası, halkı, Batı ve kendi kişisel hayatının derinliklerine soluksuz çapraz koşular yapıyor. İşte bu çok yönlü koşular bu kitabı okunmaya değer kılmakta.

HABERE YORUM KAT