
Erzurum’un Samet’i, Almanya’nın Zohran’ı
“Samet Yılmaz, İslami ilimler mezunu, geçmişte Filistin’de yaşamış, Yemen’de Arapça öğrenmiş doktoralı bir Ortadoğu uzmanı. Seçim döneminde tepkilere rağmen Gazzeli çocukların tedavi için Kiel’e getirilmesini savundu...”
Erzurum’un Samet’i, Almanya’nın Zohran’ı
Yunus Emre Erdölen / Serbestiyet
Erzurumlu Türkiye göçmeni bir işçi ailenin çocuğu olan 44 yaşındaki Samet Yılmaz, Kiel yerel seçimlerini kazandı ve Almanya’nın ikinci Türk büyükşehir belediye başkanı olarak tarihe geçti. Samet Yılmaz, İslami ilimler mezunu, geçmişte Filistin’de yaşamış, Yemen’de Arapça öğrenmiş doktoralı bir Ortadoğu uzmanı. Seçim döneminde tepkilere rağmen Gazzeli çocukların tedavi için Kiel’e getirilmesini savundu, işin ilginç yanı seçim boyunca rakipleri tarafından yağmurdan etkilenen Türk Günü etkinliğini bir gün daha uzatılmasını isteyen Ülkücülere yardım etmekle suçlandı, ortada somut bir kanıt yokken linç edildi. Buna rağmen %54 ile seçimleri kazandı. Erzurumlular belki pek de farkında değil ama Almanya’nın kuzeyindeki tatlı liman kenti Kiel’e yeni bir Zohran kazandırdılar.
“Yaralı Filistinli ve İsrailli çocuklar, şehrimizdeki hastanelerde tedavi görmeli.”
Dünyanın herhangi bir ülkesinin herhangi bir şehrinin herhangi bir sokağında rastladığınız herhangi bir insanı çevirip bu öneriyi destekleyip desteklemediğini sorarsanız büyük ihtimalle alacağınız yanıt “tabii ki” olurdu. Fakat bu makul öneri son zamanlarda Almanya siyasetini ikiye böldü. Özellikle 2019’da Hannover’in belediye başkanı seçilen Yeşiller Partili Türk siyasetçi Belit Onay’ın dile getirdiği ve diğer belediye başkanlarına örnek olduğu bu öneri, Türkiye’den bakınca her ne kadar “naif” dursa da Almanya’nın ortalaması için bir hayli “Filistin yanlısı”. Meclisteki siyasetçilerin, Müslüman ve Türkiye kökenli isimlerin bile konuşmaktan kaçındığı bu mesele, aslında yerel yönetimlerin sorunu değil. Buna rağmen Belit Onay gibi isimler hem parti içi hem de dışında İsrail destekçilerinin öfkesini çekebilecek şekilde Gazze’deki insani krizden ve Gazzeli çocukların Almanya’da tedavi edilmesinin bir sorumluluk olduğundan bahsediyor. İsrailli çocukların böyle bir tedaviye ihtiyacı yok, çünkü hem yaralanan İsrailli çocuk sayısı az hem de İsrail’in her türlü imkanı var. Bu stratejik “ek” aslında öneriyi İsrail destekçiliğinin resmi bir devlet politikası olduğu Almanya için yumuşatma çabası. Fakat bu çaba bile yetmiyor, çünkü bu öneriyi savunan siyasetçilere “terörist destekçisi, antisemitist” yaftası yapıştırılıyor, yaralı Gazzeli çocukların Almanya’ya getirilme fikri bile tüyleri ürpertiyor.

Ne tesadüf ki Almanya’nın ilk Türk belediye başkanı seçilen Belit Onay’ın ardından bu fikri en yüksek sesle dile getiren bir diğer Yeşiller Partili siyasetçi geçen hafta 250 bin kişilik kuzey kenti Kiel’in belediye başkanı sıfatını alan Almanya tarihinin ikinci Türk belediye başkanı seçilen Erzurum kökenli Samet Yılmaz oldu.

Ve yine ne acı ki, Samet Yılmaz ve Belit Onay gibi vicdanlı belediye başkanlarının bu basit önerisini reddeden, hatta seçim için yapılan popülist bir hamle diyerek küçümseyen ve bu önerinin hayata geçmesi için gerekli federal izinleri vermeyen devlet bakanı ise bir diğer Türk kökenli Alman siyasetçi olan Serap Güler oldu.

Serap Güler hem bu teklifi küçümsedi hem de geçiştirdi. Bu hoyrat tavrı aslında pek şaşırtıcı değil. Yetki alanlarında olmamasına rağmen Gazze’deki zulüm için elini çok zor bir ülkede taşın altına koyan siyasetçilerin karşısında Serap Güler İsrail’in hastaneleri hedef almasını bile normalleştiren, Hamas’ın Gazzeli sivilleri kalkan olarak kullandığını belirten ve İsrail’in sivillere yönelik soykırımını meşrulaştıran makaleler paylaşan sıkı bir İsrail destekçisi.
Serap Güler’in bu makul öneriyi bile reddetmesi, hor görmesi; özellikle son zamanlarda anketlere göre parti fark etmeksizin Filistinlileri İsrail’den çok daha fazla destekleyen Alman toplumu için pek kabul edilebilir değil.
Nitekim Almanya’nın kuzeyindeki önemli bir liman şehri olan Kiel, Gazze’yi gündeme getirerek kampanya yapan Erzurumlu göçmen bir işçi ailenin çocuğunu belediye başkanı seçti; Gazzeli çocukların tedavi için Almanya’ya getirilmesine karşı çıkacak kadar kökenlerinin yeşerdiği topraklara mesafe koyan Serap Güler ve benzerlerine beklenmedik bir yanıt verdi.
Fakat Samet Yılmaz’ın Almanya’nın ikinci Türk belediye başkanı seçilmesi bu hikayeden çok daha fazlası.
Zira Samet Yılmaz çok daha az tanınsa da en az Zohran Mamdani kadar ilginç ve özgün bir siyasetçi.
Ve en az onun kadar da yetenekli.
Kimya teknikerliğinden doktoraya
Samet Yılmaz, Kiel’de başta Türkiye’den gelenler olmak üzere göçmen işçilerin yoğun yaşadığı Gaarden semtinde dünyaya gelen Türk kökenli bir Alman. Erzurum’dan Kiel’e göç eden işçi sınıfı bir ailenin çocuğu olan Yılmaz, lise eğitiminin ardından mesleki eğitimini kimya laboratuvarı teknisyeni olarak tamamlamış. Aşçılık yapan babası dört çocuklu ailesini geçindirmeyi başarmış, yeni geldiği bu yabancı ülkeye sıkı sıkı tutunmuştu. Yılmaz da ailesine destek olmak için öğrencilik hayatı boyunca pizza dükkanında, haftasonları da postacı olarak çalışmıştı.
Fakat siyasete, dine ve toplumsal meselelere meraklı olduğu için bu eğitimle yetinmemiş, üniversiteye girmiş ve Kiel’deki Christian-Albrechts Üniversitesi’nde siyaset bilimi, İslami bilimler ve kamu hukuku alanında kapsamlı bir lisans eğitimi almıştı.
Lisans eğitiminin ardından yüksek lisans ve doktorasını Türkiye’nin dış politikası hakkında yazmış, özellikle Türkiye’nin Ortadoğu politikası, Filistin-İsrail meselesindeki duruşu ve 2017’deki hükümet sistemi değişikliğinin dış politikaya etkisi üzerine çalışmalar yapmıştı. Samet Yılmaz’ın doktora tez danışmanlarından biri de ODTÜ’de görev yapan uluslararası ilişkiler hocası Prof. Dr. Hüseyin Bağcı.
Samet Yılmaz, Türkiye’deki çözüm süreci ve Selefilik gibi konularda da makaleler yazmakla kalmamış; aynı zamanda Ortadoğu çalışırken yaşanan gelişmeleri bizzat yerinden takip etmek için Ramallah’ta, Kudüs’te, Yemen’de araştırmalar yapmış, Filistin ve İsrail’de kısa bir süre olsa da yaşamış, Yemen’de Arapça öğrenmiş.

Aldığı eğitimin ardından ise önce Bremen’de ardından Kiel’in bağlı olduğu Schleswig-Holstein eyaletinin İçişleri Bakanlığı’nda İslami hareketler ve Türkiye uzmanı olarak çalışmaya başladı, özellikle eyaletteki Türkiye kökenli göçmenlerle ilgili raporlar yazdı, Türkiye’de olanları yerel yöneticilerin yakından takip etmesi için kilit bir isim oldu.
Samet Yılmaz son 16 yıldır Kiel’in bağlı olduğu bu eyaletin Anayasa’yı Koruma Ofisi’nde çalışıyordu. Bu ofis özellikle demokrasiye tehdit oluşturabileceği düşünülen radikal grupları takip eden, düzenli olarak aşırı sağ, aşırı sol, ırkçılık gibi konularda çalışmalar yapan, azınlıkların korunması için çaba harcayan özel bir birim. Özellikle Nazilerin demokratik araçları kullanarak Weimar Cumhuriyeti’ni yıkması tecrübesinden dolayı kurulan ve özel önem verilen sui generis bir kurum. Hem federal hem eyalet düzeyinde bu tür kurumlara rastlamak olağan.
Erzurum kökenli İslami bilimler mezunu ve Filistin/Ortadoğu uzmanı bir doktoralı olan Samet Yılmaz’ın 16 senedir çalıştığı bu kurumdan uzaklaştıran ve bakanlığın başka bir birimine sevk ettiren ise ne yazık ki söz konusu kurumun korumakla mükellef olduğu “demokrasi ve hoşgörüyü” pek içselleştiremeyenler oldu.
Samet Yılmaz, belki de sadece “Türk” kimliğinden ötürü “kuzu kılığında bir kurt” olmakla suçlandı. Seçim döneminde yerel meselelerle hiç alakası olmayan basit bir mevzu nedeniyle itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.
“Kuzu kılığında bir kurt değilim”
Büyük ihtimalle Samet Yılmaz, 8 Haziran 2025 tarihli Pazar günü Kiel’de yağan bir yaz yağmurunun siyasi kariyerini etkileyebileceğini hiç düşünmemişti; fakat Kiel siyaseti de en az New York, İstanbul kadar öngörülmezdi. Organizatörleri arasında Almanya’da yasaklanmayan fakat özellikle anayasa ve demokrasiyi korumakla mükellef istihbarat örgütleri tarafından aşırı sağcı kabul edilen Ülkücülerin de organizatörleri arasında bulunduğu Türk Günü etkinliğini düzenleyen Türk göçmenler yağan yağmur sonucu stant kurmak için aldıkları Parklar Müdürlüğü’nden stant ve çadırları toplamak için ekstra bir gün daha talep etmiş, fakat Pazar günü mesai saati dışında oldukları için kimseye ulaşamamış ve iddialara göre Samet Yılmaz’ı arayıp kendisinden ilgili belediye çalışanına ulaşmalarını rica etmişti.
Der Spiegel’in Samet Yılmaz’ın favori adaylardan olduğu Kiel belediye başkanlığı seçimlerinin en çekişmeli günlerinde özel haber olarak ileri sürdüğü bu iddialar karşısında ise bu tür iddialar gündeme geldiği zaman İçişleri Bakanlığı her zaman olduğu gibi nihai sonuçtan bağımsız olarak tedbir amaçlı bir şekilde Samet Yılmaz’ın görev yerini değiştirmiş, söz konusu iddialar incelenmeye başlamıştı.

Henüz ortada hiçbir kesin çıkarım, Samet Yılmaz’ın Ülkücülerle bağlantısına dair somut bir emare yokken medyanın bu konuyu köpürtmesi, hukuki süreçler henüz başlamamışken Samet Yılmaz’ı karalaması Kiel seçimlerinin en önemli meselelerinden biri haline geldi. Sosyal Demokrat Parti, bu iddiaları gerekçe göstererek Yeşillerin adayını merkez sağın adayı karşısında ikinci turda açıkça desteklemekten çekindi, ayak diredi. Eyaletin CDU’lu sağcı İçişleri Bakanı’nın Samet Yılmaz’a sahip çıkması, değerli bir çalışan olduğunu söylemesi bu “linçin” etkisini azaltsa da Yılmaz’ın başını seçim dönemi boyunca en çok ağrıtan konu bu oldu.
Samet Yılmaz ise çektiği cevap videolarında ve belediye meclisindeki toplantıda “Kuzu kılığında bir kurt değilim”, “her türlü radikal milliyetçiliğe mesafeliyim” diyerek kendisini açıkladı; kendisini aday gösteren Yeşiller Partisi de ortada kesin bir somut delil yokken bu iddiaların dile getirilmesini siyasi bir cadı avı olarak tanımladı.
Samet Yılmaz, çok farklı kesimlerden durduk yere tepki gördü, Kiel’in sorunlarıyla tamamen alakasız bir konu seçimin en ateşli meselelerinden biri haline döndü.

Yılmaz her ne kadar ilk başta bu iddialar karşısında ciddi açıklamalar yapıp kendini anlatmaya çalışsa da kısa bir süre olumlu gündemine döndü, şehre ilişkin toplu taşıma, yeşil dönüşüm gibi vaatlerini anlatmaya, hayat pahalılığına ve konut krizine yönelik eleştiriler yapmaya başladı; özellikle Yeşiller Partisi’nin ulusal ve yerel kadrosunun arkasında durmasıyla birlik ve beraberlik görüntüsünü pekiştirdi.
Günün sonunda Samet Yılmaz, Liberaller ve merkez sağ iktidar partisi CDU tarafından desteklenen bağımsız belediye başkan adayı eski sporcu ve gazeteci Gerrit Derkowski’yi %54 alarak sandıkta hezimete uğrattı ve doğduğu Kiel kentinin ilk göçmen, ilk Türk ve ilk Yeşiller Partili belediye başkanı seçilerek tarihe geçti.

Yeni Batı’nın Yeni Türkleri
3 milyon Türk’ün yaşadığı Almanya’da Türklerin meclise girmesi, bakan olması, belediye başkanı seçilmesi pek şaşırtıcı bir durum değil. Neredeyse her partiden artık üst düzey siyasetçileri görmek mümkün. Hatta aşırı sağcı AfD’nin bile Türk seçmenlere yönelik özel bir çabası var.
Bu nedenle ilginç olan Almanya’nın uzun bir süreden sonra ikinci Türk büyükşehir belediye başkanına kavuşması değil, Samet Yılmaz gibi bir ismin üst düzey siyasi bir konuma gelmesi, önemli bir seçim başarısı kazanması.
Samet Yılmaz; Serap Güler veya Hollanda’da Dilan Yeşilgöz gibi büyük bir çabayla kendisine yönelen önyargıları “yanlışlama” telaşıyla kökenlerinin geldiği topraklara, bu topraklardaki acılara mesafe koyan, kendini Batı’nın nobranlığına kanıtlamaya çalışan biri değil. Ayakları yere basan, kimliğiyle barışık, fakat bir yandan da kimliğini temel alarak siyaset yapmayan, hayata ve gündelik sorunlara dair net bir kavgası olan bir isim. Dünyadaki değişimi, Batı’daki yeni siyaseti çok iyi bir şekilde takip eden; yeri geldiğinde Gazze’nin sesini kısa vadeli siyasi riskleri göze alarak yerel bir seçimde duyurma cesaretini gösteren biri.
Konuştuğu konular hakkında derin bir eğitim almış, Filistin’de ve İsrail’de yaşamış, dış politika ve Ortadoğu üzerine kafa yormuş, makaleler, tezler yazmış, yerel yönetimler konusunda tecrübe kazanmış başarılı bir Türk siyasetçinin elbette Almanya’daki siyasi ezberleri ve kalıpları tekrar eden ve durmadan kendisini bu kalıpları benimseyen müesses nizama karşı kanıtlamaya çalışan, “ben de sizdenim beni görün” telaşına kapılan bir siyasi robota dönüşmesi elbette beklenemezdi.
Ama sanırım 10 sene önce İslami bilimler mezunu, Ramallah’da yaşamış, Ortadoğu çalışmış, Arapça bilen Erzurumlu bir Türk göçmenin Kiel’in belediye başkanı seçilmesi de beklenmedik bir durumdu.
Devir değişiyor; ezberler bozuluyor, kalıplar yıkılıyor. Devir ezberleri tekrarlayanların değil, sahici ve özgün hikayelerin devri. Kalıplara uymak için elini kolunu, kendi hikayesini kesenlerin, özünü çıktığı yolda büyük bir içsel nefretle geride bırakanların değil; kalıpları yıkıp parçalayanların devri.
Devir Zohran’ların, seçim gecesi sevinç ve gururdan ağlayan annesine koşup sarılan Samet’lerin devri.
Aynı kalemden çıkan heyecansız sıkıcı konuşmaların değil, işçi sınıfının kalbinden kopup gelmiş göçmen çocukların heyecanlı hikayelerinin devri.
Plastik siyasetçilerin değil, sahici insanların devri.
Nihayet Türkler de bu siyasi dönüşümden nasibini aldı.
İlk piyango Samet Yılmaz ile Erzurum’a düştü.
Ve dadaş diyarı belki pek de farkında olmadan Almanya’nın kuzey liman şehri Kiel’e Türk bir Zohran kazandırdı.







HABERE YORUM KAT