1. YAZARLAR

  2. Mine Alpay Gün

  3. Zariflerin sadakası…
Mine Alpay Gün

Mine Alpay Gün

Yazarın Tüm Yazıları >

Zariflerin sadakası…

01 Eylül 2009 Salı 00:56A+A-

Bir Kur'an kursunda yoksul talebelere zekât ve fitresini getirmiş zengin bir kadının tavrına şaşarak şahid oluyorum.

Çocukların eline o kadar kaba bir surette zarfı teslim etti ki.

Herkesin içinde üç kere "Aldım, kabul ettim" talimi yaptırdı.

Bu yüz kızartıcı törene, güzel sesli hafız hanımın mukabelesini dinlemek için katıldığımda tanık oluyorum.

O çocuğun kıpkırmızı olan yüzüne, utancımdan bakamıyorum.

Eline aldığı zarf ateşten bir külçe gibi minik ellerini yakıyor.

Terliyor, sıkılıyor, belli ki minik yüreğinde fırtınalar kopuyor.

Zengin kadın, küçük dağları yaratmışçasına verdiği zarfla mağrur, kapılara sığmayacak kadar kalınlaştığını sanmakta.

En ince ve zarif kişilerin Müslümanlar olması gerekirken, niçin geri kaldığımız da böyle kalın konturlarla sırıtıyor.

Oysa Rabbimiz o harikulade varlığı, "İnsan suresi"nde bir şiir gibi çok özel anlatmakta:

"Şüphesiz biz ona(gideceği yolu)gösterdik; ister şükredici olsun, ister nankör, kâfir.

Haberiniz olsun, ebrar(hayır sahibi iyi insanlar)öyle dolgun bir kadehten içeceklerdir ki karışımı kâfur'dur.

Adaklarını yerine getirirler ve şerri salgın olan bir günden korkarlar.

Yoksula, yetime, esire seve seve yemek yedirirler.

"Size ancak yediriyoruz, sizden ne bir karşılık isteriz ne bir teşekkür".

Allah, sabırlarına mukabil onlara bir cennet ve bir ipek verir".

"Yoksula, yetime, esire seve seve yardım eden" o zariflerden elbet günümüze de damıtılmış.

Verdiğinden kendisi bile haberdar olmayan.

Bir köşeye not etmediğinden, zekâtını infakını fazlasıyla ihtiyaç sahibine ulaştıran şanslılar kervanı bir ırmak gibi akıp gitmekte yüzyıllardır.

Her Ramazan kumanya paketleri ile caka satan görgüsüz zenginler.

Kameraları çağırıp televizyonlara profilden poz vererek nutuk atan sonradan görmüşler.

Dağıttığını âlemin gözüne sokarcasına ballandırarak anlatanlar olsa da.

Zarifler yine de aydınlatmakta dünyamızı.

Verecek bir şeyi yoksa bile.

Bir hurma kadar bile varlığı bulunmasa da, güler yüzü ile sadaka dağıtan mercan gönüllüler.

Çevrelerine ışık katarak, insanlarla ilgilenerek sadakaların da cömert olanlar.

Önceki gün yan komşum geldi, tam gazetenin yazısını yazmakla meşgulüm yine vakit hızla koşmakta, ne söyleyecekse acele etmesini bildiren bakışlarla bakmaktayım ki, garibim telaşla, "karşı komşu doğuma gitti, ne olur dua edin"dedi.

Şaşırdım kaldım.

Artık Müslümancı tavırlara bile şaşmaktayız.

Gittiyse gitti, çeksin sancısını, ya da bu kadar işim arasında onu mu hatırlayacağım gibi dar vakit hesapları.

Ya da o komşunun özel durumu, buna ne oluyor.

Hatta şimdi tıp ilerledi, gereken kolaylığı hekimler gösterirler bahaneleri kafama doluşuyor.

Ama ilgi, alaka, merhamet gibi bir sadakası olan komşumun yanında ne kadar katı kaldığımı fark ettim.

Doğuma gitmiş komşulara yapılacak dualara ayıracak vakitleri kalmamış Müslümanlardık gayrı. Dua istemeyi de unutmuştuk, dua etmeyi de.

MİLLİ GAZETE

YAZIYA YORUM KAT