1. YAZARLAR

  2. SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

  3. Vurulmak istenen asıl hedefin inancımız olduğundan gafil olmamak..
SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Yazarın Tüm Yazıları >

Vurulmak istenen asıl hedefin inancımız olduğundan gafil olmamak..

24 Aralık 2025 Çarşamba 19:49A+A-

Fransız tv kanallarından birinde geçen hafta, kıyasıya bir tartışma sahnesi.. İki tarafı da Fransa vatandaşı olabilir ama, 2 ayrı dünyanın 2 ayrı temsilcileri..

Hani, Fransızlar kendi ülkelerini ve '1789-Fransız İhtilali'nden beri geliştirdikleri hürriyet anlayışlarını, en azından Avrupa'ya kendilerinin öğrettikleri iddiasına sımsıkı sarılmışlardır ya, o açıdan bakıldığında, taraflar hür bir şekilde tartışıyorlar diyebilirsiniz..

Ama, mesele öyle değil..40-45 yaşın üstünde erkek bir Fransız vatandaşı ile 20-25 yaşlarında, başı örtülü Müslüman bir kız..

Rahatlıkla 'fransız gâvuru' denilebilecek olan zorba kişi, 'Burası Fransa, Fransızlar gibi giyineceksin' diye saldırıyor Müslüman kıza.. O kız da hür bir insan olarak, 'kendi değerlerine göre giyindiği ve kimseye rahatsızlık vermediği' gibi makul cevaplar veriyor.. Hanım kızımız, sade giyimiyle, tartışma edebiyle bizim burada gördüğümüz pek çok örneklerden birisi gibiydi..

Muhatabı saldırgan kişi ise, 'sizin görüntünüzden, giyiminizden rahatsız oluyorum..' diyordu.. Hani, Fransızca telaffuzundan 'yabancı' olduğu anlaşılsa, bu zorba- laik kişiyi, yoksa bizim buralardan kamalist-laik zorbalarca özel olarak gönderilmiş; bizdeki, 28 Şubat 1997 Zorbalığı günlerinden kalma birisi mi dedirtecek cinsten tipik bir zorba..

Neyse ki, o gibi zorbalar ve zorbalıklar, burada hamdolsun hem Müslüman halkımızın psikolojik bir ezikliğe düşmeden sergilediği mukavemet ve hem de Tayyib Bey'in iktidarı döneminde nice entrika ve baskılara aldırış etmeden o zorbalıkların yolunun tıkanmasıyla, tarihin karanlıklarına, dehlizlerine gönderilmiş bulunuyor..

Diyecektim ki birde ne göreyim..

Tesettürlü olan bir hanımefendi, bir 'dijital içerik platformu'nun Genel Müdürlüğü'ne getirilince, yazının başında sözkonusu ettiğim o 'fransız' için kullandığım 'sıfat'ı hak eden tipler de sosyal medya yazışmalarıyla 28 Şubat Zorbalığı günlerini hortlatmaya kalkışmışlar. Ama, bu gibi şeytanî entrikalara, Müslüman halkımız, bir daha düşmeyecek ve o gibi zorbalıklara teslim olmayacak ve de seyirci kalmayacaktır, inşaallah..

*

**

Ve gelelim, tahrik ve çarpıtmaya müsaid olan bir konuya..

CHP'nin Mersin m.vekili Ümit Dikbayır isimli kişi20 Aralık'ta sosyal medya hesabında, 'Devlet; terörle pazarlık yaparak değil, Üniter yapı altında milletin tamamını koruyarak güçlü olur.' cümlesiyle bitirdiği ve aklınca, Hükûmet'in 'Terörsüz Türkiye' hedefine hizmet etmesi ümidiyle yürüttüğü müzakereleri dolaylı olarak eleştirdiği açıklamasına, "Türkiye'de 'Kürt halkı' diye ayrı bir siyasal özne yoktur. Türkiye'de Kürt kökenli vatandaşlarımız vardır" diye yazmış.. 'Nasıl ki: Gürcü kökenli, Laz kökenli, Çerkez kökenli, Arnavut kökenli, Boşnak kökenli vatandaşlarımız varsa, Kürt kökenli vatandaşlarımız da bu milletin ayrılmaz bir parçasıdır.' demiş..

Bu gibi sözleri çok işittiğimiz için kenarından teğet geçebilirdik; ama, m.vekili sıfatını kullanarak ettiği bu laflar, toplum kesimlerine, ister istemez yansıdığına göre, üzerinde biraz düşünmek gerek..

Evet, bu sözlere bir yere kadar doğru denilebilirdi; ama, bütün o saydığı etnik unsurlar için , 'Bu milletin ayrılmaz parçasıdır' dediği sosyal kesimin adını söylemeyişi, herhalde o sosyal kesimin adını bilmediğinden değil, mantıken kendisiyle tezada düşeceğinden, çelişeceğinden olsa gerek...

Sonra da, 'asıl mesele'nin ne olduğunu açıklamaya çalışarak, 'Kürt kökenli vatandaşların gerçek talebi nedir?' sorusuna kendince cevaplar veriyor: '(...)Kürt kökenli vatandaşlarımızın; 'Ayrı bir devlet, ayrı bir bayrak, ayrı bir ordu, ayrı bir vatan, üniter yapının dağıtılması gibi bir toplumsal ve yaygın talebi var mı?' dedikten sonra, 'Cevap nettir.. Yoktur!' noktasını koyuyor, kendi tartışmasına..

Bu m.vekili zat, daha sonra da, 'Asıl mesele: Kürtler üzerinden kurulan emperyalist hesap.. Bugün "Kürt meselesi" diye önümüze konan tablo, Kürtlerin kendi iradesinden doğmuş bir tablo değildir. Daha çarpıcı bir gerçeği söyleyelim: kurucuları Kürt değildir. Bu da tesadüf değildir. Bu, Kürtlerin özgürlüğü için değil, Kürtler üzerinden bölgesel hesap görmek isteyen emperyalist bir aklın ürünüdür.' (...) Emperyalistlerin çizdiği senaryoyu, onların istediği biçimde uygulamak ve yine onların istediği biçimde sonlandırmak..(...) Son söz olarak; Bu mesele (...) Kürt kökenli vatandaşları araçsallaştıran, Kürt kökenli vatandaşları öne sürüp bedeli onlara ödeten, bölgeyi ve Türkiye'yi hedef alan emperyalist bir projedir. Kürt kökenli vatandaşlarımız bu projenin öznesi değil, en büyük mağdurudur.' Diyor.

*

Bu yorumları sadece kürtler için değil, bütün Müslüman kavimler arasında uyandırılan kavmiyetçilik cereyanları açısından da aynen kabul ediyorum, şahsen..

Ve, bu 'm.vekili' sıfatlı arkadaşa, kimsenin vekaletine sığınmadan, milletin bir ferdi olarak, sadece inancımın gereğince birkaç cümle de ben etsem, ne der acaba?

Meselâ, son 100 yıldır, bütün etnik unsurları, tek bir kavmî-etnik unsurun içinde saymak şeklindeki 100 yıldır tekrarlanan başka bir kavmiyetçilik de, bu m.vekili arkadaşın Kürtçülük için belirttiği çerçevede, emperyalistlerce sahnelenen bir senaryo değil miydi? Ve o etkin kavmiyetçiliği de o kavimden olmayanlar hâkim kılmak için nice zulümlere baş vurmamışlar mıydı?

*

Biz Müslümanlar, Anadolu'daki 900 yılı bulan varlığımız boyunca, (Selçuklular ve Osmanlılar döneminde) 150 yıl öncelere kadar kendimizi sadece İslam Milleti olarak adlandırıyorduk.. Ve Miladî takvimle, 640'lardan itibaren; yani, Hz. Ömer'in Halife olduğu dönemde Müslümanlığı kabul eden kürt kavmi de Anadolu yarımadasının bugünkü bölgeleri başta olmak üzere, bu topraklardaydılar ve ama Müslüman olanların, kendi aralarında etnik kökenlerini sorgulamalarının yolu, ilâhî ve nebevî emirlerle kapanmıştı.. Ne Arap'ın Arap olmayana, ve ne de Arap olmayanların Araplara üstünlüğü kesinlikle söz konusu edilemezdi.

Ve hattâ miladî-1920'lerde, elde kalan son toprakları kurtarmak için silaha sarılanlar da, 'Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni kurduklarında, ilk maddede hedefe, -şu veya bu kavme değil- 'Ahali'y-i İslam'a yapılan mezalime son vermek' yazmıştı..

Evet, Müslüman olan bütün insanlar, hangi etnik kökenden, hangi dil grubundan veya ve ırktan gelirlerse gelsinler ortak nitelikleri, 'İslam Milleti'nden olmalarıydı..

Evet, Müslümanların millet anlayışı, kan, sülale , soy-sop üstün veya aynı coğrafyadan olmaya değil, aynı inançtan olmaya dayalı bir kardeşliğe göre tesis olunmuştu ve bu kardeşliği, bir takım beşerî anlayışlarla bozmak haram idi.. Hatta o kadar ki, bir sahabenin, Necaşî'nin diyarından gelip İslam Milletine dahil olan Hz. Bilâl'e, derisinin renginden dolayı 'siyah kadının oğlu..' diye hitab ettiğini duyan Hz. Peygamber (S)'in, o sahabeyi, 'Ey.... (filan), senin beyninde hâlâ cahiliyet kalıntıları olduğun görülüyor, onlardan temizlen!' diye uyardığına dair, son derece önemli 'nebevî rivayet'ler yolumuzu halen de aydınlatmaktadır.

Ve 14 asrımızın ilk 13 asrı böyle geçti.. 'Millet-i İslam' tek idi. Müslüman olmayanları ise, Müslüman hâkimiyetinde yaşamayı kabul ederlerse, 'din'lerinde aynen Müslümanlar gibi 'masun' /dokunulmaz haklara sahip idiler, İslam hukukunda 'zimmî hukuku' denilen statü içinde yer alıyorlardı..

Bunun dışında hangi renkten, ırktan, kavimden olurlarla olsunlar, Müslümanlar, evet, 'tek millet' idiler ve bugün ve taa ebediyete kadar da hep bu ölçü içinde kalacaklardır.

Yani, 'Millet-i İslam.., Tevhîd inancının, 'Lailaheillallah- Muhammedun Resulullah' şeklindeki en aslî temel ilkesinde birleşenler topluluğu..

*

Ama, özellikle son 150 yılımızda, -İslam'ın haram bilmesine rağmen- bazı ırk ve kavimler, yüceltildi, bazıları aşağılandı; aramıza şeytanî güçler, emperyalistler, ırkçılık fitnesini saldılar, her bir ırk, kavim, topluma, sahte fazilet iddialarıyla üstünlük havası şırıngaladılar..

Düşünelim ki, bir etnik unsurun üstünlüğüne dayalı esasları belirlemek adına yazılan bir kitabı, masum bir sosyoloji eseri gibi yazanın kendisi bile, o yücelttiği etnik unsurdan değildi.

Ve böylece burada son açıklamalarına değindiğimiz m.vekili olan iddia sahibinin mensubu olduğu siyasî teşekkülün kurucularının dayattığı ve emperyalistlerin de alkışladığı, resmî ideoloji kavmiyetçiliği ve bölgecilik telakkilerinin de yolu daha bir açıldı ve tek bir etnik unsur adına bir rejim tesis olundu.. Halbuki, biz bütün Müslümanlar 100 yıl öncesine kadar, bu topraklarda da asırlarca tek bir millet olarak, yekvücud halde, bütün emperyalist güçlere ve projelere karşı bir idik ve bütün çarpıtma çabalarına rağmen Müslüman halk olarak yine de, bir inanç etrafından kenetlenmiş bir 'İslam Milleti'yiz. Ve bu milletin içinde üstünlük ancak takvâ ve fazilete göre söz konusu olabilir; şu veya bu kavme, kan soyuna ve ülkeye göre değil..,

STAR

YAZIYA YORUM KAT