1. HABERLER

  2. HABER

  3. GÜNDEM

  4. Vizesiz Avrupa İçin En Zor Kriter
Vizesiz Avrupa İçin En Zor Kriter

Vizesiz Avrupa İçin En Zor Kriter

Vizesiz Avrupa için şart koşulan 72 kriterin biri de terörizmle ilgili Türkiye mevzuatının Avrupa Birliğine uyumlu hâle getirilmesi. AB’nin istediği kriter; ifade özgürlüğü, toplanma hakkı gibi konularda adım atılmasını gerektiriyor.

24 Mart 2016 Perşembe 12:50A+A-

Avrupa Birliği’nin Türkiye vatandaşlarına vizesiz Avrupa’nın yolunu açmak için yerine getirilmesini istediği 72 kriterden biri de terörizmle ilgili yasal çerçevenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına uyumlu hâle getirilmesi.

AB bu çerçevede güvenlik güçlerinin ve mahkemelerin uygulamalarının kişi güvenliği, özgürlüğü, adil yargılanma hakkı ile uyumunun sağlanmasını da istiyor.

Bu kriter, AB tarafından şöyle tanımlanıyor:

“Organize suç ve terörizme ilişkin yasal çerçevenin; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, AİHM içtihatları, AB müktesebâtı ve AB üyesi devletlerdeki uygulamalarla uyumlu olacak şekilde gözden geçirilip düzenlenmesi ve mahkeme, kolluk kuvvetleri ve güvenlik güçlerinin uygulamalarının kişi güvenliği ve özgürlüğü, adil yargılanma hakkı, ifade, toplanma ve dernek kurma özgürlüğü ile uyumunun sağlanması.”

AB, Türkiye ile ilgili hazırladığı ilerleme raporlarında son zamanlarda Türkiye’nin bu konularda AB’ye uyumlu olmak bir yana geriye doğru gittiğini öne sürdü.

Cumhurbaşkanı da değişiklik istiyor

AB ile 18 Mart’ta varılan mutabakat gereği, Türkiye, bu kriterin de içinde olduğu 72 şartı Nisan ayı sonuna kadar yerine getirebilirse, vizesiz Avrupa’nın yolu Temmuz ayı başında açılacak.

Hükümet de bu kriterleri yerine getirmek için yoğun çaba harcayacağını defalarca dile getirdi ve yapılacak yasal değişiklikler için muhalefetin desteğini de istedi.

Ancak, terör ve terörle mücadele konusunda Türkiye’de devam eden tartışmalar da var. Bu tartışmalar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın terör ve terörist tanımını değiştirilmesini istemesiyle başladı.

Erdoğan, 14 Mart’ta konuyla ilgili şunları söyledi:

"Elinde silahı, bombası olan teröristle, konumunu, kalemini, unvanını, amacına ulaşabilmesi için teröristin emrine verenin de hiçbir farkı yoktur. Ünvanı milletvekili, akademisyen, yazar, gazeteci, sivil toplum kuruluşu yöneticisi olması o kişinin aslında bir terörist olduğu gerçeğini değiştirmez. Bombayı patlatan, tetiği çeken terörist olabilir ama o eylemin amacına ulaşmasını sağlayan işte bu destekçiler, yardakçılardır. Terör tanımını, terörist tanımını en kısa sürede yeniden yapılarak Ceza Kanunumuza derç etmeliyiz diye düşünüyorum. Terör örgütlerine destek verdikleri için güvenlik güçlerimizce yakalanan kişilerin adliyenin bir kapısından girip, diğerinden çıkıp gitmesi artık tahammül edebileceğimiz bir durum değildir.”

AB ile uyumlu olmayan alanlar

Oysa Ankara Üniversitesi İnsan Hakları Merkezi Müdürü Yardımcı Doçent Kerem Altıparmak’a göre, mevcut tanımlar ve uygulamalar nedeniyle bile AB’nin bu kriterde söz edilen alanlarda, Türkiye’ye yönelik ciddi eleştirileri var:

“AB’ye uyum konusunda ifade özgürlüğü ve toplanma özgürlüğüyle ilgili yapısal sorunlar var. Bunun en somut ifadesi terör propagandası meselesi. Bir çok husus propaganda çerçevesinde değerlendiriliyor. Örgüt üyeliği konusunda da benzer bir durum var. Başka sorunlu bir alan da yasal toplantının ne olduğu ve toplantıların dağıtılması meselesinde yoğun hak ihlâlleri yaşanması. Bu konuda Türkiye aleyhine verilmiş AİHM kararları mevcut. Bu kriterin yerine getirilmesiyle ilgili başka bir sorun da, en ağır ihlallerde bile cezasızlığın devam etmesi. Bir de Sulh Ceza Hakimlerinin verdiği kararlar üzerinden sürekli hak ihlâli davaları açılıyor. “

Altıparmak’a göre, bu kriterin kısa sürede yerine getirilmesi zor:

“Diğer 71 kriter yerine getirilse bile, bu söz konusu kriter tek başına vizesiz Avrupa yolunu engelleyebilir.”

İlerleme raporları da ifade ve toplanma özgürlüğüne dikkat çekiyor

Türkiye’nin tam üyelik yolunda neler yaptığını özetleyen ilerleme raporlarının sonuncusu olan ve Kasım 2015’de yayınlanan ilerleme raporu da, Türkiye’nin bu kriterde söz edilen konularda geriye doğru gittiğini öne sürüyor.

Rapora göre, son zamanlarda Türkiye’de yargının bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin gözetilmesi sekteye uğradı, hâkimler ve savcılar, güçlü bir siyasi baskı altında kaldı.

Aynı rapor, ifade özgürlüğü konusunda da son iki yılda ciddi bir gerileme görüldüğünü söylüyor ve şu görüşe yer veriyor:

“Son yıllarda, bazı hassas ihtilâflı konular serbest bir ortamda tartışılabilirken, gazeteciler, yazarlar veya sosyal medya kullanıcıları aleyhine devam eden ve yeni açılan ceza davaları ciddi bir endişe kaynağıdır. Internet Kanunu'nda Avrupa standartlarından önemli ölçüde geriye gidiş niteliği taşıyan değişiklikler, hükümetin, aşırı geniş kapsamlı gerekçelerle ve mahkeme izni olmaksızın içeriğe erişimi engelleme yetkisini artırmıştır.”

AB, bu çerçevede Türkiye’nin adım atması gereken bazı alanları da şöyle sıralıyor:

“Gazetecilerin sindirilmesine yönelik her türlü eyleme karşı harekete geçmesi; gazetecileri hedef alan tüm fiziksel saldırıları ve tehditleri özellikle soruşturması, basın kuruluşlarına yapılan saldırıları etkin biçimde önlemesi ama aynı zamanda basında ve internette ifade özgürlüğünü kısıtlayan bir ortam oluşmasına neden olan siyasi gerilimi azaltması; mahkemelerin AİHM içtihadına tam anlamıyla vâkıf olmasını ve bunları uygulamasını temin etmek suretiyle hakaret suçunun ve diğer benzeri suçların, muhaliflerin baskı altına alınmasına yönelik araçlar olarak kullanılmaktan çıkarılmasını sağlaması; başta İnternet Kanunu olmak üzere, mevcut mevzuatın Avrupa standartlarına uygun hale getirilmesi ve orantılılık ile kanun önünde eşitliği garanti altına alacak biçimde uygulanmasını sağlaması.”

İlerleme raporunun bir tespiti de, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklanan haklar ve Avrupa  İnsan Hakları Mahkemesi içtihadının henüz tam olarak uygulanmadığı yönünde.

Raporun dikkat çektiği başka bir konu da toplanma özgürlüğünün kısıtlanıyor olması:

“Özellikle, polisin gösterilerde orantısız güç kullanması ve kolluk görevlilerine yönelik yaptırımların bulunmaması nedeniyle, yasal zeminde ve uygulama zemininde, aşırı derecede kısıtlanmaktadır.”

Kaynak: Ayşe Karabat / Al Jazeera

HABERE YORUM KAT