1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Vietnam gibi, İsrail'in Gazze'ye açtığı savaş da artık direnişe karşı küresel bir savaştır
Vietnam gibi, İsrail'in Gazze'ye açtığı savaş da artık direnişe karşı küresel bir savaştır

Vietnam gibi, İsrail'in Gazze'ye açtığı savaş da artık direnişe karşı küresel bir savaştır

​​​​​​​Trump yönetimi Tel Aviv'i yatıştırmak için Anayasa'yı yok ediyor, Gazze soykırımı ise kontrolsüz bir şekilde devam ediyor.

11 Mayıs 2025 Pazar 23:12A+A-

Ammiel Alcalay’ın Middle East Eye’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


Bugün Filistin'deki ve özellikle Gazze'deki durumla ilgili olarak genel olarak kullanılan terimler, sahada gerçekte neler olduğunu anlatmaya maalesef yetmiyor.

“Yerleşimci-sömürgecilik”, ‘apartheid’, ‘etnik temizlik’ ve hatta ‘soykırım’ gibi terimlerin hepsi, ABD emperyal mızrağının ucu olan İsrail'in her gün cezasız bir şekilde gerçekleştirmeye devam ettiği eşi benzeri görülmemiş zulümler dizisini ifade etmek için ne yazık ki yetersiz görünüyor.

Gazze'deki gerçekliği tanımlamak için yeterli terimlerimiz bile yoksa değişim için anlamlı bir mücadele vermeyi nasıl bekleyebiliriz - özellikle de akıllara durgunluk veren medya doygunluğu ve hareket edemeyen siyasetiyle ABD'de?

Filistinli siyaset teorisyeni Abdulcevad Ömar, “Siyonizm ve Dehşeti” başlıklı makalesinde bu durumu net bir şekilde anlatıyor: “Bugün İsrail'in umudu, dünyanın çatışmanın bu mevcut aşamasını kısa sürede unutması değil. İsrail, Arap ve Müslüman barbarlar denizine karşı koyan yalnız bir liberal demokrasi olarak özenle geliştirdiği imajıyla dünyanın kendisini tanımasını da istemiyor. Bunun yerine, şimdi dünyanın bu ürkütücü canavarlığa yakında ayak uydurmasını ve 'tam zaferin' gerektirebileceği tüm dehşetlerdeki suç ortaklığını pekiştirmesini umuyor.”

Aslında bu, İsrail'in ABD ve diğer ülkelerdeki polis güçlerini eğitmesinden Hindistan'ın Keşmir'deki baskılarına kadar dünyanın dört bir yanında gerçekleşiyor. Neredeyse nereye bakarsanız bakın, İsrail'in “savaşta test edilmiş” güvenlik markasını görebilirsiniz - hükümetleri giderek halklarıyla karşı karşıya getiren küreselleşmiş bir kontrol modeli.

Analist Fadi Quran daha önce ‘hapsetmeyi’ evrensel bir sosyal kontrol biçimi olarak tanımlarken, İsrail ve Filistin cezaevi sistemlerini üç temel özellik nedeniyle küresel olarak diğerlerinden ayırmıştır: “varoluşsal endişe, çaresizliğin öğretilmesi ve toplumsal ihanet kültürü”.

Bugün ABD'de, Trump yönetimi, nüfusu New Jersey eyaletinin nüfusu kadar olan yabancı bir Yahudi üstünlükçü ülkeyi şımartmak için Anayasa'yı paramparça ederken, pek çok vatandaş tarafından giderek daha fazla hissedilen ihanet seviyeleri alışılmışın dışındadır.

Ortak vicdan

Bu ihanet duygusu 1971'de “Savaşa Karşı Vietnam Gazileri” adlı bir grubun Washington'da düzenlediği ve yüzlerce gazinin savaş madalyalarını Kongre Binası'nın merdivenlerine fırlatmak için sıraya girdiği gösteriden bu yana hiç bu kadar içgüdüsel olmamıştı.

Dewey Kanyonu III olarak adlandırılan bu operasyon, eski askerler tarafından gerçekleştirilen en radikal ve dokunaklı ortak vicdan eylemlerinden biri olsa da, birçok Amerikalı bunun gerçekleştiğini bile bilmiyor. Bu olay çoğunlukla kişisel anlatılar, fotoğraflar ve birkaç dakikalık belgesel film aracılığıyla korunmuştur.

İsrailli Amerikalı antropolog Jeff Halper, 2015 yılında yayınlanan “Halka Karşı Savaş” adlı kitabında, 11 Eylül ve teröre karşı savaş sonrasında yoğunlaşan kapsamlı ve sistemik değişimi anlatıyor. “Entegre FÜZE Kompleksi: Askeri, İç Güvenlik, Gözetleme, İstihbarat Toplama ve Kolluk Kuvvetleri” olarak adlandırdığı sistem aracılığıyla, İsrail modeline dayalı ‘pasifikasyon’ ve ‘güvenlikleştirme’ yoluyla aslında tüm dünyanın ‘Filistinleştirildiğini’ gösteriyor.

Buraya nasıl geldiğimize dair pek çok olası yol olsa da, en doğrudan olanı Amerikalıların kendilerini ABD politikalarının muhatabı olanların gözünden görmeleri olabilir.

Örneğin; ABD'nin 1945'te Japonya'ya karşı atom bombası kullanması, savaşı sona erdirmek açısından gerçek bir askeri amaca hizmet etmemiş, daha ziyade savaş sonrası güç ilişkileri hakkında bir mesaj olmuştur - Washington'un kendi sınırsız dokunulmazlığının ve hegemonik hedeflerine ulaşmak için her türlü aracı kullanmak istemesinin açık bir ispatıdır.

Bunu kısa bir süre sonra ABD'nin, çoğu eski düşmanları tarafından savaş suçlusu olarak görülen Alman ve Japon askeri, istihbarat ve bilim sektörlerinden kitlesel olarak işe alması izledi.

Stratejik Hizmetler Ofisi CIA'ya dönüşürken, ABD dünyanın dört bir yanına akla gelebilecek her şekilde müdahale etti, devlet görünürde “Komünizmi kontrol altına almak!” için çalıştı. Aslında bu Amerikan hegemonyasını sağlamlaştırmak ve sürekli savaşı körüklemek için bir bahaneydi.

Önemli an

Vietnam Savaşı'na karşı Vietnam'da ve ülke içinde gösterilen direnişin şiddeti, ABD'nin Orta Doğu'ya odaklanmasına yol açtı. 1967 Haziran Savaşı önemli bir dönüm noktası oldu. Yazar Melani McAlister'ın da belirttiği gibi: “İsrail ya da İsrail'in imajı, Vietnam'daki savaşın yeniden yapıldığı - ve bu kez kazanıldığı - bir sahne işlevi görmeye başladı.”

ABD vatandaşları daha derin iç propaganda ve istihbarat operasyonlarına maruz kalmaya başladı. Üçüncü Dünya kurtuluş mücadeleleriyle özdeşleştirilen sivil haklar hareketleri, Filistinlileri destekledikleri için “antisemitizm” ile suçlandı.

Öte yandan, Yahudi Savunma Birliği ve İsrail'in Kach Partisi’nin kurucusu Haham Meir Kahane, Amerikan istihbarat servisleriyle birlikte çalışmakla suçlandı. Kahane, Yahudilerin İsrail ile özdeşleşmesini teşvik etmek için Yahudi ve Afro-Amerikan toplumlarının arasını açarak manipülatif bir kimlik politikasının geliştirilmesine katkıda bulundu. 

ABD'nin 1975 yılında Vietnam'da uğradığı yenilgi, ABD askeri doktrininde radikal değişikliklere yol açtı. Takip eden yıllarda, ABD'nin Orta Amerika ve diğer yerlerdeki savaşları gizlice yürütülecekti. Bu durum 1990'daki Birinci Körfez Savaşı ile yeniden değişti.

Çatışmaların medya tarafından haberleştirilmesi de radikal değişikliklere uğrayacak, muhabirler ABD kuvvetleriyle iç içe geçerek ordunun sahadaki katliamın gerçek doğasını daha kolay gizlemesine olanak tanıyacaktı. Aynı zamanda, Irak'ta yaptırımların yol açtığı ve yüz binlerce insanın ölümüne neden olan büyük yıkım da kolay kolay basit bir olaya indirgenemezdi.

Bugün Gazze'de yaşanan acının boyutlarını yeterince ifade edebilecek kelimeler bulmak da benzer şekilde zordur. Tarihin bu kritik anında belki de daha da endişe verici olan, İsrail'in -ABD'nin tam desteğiyle- dünyanın dört bir yanındaki ülkelerde kendi hükümetleri tarafından sivillerin güvenlikleştirilmesi ve pasifize edilmesi sürecine dâhil olmasıdır.

Bu gizli anlaşma çerçevesi göz önüne alındığında, Filistinlilerin soykırımını durdurmak için ne yapılabilir? “Uluslararası hukukun”, onu uygulayacak askeri güç olmadan, bu kanunsuz sınır tanımayanın önünde durabileceğine ya da daha fazla toprağın ele geçirilmesi ve ilhak edilmesinin, daha fazla Filistinlinin yerinden edilmesinin ve Mescid-i Aksa'nın yıkılmasının gündemde olmadığına gerçekten inanan var mı?

“Özgür dünyada” daha fazla vatandaş, bazılarının halihazırda sergilediği gibi, bu tarif edilemeyen katliam sona erene kadar her zamanki gibi işleri aksatmak için - silah sevkiyatlarını fiziksel olarak engellemek gibi - daha büyük riskler alma cesaretine sahip olacak mı?

 

*Ammiel Alcalay; şair, romancı, çevirmen, denemeci, eleştirmen ve akademisyendir. 25'ten fazla kitabın yazarıdır. Queens College, CUNY ve New York'taki CUNY Graduate Center'da Profesör olarak görev yapmaktadır.

HABERE YORUM KAT