1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Uluslararası toplum İsrail askerlerine karşı yavaş yavaş baskı uyguluyor
Uluslararası toplum İsrail askerlerine karşı yavaş yavaş baskı uyguluyor

Uluslararası toplum İsrail askerlerine karşı yavaş yavaş baskı uyguluyor

Savaş suçlularına karşı dünya çapında ortaya çıkan doğrudan hedef alma ve yasal meydan okumalarla birlikte, itibarın ötesinde ödenecek bir bedel de olacak gibi görünüyor.

08 Mayıs 2025 Perşembe 22:55A+A-

Muhammad Hussein’in MEMO’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


Nisan ayında Avrupa'nın popüler bir başkentinin havalimanında yürürken, terminallere dağılmış yüzlerce İsraillinin varlığını fark etmemek zor olurdu.

Eğitimsiz bir göz ilk bakışta onların bronzlaşmış yüz hatlarını ve yabancı aksanlarını sayısız Akdeniz milliyetinden biriyle karıştırabilir. Ancak daha yakından bakıldığında ne İtalyanların, Yunanlıların, İspanyolların, Türklerin ne de Levanten veya Kuzey Afrikalı halkların özelliklerine tam olarak uymadıklarını fark edersiniz.

Ve aksanlarındaki tuhaflığın yanı sıra belli bir havalılık ve soğukluk yakaladığınızda, sonunda şüphesiz İsrailli olduklarının farkına varıyorsunuz.

Peki, diye düşünüyorsunuz başlangıçta, burada tartışmalı haberlere konu olan bir ülkeden gelen turistler dışında görülecek bir şey yok. Sonra hepsinin Avrupa tatilinin tadını çıkaran mutlu aileler olmadığını, aralarında askerlik çağında ve atletik yapılı, giyim kuşamları ve yürüyüşleri izne çıkmış asker klişesine uyan genç erkekler ve yetişkinler olduğunu fark etmeye başlıyorsunuz.

Orta Doğu'daki gelişmeleri takip eden ve Gazze Şeridi ile işgal altındaki Filistin topraklarındaki mevcut durumdan -en hafif tabirle- tamamen habersiz olmayanlar için, sonunda bu genç erkek ve kadınların tam olarak böyle olduğunu ve önünüzdeki manzaranın muhtemelen sandığınız kadar masum olmadığını fark ettiğiniz bir nokta vardır.

Her milletten ve her kesimden binlerce sivil yanlarından geçip giderken, yanlarında ve çevrelerinde son bir buçuk yıl içinde - ve ondan önceki sayısız örnekte - bir savaş suçuna karışmış ya da suç ortağı olmuş bireylerin varlığından habersizdir.

Yurtdışındaki İsrailli turistler arasında İsrail ordusunun eski veya mevcut mensuplarının, özellikle de Gazze'nin işgali ve bombardımanına katılanların sayısını veya yüzdesini tam olarak belirlemek zor olsa da, bu turistlerin büyük çoğunluğunun olmasa bile çoğunun bir şekilde işgal güçleriyle doğrudan bağlantılı olduğu rahatlıkla varsayılabilir.

Bilindiği üzere İsrail'de askerlik hizmeti Yahudi vatandaşlar için zorunludur ve 18-21 yaşları arasında erkeklerin üç yıl, kadınların ise iki yıl askerlik yapmasını gerektirir. İsrail devletinin 77 yıl önce kurulmasından bu yana durum böyledir, yani Ortodoks Haredim gibi bazı istisnalar dışında neredeyse tüm Yahudi İsrailliler hayatlarının bir döneminde İsrail ordusunda görev yapmışlardır.

Bağlar bununla da kalmıyor, genellikle daha sonra da devam ediyor, birçoğu yedeklere yerleştiriliyor ve gerektiğinde savaşa çağrılabiliyor. Diğerleri ise işgalin savunma ve istihbarat aygıtının diğer bileşenlerine giriyor, yerli ya da yabancı ajanslarda ya da bu sisteme doğrudan ya da dolaylı olarak bağlı şirketlerde hizmet veriyor.

Örneğin Tel Aviv merkezli bir teknoloji startup'ında çalışan bir İsrailli, şirketinin İsrail işgal güçleri ve silah sözleşmeleriyle olan ilişkileri nedeniyle ya da en azından bu birimlerle temas halinde olan ve kesinlikle askeri ya da istihbarat geçmişi olan meslektaşları ve üstlerinin gözetimi sayesinde ordu tarafından erişilebilir olabilir.

Kıbrıs ya da Amerika Birleşik Devletleri'ne yerleşmiş bir İsrail vatandaşı da bir başka örnek olabilir; iş ya da çifte vatandaşlıkları, herhangi bir çalışkan yerli ya da göçmen kılığında kurumsal basamakları tırmanırken askeri geçmişlerini gizlemeye hizmet eder.

İsrail askeri istihbarat birimi 8200 bunun en iyi örneğidir; mezunları dünyanın dört bir yanına dağılmış ve kökleri yıllar içinde Silikon Vadisi ekosisteminin derinliklerine uzanan bir şirketler ağı kurmuş, yönetmiş ve bu ağda çalışmıştır.

Elbette yurtdışında tatil yapan her İsrailli ordu ya da silahlanma aygıtının bir üyesi değil ve öyle olanlar arasında da hepsi savaş suçu işlemiş ya da bu tür ihlallere sempati duyan kişiler değil. İsrail toplumu, militarize olmuş bileşenleri de dâhil olmak üzere, diğer toplumların çoğuyla benzer özellikler taşıyor: bölünme, anlaşmazlık ve çeşitlilik.

En azından savaş suçlarına karşı seslerini yükselten ve orduda görev yapmayı reddeden İsrailli askerlerin sayısındaki artış bunu açıkça ortaya koyuyor.

Ancak bu durum geçerli endişeleri ortadan kaldırmamaktadır. İşgal güçlerinde görev yapmış, yapmaya devam eden ve onlarla bağlantıları olan sivillerin çokluğu, Gazze'deki soykırımda ve daha geniş çaplı işgalde suç ortaklığı ihtimalini göz ardı edilemeyecek kadar büyük kılıyor.

Ve uluslararası toplum da artık bunu görmezden gelmiyor. Geçtiğimiz yıl içinde ülkeler ve onların hukuk sistemleri, yurtdışında tatil yapan ya da yaşayan İsrailli askerlere ve yedek askerlere karşı giderek daha fazla adım atmaya başladı.

Ocak ayında Brezilya'da bir mahkeme, “tarihi bir an” olarak nitelendirilen bir olayda, turist olarak ülkede bulunan İsrailli bir asker hakkında, Gazze'de sivillerin evlerinin yıkımına katılarak savaş suçlarına karıştığı iddiasıyla soruşturma açılmasına karar verdi ve asker ülkeden kaçmak zorunda kaldı.

Birleşik Krallık polisi de İngiliz vatandaşlarının Gazze'de savaştığı ve savaş suçlarına karıştığı iddialarını araştıracağını açıkladı. 240 sayfalık raporda 10 İngiliz, Filistinli sivillerin zorla yerlerinden edilmesine ve sivil ya da tıbbi alanlara yönelik koordineli saldırılara karışmakla suçlanıyor.

Diğer Avrupa ülkelerinde de İsrailli askeri personel kendilerini güvende hissetmiyor; Şubat ayında Hollanda'nın başkenti Amsterdam'dan kaçan iki İsrailli asker de dâhil olmak üzere, işledikleri iddia edilen savaş suçlarının internette ifşa edilmesinin ardından haklarında soruşturma açılmasından korkuyorlar.

Bu olayların çoğu, kendilerini yurtdışındaki İsrailli askerleri, özellikle de fotoğraf, görüntü ve sosyal medya içerikleri gibi kanıtlar yoluyla savaş suçları ve insan hakları ihlallerine karıştıkları açıkça belli olanları aramaya, tespit etmeye ve izlemeye adayan hesaplar ve kuruluşlar (İsrail Soykırım Takip sayfası ve Hind Receb Vakfı gibi) sayesinde gerçekleşti.

Bu tür teşhirler o zamandan beri bir dizi somut sonuç doğurdu ve bazılarını İsraillilere yönelik tedbirler almaya sevk etti. Bu ay Maldivler İsrail pasaportu sahiplerinin ve vatandaşlarının ülkeye girişini yasakladı ve Japonya'daki bir otel İsrailli turistlerden savaş suçlarına karıştıklarını reddeden bir beyanname imzalamalarını isteme yoluna gitti.

İsrail ordusu bu yeni gerçekliğe uyum sağlamak zorunda kaldı ve yurtdışına seyahat eden askerler ve yedek askerler için sosyal medya kullanımı ve tanıtım kurallarının yanı sıra aktif askerlerin medyada yer almasına yönelik kısıtlamalar da dâhil olmak üzere yeni kurallar getirirken, personelini yurtdışında yakalanmaları halinde yasal işlem riskine karşı uyardı.

İşgal ve onun gönüllü askerleri Gazze'de ve işgal altındaki topraklarda Filistinlileri topraklarından temizlemeye çalışarak zulüm yapmaya devam ettikçe, uluslararası toplumun büyük bir kısmı tarafından güvenilirliklerini ve kalan saygılarını kaybettikleri uzun zamandır bilinmektedir. Ancak savaş suçlularına karşı dünya çapında ortaya çıkan doğrudan hedef alma ve yasal meydan okumalarla birlikte, itibarın ötesinde ödenecek bir bedel de olacak gibi görünüyor.

 

* Muhammad Hussein, Uluslararası Politika mezunu ve Orta Doğu meseleleri üzerine siyasi analisttir; özellikle Körfez, İran, Suriye ve Türkiye bölgelerine ve bunların Batı dış politikasıyla ilişkilerine odaklanmaktadır.

HABERE YORUM KAT