
Trumpizm yeni bir dünya düzeni değildir, ABD'nin emperyal çürümesinin bir işaretidir
Trumpizm dünya düzenini yeniden şekillendirmiyor. ABD'nin Amerikan Rüyası'nı elinin tersiyle itmesinin bir sonucudur ve emperyal gerilemeye yol açmıştır.
Alonso Gurmendi’nin The New Arab’da yayınlanan yazısı Haksöz-Haber tarafından tercüme edilmiştir.
ABD Başkanı Donald Trump ve ekibi, görevdeki ikinci dönemine başladığından bu yana Amerikan siyasetini tamamen yeniden şekillendirmek için hiç vakit kaybetmedi.
Bu ikinci Trumpizm, dünyadan kitlesel bir geri çekilme ile karakterize edilmektedir. Hükümeti ABD'yi Dünya Sağlık Örgütü'nden çekti, USAID'e verilen fonları dondurdu ve ABD'nin Avrupa güvenliğine olan bağlılığını sona erdirme arzusunun sinyallerini verdi.
Öyle görünüyor ki, Trumpizmin Amerika'nın dünyaya aktif katılımına izin vermeye istekli olduğu tek dış politika cephesi, İsrail'in Filistin halkına yönelik soykırımını kolaylaştırmaktır.
Dünyadan bu şekilde çekilmenin eşi benzeri görülmemiştir. Kuzey Atlantik İttifakı, savaş sonrası dünya düzeninin temel jeopolitik sabitlerinden biri olmuş, ABD'nin iki küresel süper güçten biri olarak ortaya çıkmasına ve Amerika'nın bölgesel hegemonu olarak eski rolünü terk etmesine tanıklık etmiştir.
Bu geçiş küreselleştirici vaatler ve taahhütlerle doluydu. Özellikle Holokost ve Nuremberg'den sonra, “Batı Kültürü” Nazi Almanyası'nın aşırı milliyetçi ve üstünlükçü ilkelerinden uzaklaşacak ve ABD'nin askeri, ekonomik ve kültürel gücünün önderliğinde “insanlık” için ortak bir vizyon benimseyecekti. Bu vizyonda BM, bir insan hakları bildirgesi de dâhil olmak üzere barışı ve Bretton Woods sistemi ve Marshall Planı aracılığıyla ekonomik refahı garanti altına alacaktı.
Elbette bunlar Avrupa'nın sömürge imparatorluklarının çöküşü sırasında inşa edilen kurumlardı.
“İnsanlık” kavramları eksikti ve hala da eksiktir. Sömürgeleştirilmiş ve ırksallaştırılmış insanlar tasarım gereği bu kurumlardan dışlanmışlardır. Bunlar, Batılı ırksallaştırılmış ‘Öteki’ fikirlerine dayanan bir evrensellik iddiasının sonucuydu; bu iddia, hem sömürgeci bir farklılık kuralını hem de kendinden menkul kozmopolitliği içinde bir renk çizgisini saklıyordu.
Sömürgeleştirilmiş ve ezilen halklar 20. yüzyıl boyunca bu dünya düzeniyle mücadele etmek zorunda kalmış, çoğu zaman bu düzenin daha yüce - samimiyetsiz de olsa - ideallerini stratejik olarak kullanarak sömürgecilikten kurtulma, feminizm, sivil haklar hareketi, insan hakları mahkemeleri, insan hakları STK'ları ve geçiş dönemi adaletine yol açmışlardır. Böylece, bir bakıma, ABD İmparatorluğu'nun Batı emperyalizminin yeni modeli olarak yükselişi ve buna karşı direniş, bugün içinde yaşadığımız dünyayı yarattı.
ABD modeli gerçekte neyle ilgiliydi?
Dolayısıyla bu ikinci Trumpizmi, küreselleştirici ideallere sistematik ve planlı bir ihanet olarak görmek mantıklı olacaktır. Kuzey Atlantik İttifakı'nın öneminden, Ukrayna'nın toprak bütünlüğünden ve demokrasinin değerinden bahseden şok olmuş Avrupalı liderler bizi bu sonuca götürüyor.
Ancak bu sürece, sözde küreselleştirici ideallere hiçbir zaman gerçekten erişimi olmayan (ve bu nedenle ABD tarafından asla “ihanete uğramayan”) Küresel Güney'in (Tarihsel olarak sömürgecilikten etkilenmiş veya ekonomik eşitsizliklerle mücadele eden bölgeleri içine alır) perspektifinden bakmak, farklı bir açıklamayı ortaya çıkarabilir: ortada bir plan, daha geniş bir mimari, politika ya da hedef yok. Trumpizm yeni bir dünya düzeninin itici gücü değil, ABD'nin emperyal düşüşünün sonucudur - mevcut dünya düzeninin yakında sona ereceğinin bir başka işareti.
Süper güçler sadece dışa dönük süper güçler olamazlar. Bir noktada, süper güç olmanın getirdiği devasa harcamaları finanse etmek için gelişen, üretken bir nüfusa ihtiyaçları vardır - yurtdışındaki etkiyi sürdürmek için USAID gibi ajanslar aracılığıyla dünyanın dört bir yanındaki sivil toplum kuruluşlarını finanse etmek, Rusya gibi saldırgan dış güçleri kontrol altına almak için Avrupa'da askeri üsler bulundurmak, WHO gibi küresel bürokrasiler üzerindeki kontrolü sürdürmek vb.
Bu, ABD'nin küresel hegemonya modelinin tamamen başarısız olduğu bir şeydir. Sağlık hizmetlerine erişimi olmayan, opioid (genellikle ağrı kesici olarak kullanılan kimyasal maddelerdir) bağımlısı, yaşam masraflarını karşılayamayan, düzenlenmemiş iş ekonomisi uygulamalarıyla para kazanan, ev satın alamayan, ebeveyn izni ya da ücretli tatil gibi güvenlik ağları olmayan ve düzenlenmemiş silah şiddetinin kuşatması altında olan 330 milyon insan bir eşitsizlik distopyasında yaşıyor.
Çok sayıda Amerikalı, çoğunlukla ödeyemeyecekleri faturaları ödemek için var olan bir tür ücret köleliğiyle yaşıyor. Her şey sadece birkaç on yıl öncesine göre daha kalitesiz ve daha pahalı. Hızlı moda, sürekli artan abonelik ücretleri ve CEO'lar bir iki kuruş tasarruf etmek istediği için gökten düşen kalitesiz uçaklar.
Amerikan rüyasından uyanmak
Dolayısıyla Trumpist milliyetçilik bu iç gerilemeye bir tepkidir. Bu, (orta sınıf Beyaz) Amerikalıların bir ev sahibi olabildiği ve tek bir işle bir aileyi geçindirebildiği zamanlara geri dönmek isteyen bir seçmen kitlesidir. Ve bunun “kültürel tekdüzelik” ve aşırı milliyetçiliğin bir ürünü olduğunu - Çeşitlilik, Eşitlik ve Kapsayıcılık sayesinde uçakların gökten düştüğünü - düşünerek kandırılmıştır.
Trump seçmenleri için yurtdışındaki emperyal güç o kadar da önemli değil. Meksika ve Kanada ile ticari bağlantılar önemli değil, Putin'in Ukrayna'yı alıp almaması önemli değil, Latin Amerika'daki ekonomik hâkimiyet önemli değil. Önemli olan Trump'ın yabancı hükümetlere gümrük vergisi uygulayacak olması ve bunun da malları içeride daha ucuz hale getirecek olması (ya da Trump'ın onlara yalan söylemesi). Önemli olan ABD'nin diğer ülkeleri itip kakarak “belalı” görünmesi ve böylece bu kederli seçmen kitlesinin bir süreliğine de olsa kendini güçlü hissedebilmesidir. Büyük strateji cazibesini yitirdi.
Elbette kandırılıyorlar. Peru'da bir “trans çizgi romanını fonlamak ’Amerika'yı Yeniden Büyük Yapmak” değildir. Yabancı mallara gümrük vergisi koymak da öyle.
Ultra zenginlerin Amerikan siyaseti üzerindeki etkisine dokunulmadan devam ediliyor ve bu da hayat kurtaran ilaçların binlerce olmasa da yüzlerce dolara mal olmasına izin veren bir tür kuralsız distopyaya yol açıyor. Amerika'nın zenginliğini halkından alıp, şişirilmiş askeri Ar-Ge bütçelerine sahip çok uluslu şirketlerin eline veren askeri-endüstriyel kompleks de öyle.
İnsana yatırımı küresel nüfuza tercih etmekte yanlış bir şey yoktur. Küresel geri çekilmenin kendi başına “kötü” olması gerekmez. Sorun şu ki, gördüğüm kadarıyla Trumpizm aslında insanlara yatırım yapmakla değil, yakın çevresini güçlendirmek ve beyaz üstünlükçü ideolojiyi ilerletmekle ilgili. “Kültürel tekdüzelik” Amerika'yı büyük yapmaz.
Dolayısıyla Trumpizm dünya düzenini yeniden şekillendirmiyor. ABD'nin Amerikan Rüyası'nı elinin tersiyle itmesinin bir sonucudur ve emperyal gerilemeye yol açmıştır.
Fransa ve Birleşik Krallık'ın Süveyş “anını” yaşadığı ve artık şehirde söz sahibi olmadıklarını hızla keşfettikleri yerde, Amerika MAGA “sürecini” yaşayacak ve yavaş yavaş küresel süper güçten bölgesel hegemona geri dönecektir. Dünyanın geneli için risk, bu süreç sona erdiğinde ve Amerikalılar artık sadece dünyanın süper gücü olmadıklarını değil, aynı zamanda “Yeniden Büyük” de olmadıklarını fark ettiklerinde ne olacağıdır.
* Alonso Gurmendi, London School of Economics & Political Science Sosyoloji Bölümü'nde İnsan Hakları ve Siyaset alanında öğretim üyesidir.





HABERE YORUM KAT